Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Sevdiğim insanlara istemeden haset ediyorum ve karşılık göremiyorum?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Soru Detayı

- ​İnsanlara bir türlü lillah için muhabbet edemiyorum bu yüzden zâtını sevdiğim bazı insanlara istemeden ve ihtiyarım haricinde olarak başkalarıyla muhabbet ederse haset ediyorum mukabil bekliyorum göremeyince de hadsiz bir elem azap ve ruhâni sıkıntı çekiyorum.
- Bazen çektiğim bu sıkıntıdan intihar caiz olsa intihar ederim diyorum. Yardımcı olur musunuz?

Değerli kardeşimiz

- “​İnsanlara bir türlü lillah için muhabbet edemiyorum” şeklindeki değerlendirmenin isabetli olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü her insanı aynı seviyede sevmek söz konusu olmadığı gibi etkin bir şekilde tesirli olması da gerekmez.

Fakat bir mümin ile bir kâfiri karşılaştırdığın zaman mümini tercih ettiğinizi göreceksiniz. Ve bu bir sevgidir. Örneğin suda çırpınan iki insandan birini kurtarma imkanınız olduğunda önce mümin kimseyi kurtarırsınız. Çünkü bu az da olsa vicdanlarda yer alan imanın bir gereğidir.

Bu sebeple böyle karşılaştırmalı bir şekilde düşünülürse sizin de mümin kardeşlerinizi Allah için sevdiğinizi fark edeceksiniz.

- Sevgi karakteri itibariyle kıskançtır. Ancak karşıt cinsler arasında oluşan aşk ile iman noktasında oluşan sevgi arasında çok fark vardır. Birincisinde kıskançlık olsa da ikincisinde kıskançlık olmaz olmamalıdır.

- Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadelerinden -imandan kaynaklanan bir sevgi kıskançlığa yer bırakmayacak kadar geniş olan dairesiyle ilgili- kendimize ders çıkaracağımızı umuyoruz:

“Eski arkadaşlarımızdan bir adamın bir adama karşı adaveti vardı. O adamın yanında senakârane onun düşmanı amel-i sâlihle hattâ velayetle tavsif edildi. O adam kıskanmadı sıkılmadı. Sonra birisi dedi: 'Senin o düşmanın cesurdur kuvvetlidir.' Baktık ki o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir rekabet damarı uyandı. Ona dedik: 'Velayet ve salahat hadsiz bir hayat-ı ebediyenin pırlantası gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir. Sen buna bu cihette kıskanmadın. Dünyevî kuvvet öküzde ve cesaret canavarda dahi bulunmakla beraber velayet ve salahata nisbeten; bir âdi cam parçasının elmasa nisbeti gibidir.' O adam dedi ki: 'Bir noktaya bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmişiz. Oraya çıkmak için basamaklarımız da kuvvet ve cesaret gibi şeylerdir. Onun için kıskandım. Âhiret makamatı hadsizdir. O burada benim düşmanım iken orada benim samimî ve sevgili kardeşim olabilir." (bk. Lem'alar s. 157)

- Sizin sevdiğiniz kimsenin başkasını sevmesi sizin de o başkasını sevmenizi gerektirir. Çünkü sevdiğimiz bir kimsenin makul bütün davranışları da bize sevimli gelir. Madem biz onu seviyoruz onun sevdiği kimseleri de seveceğiz. Eğer sevdiğimiz o kişiyi hakikaten Allah için sevdiysek onun sevdiği kimseler de uhrevi bir zincire bağlı olduklarından onları da severiz.

“Evvelâ umûr-u uhreviyede hased ve müzahamet ve münakaşa olmadığından bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya rekabete kalkışsa ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.” (bk. Hutbe-i Şamiye s. 98)

- Eğer sevdiğimizi dünyalık bir maksat için sevdiysek bu sevginin ne kıskacından ne de kıskançlığından kurtulamayız. Dünya menfaatleri sebebiyle sevdiğimiz kimsenin başkasını sevmesi bize ters geldiği için kıskanıyoruz. Çünkü menfaatin bölüşülmesinden veya yer değiştirmesinden korkuyoruz.

- Şundan emin olabilirsiniz ki eğer iman esaslarını özellikle Allah’a ve ahirete olan imanımızı samimi güçlü bir şekilde gönlümüze yerleştirirsek Allah’ın rızasını esas alacağımız gibi cennet menfaatini hiçbir dünyevi menfaate değiştirmeyiz.

Duygularımızın hafif kısmını dünyaya şiddetli kısmını ahirete yönlendireceğiz.

Keza “hayat-ı dünyeviyeyi bahtiyarane geçirmenin çaresi âhiret için verilen hissiyat-ı şedideyi dünyanın fâni umûruna sarf etmemek olduğunu ve aşkın mecazî ve hakikî iki nev'i olduğu gibi; hırs ve inad ve endişe-i istikbal gibi hissiyat-ı şedidenin dahi mecazî ve hakikî olarak ikişer kısmı bulunduğunu; mecazîleri gayet zararlı ve sû'-i ahlâka menşe' ve hakikîleri gayet nâfi' ve hüsn-ü ahlâka medar olduğunu...”(bk. Mektubat s. 487) öğrenmiş olacağız.

M. Akif’in şu tavsiyesini de unutmayalım:

“Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete ram ol!
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi