Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Cinselliği yanlış kullanmanın ve fuhşun zararları nelerdir? Allah'ın gazabına sebep olur mu?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

1. Fuhuş ve Zina Yuvalar Yıkar

Bilirsiniz atomun bir çekirdeği vardır bir de bunun çevresinde elektronlar. Elektronlara müdahale atomun yapısında değişikliklere sebep olur kimyasal reaksiyonlar meydana gelir. Bu birçok zararlara sebebiyet verir. Fakat esas zarar atomun çekirdeğine kontrolsüz ve yanlış bir müdahale olduğu zaman olur. Çekirdeğe müdahale edildiğinde atom infilak eder ortalık darmadağın olur.

Toplum da bir atom gibidir. Çekirdeği de ailedir. Çekirdeğe müdahale edilince toplum hayatı dinamitlenmiş olur sosyal dengeler bozulur. Sosyal denge bozulunca da o toplumun meydana getirdiği millet ve milletin meydana getirdiği devlet sarsıntı geçirir.

Aileye önem vermezse toplumun düzeni bozulur; filozofların dediği gibi fert fert birer canavar olurlar. Batı bu canavarlaşmada hızla yol almaktadır. Fransa’da ve Almanya’da yayınlanan dergiler sık sık bu konuları gündeme getiriyorlar. Giderek çöken aile kurumunu kurtarmaya çalışıyorlar. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde boşanma oranlarının çok yüksek olan Avrupa’da yakında aile mefhumunun kalmayacağı endişesini dile getiriyorlar.

Aile ne kadar sağlam olursa toplum o derece güçlü temeller üzerine kurulmuş olur. Bir milleti yıkmak isteyen iç ve dış düşmanlar ilk tahribatlarına aileden başlarlar. Toplumların dejenere olmasında fuhşun rolü tartışılmazdır. Çünkü fuhuş toplumun en temel direği olan aile yapısını hedef alır.

Aile İçin En Büyük Tehlike

Aile toplumun çekirdeğidir. Sağlıklı nesil bu yuvada yetişir. Çocuk fizikî gelişmesini de ahlak ve terbiyesini de önce buradan alır. İnsan sevgisinin kaynağı ailedir. Bu yuva için en büyük tehlike fuhuş ve zinadır. Zina her şeyden önce ailenin oluşmasını engeller. Zina yapan bir insan bir yuva kurmak istemez.

Diğer dinlerde olduğu gibi dinimizde de neslin korunması asıldır. Bu da ancak nikâhla mümkündür. Nikâh toplum hayatı için bir nimettir. Gayr-ı meşru birleşmeler aile kurumunu ortadan kaldırır.

Aynı zamanda zina kurulmuş olan ailenin dağılmasına ve perişan olmasına sebep olur. Geride faydasız pişmanlıklara gömülen aldatmanın veya aldatılmanın verdiği acıyla yaşayan erkekler ve kadınlar birbirinden kopmuş anne ve babanın ilgi ve şefkatinden yoksun büyüyen evlatlar kalır.

Bugün fuhuş yüzünden pek çok insan onurunu kaybetmiş kendine olan saygısını ve güvenini yitirmiş aşağılık bir yaşam çizgisini benimsemiştir. Fuhuş yüzünden çok sayıda yuva dağılmış aileler çökmüştür. İnsanlara genel bir mutsuzluk huzursuzluk ve aradığını bulamama psikolojisi hâkim olmuştur.

Oysa Allah’ın gösterdiği yola uyup temiz olanı seçseler diğer bir deyişle helal olan bir seçim yapsalar insanlar hem psikolojik açıdan rahat ederler hem kendilerine güvenleri gelir hem karşılıklı sevgi ve saygı muhafaza edilir hem de sağlam aile ve toplumlar oluşur.

Bu konuda şu dersler dikkat çekicidir:

"Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve farzlarla ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz." (bk. Sözler s. 212)

"Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevi bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesi yedirir on tokat vurur gibi hayatın lezzetini kaçırır." (bk. Sözler s. 216)

Medya Gençlerin Ahlakını Bozuyor

Maalesef ülkemizdeki medya yayınlarıyla aile üzerinde çok derin tahripler yapıyor. Müstehcen içerikli yayınların en büyük zararı ahlaki değerlerin kaynağı olan kültür ve inancımız üzerindeki tahribatı… Medya araçlarının en geniş izleyici kitlesi gençler ve çocuklar olunca bu tahribattan da en çok onlar etkileniyor.

Ayrıca ergenlik dönemindeki gençler ve çocuklar zihinsel ve bedensel gelişimlerini henüz tamamlamadıkları için yetişkinlere oranla bu tür yayınlardan daha çok etkileniyorlar.

Çocuklar ve gençlerin gelişim döneminde model almanın önemli bir yeri vardır. Medya araçları bu kadar yaygın değilken çocuğun veya gencin modeli belki annesi-babası ablası-ağabeyi yani yakın çevresinden birileriydi. Özellikle televizyonla beraber yakın çevrenin yerini ünlü şarkıcılar futbolcular mankenler ve hatta gerçekte var olmayan dizi veya film kahramanları aldı. Saydığımız bu kişilerin hayat tarzları hal ve hareketleri göz önünde bulundurulursa örnek alınacak bir model teşkil etmedikleri ise açık…

Gerek televizyonda gerekse yazılı basında ünlü kişilerin lüks ve para içindeki hayatları sunulurken öte yandan yaşadıkları gayr-ı meşru ilişkiler ve skandallar da gözler önüne seriliyor. Dolayısıyla lüks hayatlar kadar yaşadıkları seviyesiz ilişkilere de özeniliyor.

Öte yandan günde en az on tanesine maruz kaldığımız dizilerin konuları da hep aynı eksen etrafında dönüyor. Evlilik dışı ilişkiler sigara ve içki tüketimi şiddet yalan-dolan iftira dizilerin ana temalarını oluşturuyorken cinsellik de önceki yıllara göre daha fazla vurgulanıyor.

Kişilik gelişimlerinde artık; aile okul ve yakın çevreden daha etkili olan medya bu yöndeki yayınlarıyla çocuk ve gençleri hem bireye hem de topluma büyük zararı dokunan yanlış ilişkilere ve davranışlara alıştırıyor bunları halkın gözünde olağanlaştırıyor ve sonunda normal gibi algılanmasına sebep oluyor.

Televizyondan görüp gazete ve dergilerden okuduğu davranışları günlük hayatında uygulamaya başlayan gençlerin sonu da ne yazık ki kurmaca dünyada olduğu gibi mutlu olmuyor. Sonuç yine medya aracılığıyla bizlere sunuluyor. Gün geçmiyor ki gençler arasında geçen bir şiddet olayının intihar vakasının namus cinayetinin haberi verilmesin. Yapılan araştırmalar da yaşanan ahlaki çöküntüyü gözler önüne seriyor. Örneğin ülkemizde kürtaj yaşının 14’ün altına düştüğü kaydediliyor.

Bütün bu yaşananlar Türkiye’nin kalkınma ve ilerleme yolunda da en büyük engeli teşkil ediyor. Çünkü ahlaki değerlerini ve inançlarını kaybetmiş bir toplum kültürel ve teknolojik alanda da ilerleme gösteremez. Görülüyor ki müstehcenliğin zararları birey bazında kalmıyor; toplumun bugününü ve geleceğini de etkiliyor.

İşte size çarpıcı bir misal: Televizyonları şov programlarıyla tanıştıran Osman Yağmurdereli bir gazetede televizyonda izleyecek şov programı bulamadığını söylüyor ve ekranlarda eli yüzü düzgün programların olmayışından yakınarak sözlerine şöyle devam ediyor:

“Televizyoncular yaşadığı topluma bir şeyler vermeli. Maalesef doğru programlar yapılmıyor. TV kanallarının Türk ahlak örf ve âdetlerine uygun işler üretmeleri gerekiyor. Bugün yapılan programlar özellikle gençleri olumsuz etkiliyor. Dahası ileride kapanması güç yaralar açacak. Bunu herkesin bilmesi lazım. ‘İstemeyen seyretmesin.’ mantığı da çok saçma.”

Evet işte ülkemizdeki şov ve magazin dünyası içinde bulunan bir insan bu ibretlik sözleri söylüyor. Umarım bu sözler ilgili yerler tarafından dikkate alınır ve alınan kararlar pratiğe yansır.

Aldatmanın Hiçbir Özrü Olamaz

Aldatma kadın-erkek hangi cins tarafından yapılırsa yapılsın son derece kötü acı ve çirkin bir şeydir. Bunun hiçbir özrü mazereti ve açıklaması olamaz. Aldatıp sonra da buna makul bir izah getirmeye çalışmak ise inanılmaz komik ve trajiktir. Genel kabul erkeğin karısını aldatması ve kadının bu aldatılma neticesinde psikolojik sorunlar yaşamasıdır. Ama şunu unutmayalım ki erkekler eşlerini yine bir kadınla aldatırlar. Yani bu meselede erkekler olduğu kadar kadınlar da suçlu…

Bu sözlerimizle aldatma konusunun cinsiyetle alakalı bir şey olmadığını kadın ya da erkek her iki tarafta da olabileceğini ve bu olgunun psikiyatrik bir durum olduğunu ifade etmek istiyoruz. Ancak erkekler yaptıkları hataları masum normal göstermek ve üstlerini örtmek amacıyla çoğu olayı bireysel olmaktan çıkarıp sanki tüm erkeklere hasmış gibi gösterirler. Böylece sorumluluğu tüm erkeklerin paylaşmasını sağlarlar.

Ama erkeklerin bu konuda gündemde olmaları bütün erkeklerin eşlerini aldattıkları ya da aldatacakları anlamına kesinlikle gelmez. Maalesef aldatma konusunda erkeklere bunu bir “hak”mış gibi sunan toplumun bozulmuş ahlak değerleri ve mesajlarıdır. Sayıları az da olsa medyada renkli bohem gecelerin ve çarpık ilişkilerin süslü bir anlatımla verilmesi bunu ne masum kılar ne de her erkek yapıyordur anlamına getirir.

Bizim dikkatinizi çekmek istediğimiz husus gayri meşru ilişkilerin insanda ve o insanın şahsında bütün toplumda açtığı yaralar. Düşünün bir adam intihara kadar teşebbüs edebiliyor. Aslında bu adamın eşini de konuştursak o da girdiği maceradan çok huzurlu değildir. İlk başta geçici bir mutluluk yaşamış olabilir ama sonrasında mutlaka pişmanlık duyacaktır.

Günahlar zehirli bal gibidir. Ve insan zehirli balın sancısını hemen idrak edemez. Önce tatlı ve hoş gelir. Fakat sonra zehrin kıvrandıran sancısı başlar ve insan karanlık girdaplara çıkmaz sokaklara limansız sahillere sürüklenip gider. Neticede hem bu dünyasını hem de öteki dünyasını berbat eder.

İşte size eşini aldatmış bir erkeğin acı itirafları: “Eşimle severek evlendim. Yaklaşık 5 yıldır evliyiz. Çok mutlu bir yuvamız aslan gibi de bir oğlumuz var. Son bir aydır eşimle annem ve babam yüzünden kavga etmeye başladık. Aslında hata yine bende... Ben annem ve babam ile eşim arasında köprü olamadım.

Neyse… Eşimin annem ve babamdan dolayı bana karşı olan tutumundan dolayı aklımca onu cezalandırmak için aynı iş yerinde çalıştığımız bir bayan arkadaşla duygusal bir ilişkiye başladım. Baştan her şey çok güzeldi. Hani derlerler ya ‘günah zehirli bir baldır.’ İşte ben o zehrin bal kısmına aldandım. Ama çok geçmeden zehirlendiğimi anladım. O kadar pişman oldum ki... Peki pişmanlık fayda verdi mi? Tabii ki çok sıkıntılar çektim. Yuvam bozulma noktasına geldi. Sonunda kendimi eşime affettirdim ama en büyük korkum acaba Rabbim de beni affetti mi? Bu endişe içimi kemirip duruyor. Ona karşı çok mahcubum…”

2. Dimağları Tahrip Eder

Yarı çıplak vücutları göre göre müstehcen sözleri duya duya ve hayalinden bir türlü silemediği açık saçık görüntüleri düşüne düşüne durmadan erkeklik hormonları üreten ve her gün biraz daha şehvani duyguların baskısı altına giren bir sürü genç cinsî sapıklığa doğru sürüklenip gitmekte ve toplumumuzun yüz karası haline gelmektedir.

Zinanın yaygın olarak bilinen fonksiyonu; genç dimağları tahrip etmesi üretemez düşünemez hale getirmesidir. Fuhuşla içli-dışlı olan nesillerin belden yukarısı çalışmaz. Bütün söz ve fiilleri belden aşağıya endekslidir. En verimli çağlarında beyinlerini boş hatta zararlı işlerle meşgul ederler.

Fuhuş bir milletin fiziki gücü olan bedenlerini çürüttüğü atalete uğrattığı gibi zihinlerini köreltir yüreklerini karartır ve fazilet duygularını öldürür. Bu illete bulaşmış insanlara istediğinizi yaptırabilirsiniz.

Özellikle genç bir insan kendisini tahrik eden görüntüden kendisini tahrik eden ortamlardan kaçınmaya çok gayret etmeli çok dikkat etmeli. Bir sürü müstehceni seyreden genç ateşe doğru uçuruma gidiyor demektir. Mahremiyet sınırlarını tanımayıp yabancılarla oturup kalkan tenha yerlerde buluşan gençler gidiyor demektir.

Niye gidiyor demektir? İradesi yok mu? İmanı var iradesi var. Gitmez döner. Hayır. Bu konuda Allah Resulü’nün çarpıcı bir ikazı var. Fevkalade yerinde geliyor insana:

“İnsan cinsel açıdan tahrik olunca tahrikte alevler yükselince bir yere varır ki o aklının ya tümünü ya üçte ikisini kaybetmiş gibi olur. Deli haline gelir.”(Keşfü’l-Hafa 2/129)

“Eyvah Aldandım!”

Cinsel duyguların tahrikinin bu hale gelmesinden sonra deli bir insan nasıl en yanlışı yaparsa o insan da en yanlış şeyleri yapar. En kötü günahlara girer ömür boyu utanacağı şeyleri yapar. Ondan sonra tetiği çekip adam öldüren kimsenin öfkesi geçince aklı başına gelip de “eyvah” diye çırpındığı gibi eyvah eder çırpınır pişman olur ama namludan kurşun çıkmış hedefi vurmuş cinayet işlenmiştir.

Ondan dolayı mümkün oldukça gençler müstehcen manzaraları seyretmemeye müstehcenden ve tahrik eden görüntülerden uzak durmaya çalışmalı. Yani tahrik olup da aklını kaybeden deli haline gelmemeli. Gelirse fren kopmuştur ve o kimse uçuruma doğru yuvarlanıyordur.

İşte size uçurumlara yuvarlanmış daha sonra o bataklıktan kurtulmayı başarmış talihli bir delikanlının yürekten iniltisi:

“Kıymetli ağabey. Bir sıkıntımı sizinle paylaşmak istiyorum. Geçmişte çok büyük günahlara girdim. Her şey kötü bir arkadaşıma uymakla başladı. Beni kendi çevresiyle tanıştırdı. Önce sigaraya başladım. Arkasından içki geldi. Derken uyuşturucuya başladım. Kız arkadaşlarım oldu. Onlarla Cenab-ı Hakk’ın yasakladığı ilişkilerde bulundum.

Batılı tasvir etmek istemiyorum ama Rabbimin yasakladığı her türlü fiili işledim. Neden sonra içimi büyük bir pişmanlık duygusu kapladı. Ben bunu hep anneciğimin dualarına bağlıyorum. Çünkü annem benim halimi görüyor için için ağlıyor ve hep bana dua ediyordu.

Hayatımda radikal kararlar aldım. Bütün eski arkadaş çevremle her türlü ilişkimi kestim. Tövbeler ettim. Namaza başladım. Şu an Rabbime şükürler olsun ki ibadetlerimi yerine getirmeye çalışıyorum. Eski arkadaşlarımın da o günah ortamından kurtulması için dua ediyorum.

Allah’ın yasaklamış olduğu bütün günahları işlemiş birisi olarak özellikle genç arkadaşlarıma şu mesajımı lütfen ulaştırın: Dünyanın fani zevklerine aldanmasınlar. Günahlar zehirli bir bal gibi. Önce insan bala kanıyor. Ama arkasından zehrin acısı baş gösteriyor ve ‘Eyvah aldandım’ diyorsunuz. Bu durum insanı insanlığından çıkarıyor ve ona dünyaya esas geliş sebebini unutturuyor. Kardeşlerim şeytana uymasınlar zihinlerini günah tablolarıyla kirletmesinler.”

Zihninizi Günahlardan Koruyun

Zihin günahlar hatalar ve kötülüklerle kirlenir. Her günah her hata ve her kötülük zihinde mutlaka bir iz bırakır. İnsan çok defa böyle bir zihin kirlenmesinin farkına varmasa da zamanla onun tezahürlerini kendi gönlünde ve duygularında hissedebilir. Böyle bir kirlenme hayırlı işlere devam etme arzusunu kırar salih amellerde süreklilik isteğini azaltır ve fenalıklara meyil gücünü artırır.

Evet günümüz insanı böyle zihin kirliliği gibi bir afetle karşı karşıyadır. Bugün çarşıya ve sokağa her çıkışlarında gözler yoluyla birtakım haramlara girmeleri neredeyse muhakkak. Ruh dünyalarında bulantı hasıl edecek manzaralar çok yaygın. Bu kötü durum şeytanın müdahalesine de bir ortam hazırlıyor ve kirli zihinleri şeytan kendi hesabına kullanıyor.

Dolayısıyla insanlar dupduru bir gönülle Cenab-ı Hakk’a yönelme imkânını asla bulamıyorlar. Dahası birer pas birer leke olan o günahlar tövbe ve istiğfarla temizlenmez ve arttıkça artarsa o zaman üst üste yığılan kirler birer perde halini alıyor; Allah’tan gelen tecellilerin önünü kesiyor artık himayesiz kalan kalpler şeytandan gelecek günah oklarına açık birer hedefe dönüşüyor.

Böyle bir umursamazlığa düşmekten çekinmeli zihnimizi temiz tutma titizliğimizi olanca dikkatimizle sürdürmeliyiz. Yoksa alışkanlıklar ahlak haline geliyor zihinler kir pastan kurtulamaz duruma giriyor.

Mastürbasyon Ne Kadar Doğru?

İşte zihinleri kir-pas ile dolan ve müstehcen manzaralarla dimağı kirlenen genç zinanın ne kadar büyük bir günah olduğunu bildiği için kendisini teskin etmek için başka bir yola başvurabiliyor. Buna eski ifadesiyle istimna yeni ifadesiyle ise mastürbasyon deniyor. Peki mastürbasyon ne kadar doğru veya ne kadar yanlış? Bu meseleyi kaynaklarına inerek fazla da detaya varmadan inceleyelim.

Evvela hemen şunu söyleyelim ki mezhep imamlarımız istimna için “haramdır” hükmünü vermişlerdir. Bu hususta Hanbeliler’in el-Muğnî’sine Malikiler’in Müdevvene-i Kübra’sına Hanefiler’in ise Hidaye ve Fethu’l-Kadir’ine bakılabilir.

Sayılan bu büyük imamlar “Eşlerin dışında herhangi bir cinsel tatmin yolu arayanları haddi aşan kimseler” olarak niteleyen ayete (Mü’minun 23/5-7) ve

“Sizden evlenme çağına gelip de buna güç yetirenler evlensin evlenmeye imkân bulamayanlar ise oruç tutsun.” (Buhari Nikâh 2)

hadisine dayanarak bu fiili haram saymışlardır.

Hadiste açıkça görülmektedir ki çare olarak oruç tavsiye edilmektedir. Ayrıca Cenab-ı Hak başka bir ayette evlenme imkânı bulamayanların imkân buluncaya kadar iffetlerini korumalarını emretmektedir. (Nur 24/33) Kaldı ki günümüzde tıp da hem psikolojik hem de bedensel açıdan mastürbasyonun insana değişik zararlar verdiğini söylemektedir.

Kaynaklara bakıldığında dört büyük mezhep imamının istimnayı haram saymalarına karşılık bazı âlimlerin cinsel duyguları çok baskın gelen zinaya sapma endişesi olan ve hatta bu konuda sağlığı bozulacak seviyede olan bekârların ve uzun süre değişik sebeplerden dolayı eşiyle ilişkide bulunamayan evlilerin istimna yapmalarına kerhen cevaz verdiklerini görüyoruz. (İbn Abidin Reddü’l-Muhtar II 399; IV 27; Kadıhan el-Feteva I 46; İbn Hazm el-Muhalla XI 392-393; İbn Teymiye el-Feteva’l-Kübra I 73)

Evet günümüz gençliği hakikaten cinsel manada çok ciddi imtihan içindedir. Çünkü yazılı medyadan görsel medyaya oradan internete ve sokaklara kadar her yerde insanın şehevi duygularını tahrik edici sahneler yer almaktadır. İşte bu da günümüz neslinin imtihanıdır. Tabii ki bunun ecri de çok büyük olacaktır.

Bu sebeple genç bir mü’min kesinlikle bu tür bir yola başvurmamalı evlenme yollarını sonuna kadar zorlamalıdır. Şayet bu mümkün olmuyorsa kendini bu tür şehevi duyguları kamçılayıcı tablolardan uzak tutmalı bunları zihnine misafir etmemelidir.

Burada şu denebilir:“Bunları söylemek kolay tabi… Gel de sabret!” Ama şunu unutmayalım ki Efendimiz (a.s.m.) ahir zamanda imanı ve imanın gerektirdiği hayatı yaşamayı elde tutulan bir kora benzetiyor. Bu meselenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Ancak buna sabreden günümüz insanını büyüklerimiz amudî (dikey) velayete ulaşacağını söylemektedir. Evet Rabbim hepimize özellikle gençlerimize sabır versin ve onları muhafaza eylesin.

3. Unutkanlık Verir

Cinselliğin yanlış kullanımı ve karşı cinse bakma insanın hafızasını dikkatini tahrip eder. Hafıza uzmanları günümüzde unutkanlığın ve hafıza zayıflığının artmasını yirminci yüzyılın bir hediyesi olarak dile getiriyorlar.

Onlara göre beynin çalışma akışının bloke edilmesi fazla televizyon seyretme kontrolsüz hayaller kurma gibi şeylerden dolayı beyin kapasitesinin zayıflatılması ve sistemsiz düşünme alışkanlığı gibi etkenler insanlarda unutkanlığa sebep oluyor.

İmam Gazali’den İmam Rabbani’ye İmam Şafi’den Üstad Bediüzzaman’a kadar pek çok âlim hafızaya tesir eden etkenlerden birisinin de haram manzaralara bakmak olduğunu ifade ediyorlar.

Günümüzde televizyon ekranları gazete sayfaları ve internet siteleri şehevi duyguları kamçılayan görüntülerle dopdolu. Bu tür görüntülere ısrarcı bakışlar insanda çok ciddi ve köklü bir unutkanlığa sebebiyet verdiği gibi aynı zamanda onun manevi latifelerini de öldürmektedir.

Göz harama yöneldiğinde irade hükümsüz kalmış ve akıl tamamen nefsin çekim alanına girmiş demektir. Gözü harama kaydıran nefis –Allah korusun– bu haram yolculuk nihayete ulaşmadan teskin olmayacaktır.

Bir örnek verecek olursak; İmam Şafiî Hazretleri hafızasının zaafından dolayı hocası İmam Azam’ın talebelerinden Veki b. Cerrah’a şikâyette bulunur.

İmam Şafii bu durumu şu mısralarla ifade eder.

“Şekevtü ilâ Vekiin sûe hıfzî / Fe erşedenî ilâ terki’l-meâsî / Ve kale inne’l-ilme nûrun / Ve nurullahi la yu’ta li’l âsî.”

Yani “Hocam Veki’e hafızamın zayıflığından şikâyet ettim. O da bana günahları terk etmemi tavsiye etti. Ve dedi ki: ‘İlim Allah’ın verdiği bir nurdur. Allah’ın nuru ise devamlı günaha dalana verilmez.’

Tabi bu ifadelerden İmam Şafiî Hazretleri’nin günahlar içinde bir hayat yaşadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Meseleye “Hasenâtü’l-ebrâr seyyiatü’l-mukarrabin / Ebrar (iyiler) adına iyilik sayılan bir fiil daha ileri seviyede bulunan mukarrabin için günah sayılır.” sırrıyla bakılmalıdır.

İnsanların bulundukları konuma göre yaptıkları fiiller farklılık arz eder. Bizim normal gördüğümüz bir ameli İmam Şafii Hazretleri Cenab-ı Hakk’a yakınlık noktasında geldiği konum itibariyle günah olarak kabul edebilir.

Rabbimiz Nur Suresi’nin 30. ayetinde gözlerimizi haram manzaralara bakmaktan sakınmamızı emrediyor. Bu sebeple bu konuda azami dikkat göstermeli ve kendimizi korumalıyız. Vazife ve mesuliyetimizin gereği olarak yer yer karşımıza bu tür görüntüler çıksa da dinimizin bu konudaki emrine hassasiyet göstermeli ve bunu bir ahlak haline getirmeliyiz. Bir hadis bu yolda bize ışık tutmalı:

“Üç kişi vardır ki gözleri kıyamet günü cehennem ateşi görmez. Bunlar:

1. Allah korkusundan ağlayan göz.
2. Allah yolunda nöbet tutan göz.
3. Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmaktan sakınan göz.”
(Tirmizi Fedailu’l-Cihad 12; Camiü’s-Sağîr 2/878.)

Unutkanlık Hastalığı

Bediüzzaman Hazretlerine genç bir hafız geliyor ve “Bende unutkanlık hastalığı var ne yapayım?” diyor.

O da "Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme. Çünkü rivayet var: İmam Şafiî'nin (r.a.) dediği gibi harama nazar unutkanlık verir." diye cevaplıyor.

Evet günümüzde herkesin az ya da çok şikâyet ettiği bu hastalık açık saçıklıkla paralel şiddetini de arttırarak devam ediyor. Bu derdin dermanı ise haram manzaralara bakmaktan uzak durmaktır.

Bediüzzaman’ın şu yorumu da dikkate değer:

Müslümanlarda harama bakma arttıkça nefsin hevesleri heyecana gelir ve yanlış/fazla kullanım (suistimalat) sonucunda vücutta israf meydana gelir. Haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Ondan dolayı da tıbben hafızaya zayıflık gelir.

Bu asırda açık saçıklık yüzünden özellikle sıcak memleketlerde o bakıştan su-i istimalat genel bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlar. Herkes az-çok bu şikayette bulunur. İşte bu umumi hastalığın artmasıyla hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin yorumu görünüyor. Efendimiz (a.s.m.) ferman etmiş ki: "Ahir zamanda hafızların göğsünden Kur'an nez'ediliyor çıkıyor unutuluyor."

Demek bu hastalık dehşetlenecek ve bazı kimselerde bu “kötü bakış”la Kur’an’ın hıfzına set çekilecek.

4. İslami Aşk ve Heyecanı Öldürür

Zina dolayısıyla haramlara girme zamanla kişinin kalbini işgal ede ede

“Onların yapageldikleri kötü işler gitgide kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifin 83/14)

ayetinin sırrı zuhur eder. Kalp duymaz ve duygulanmaz hale gelir. Günahlar kalbi kararttıktan sonra bir insanda İslamî aşk ve heyecan bulunması mümkün değildir.

Bu noktada işi ciddiye almayan kendini disipline etmeyen bir insanın kalbine her bakışında birer kara lekenin sürüldüğü unutulmamalı. Kalbin her gün yara alması kadar kişiyi takva konusunda zayıf düşürücü bir hal düşünülemez. Bu durumda yara alan kalbin direniş gücünün de zayıflayacağını ve daha önce hassasiyet gösterilen konularda (mesela namazı dosdoğru kılma konusunda) da gerileme içine gireceğini söyleyebiliriz. Çünkü bunların hepsi birbirine bağlıdır.

Ya kılınan namaz kişiyi harama bakmama konusunda dikkatli olmasını sağlar ya da tersinden harama bakış kişinin namazı daha bir gafletle kılmasına yol açar. Bu işleyiş tarzının bilincinde olursak harama baktığımız takdirde bu günahı önümüzdeki kılacağımız vakit namazında temizlemenin hazırlığı içine gireriz ve aynı haramın tekrarlanmaması için tedbirimizi almış oluruz.

Aksi takdirde taviz tavizi getirir çünkü nefis harama bakma konusunda zaten çok zayıftır. Kendisini bu konuda koruyan kişi maneviyatı açısından seviye kazanır. Pek çok insanın namazda huşu hissetmediklerini söylemeleri tesadüf olmasa gerek.

İbadetlerdeki manevi lezzeti öldürür

Eğer evinizde televizyon varsa gözlerinizi ayırmadan sürekli zaping yaparak zamanınızı israf ediyorsanız gözleriniz değil birinci bakış bininci bakışla her gün kirlenir. Ve siz de bu olayı kanıksamış olarak bedenî hayatınızı ruhsuz olarak sürdürürsünüz. Kalbiniz katılaşır dünya zulüm ile inlerken gözünüz yaşarmaz ölüm burnunuzun dibinde dolaşır ama siz daha çok uzun yıllar için planlar yaparsınız.

Bu kötü durum şeytanın müdahalesine de bir ortam hazırlıyor ve kirli zihinleri şeytan kendi hesabına kullanıyor. Dolayısıyla insanlar dupduru bir gönülle Cenab-ı Hakk’a yönelme imkânını asla bulamıyorlar.

Dahası birer pas birer leke olan o günahlar tövbe ve istiğfarla temizlenmez ve arttıkça artarsa o zaman üst üste yığılan kirler bir perde halini alıyor. Allah’tan gelen tecellilerin önünü kesiyor rahmet esintilerine ve İlahî inayete mani oluyor ve artık himayesiz kalan kalpler şeytandan gelecek küfür oklarına bile açık birer hedefe dönüşüyor.

Dışarıdan gelecek günah hücumlarına karşı ümmetini koruma mevzuunda çok hassas davranan Peygamber Efendimiz kadın-erkek herkesin iffete kilitlendiği bir dönemde hem de hac vakfesini yapıp Arafat’tan döndükleri bir sırada terkisine aldığı Hazreti Abbas’ın oğlu Fazl’ın başını sağa-sola çeviriyor ve böylece etraftaki kadınlara gözünün ilişmemesi için ona yardımcı oluyordu.

Asır saadet asrı mevsim hac mevsimi terkisine binilen zat Allah Resûlü ve harama bakmaması için başı sağa-sola çevrilen de iffetinde hiç kimsenin şüphe edemeyeceği Hazreti Fazl idi. Öyle bir şeyin adeta imkânsız olduğu bir durumda nazarına başka hayaller girmesin ve serseri bir ok kalbini delmesin diye Fazl’ın yüzünü bir o yana bir bu yana çevirmesi Efendimizin bu konudaki hassasiyetini gösteriyor ve ümmetine misal teşkil ediyordu.

Bediüzzaman Hazretleri ise bu tehlikeye şu ifadelerle dikkat çekiyor:

“Hem senin mahiyetine öyle manevi cihazlar ve latifeler vermiş ki bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o latife bir saç kadar bir ağırlığa yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. Hatta bazen söner ve ölür. Madem öyledir hazer et dikkatle bas batmaktan kork. Bir lokma bir kelime bir dane bir lem’a bir işarette bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük latifelerini onda batırma!” (bk. Lem’alar 17. Lem’a s. 235)

“Nasıl ki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak ne kadar ahlakı tahrip eder. Öyle de ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverane bakmak derinden derine hissiyat-ı ulviye-i insaniyeyi (insandaki yüce duyguları) sarsar tahrip eder.” (bk. Sözler Yirmi Beşinci Söz s. 553)

Bu ifadelerden anladığımız da harama nazar gibi iffeti zedeleyen hususların imanın tesir gücünü kırdığı İslam’dan istifadeye engel olduğu ve insanı donanımındaki bir kısım latifelerin fonksiyonlarını icra edemez bir hale getirdiğidir. Bediüzzaman Hazretleri “Dikkatle bas; yoksa kayıp düşme ihtimali var” diyerek bizi dikkatli olmaya davet ediyor.

5. Kişiye Vicdan Azabı Çektirir

Şu itiraflar içine girmiş olduğu günah bataklığından dolayı vicdan azabı duyan bir gence ait. Bakın ne diyor:

“Lise-1’den bu yana bazen uygun olmayan sinemalara gidiyorum. Bu daha sonra bana inanılmaz acılar veriyor. Günlerce gülmeyi kendime yasaklıyorum. İnsanlardan hep kaçıyor hafakanlar yaşıyorum. Kendimi etrafımdaki iyi insanlardan çok aşağı ve alçak görüyorum. Mutluluk değil birazcık huzura ihtiyacım var. Öylesine ikilemlerdeyim ki bir gün gelir buna dayanamaz ve acı bir şekilde her şeyi bırakırım diye korkuyorum.”

Bu ifadeler vicdandan geliyor. Aslında bunlar kişideki imanın haykırışları… Şurası bir gerçek ki fuhuş yapanların veya zina günahına bulaşanların çoğu bunun haram olduğunu bildikleri için bilinç altlarında büyük bir vicdan azabı ve huzursuzluk duyarlar. İnkâr etseler de kendilerine güvenlerini içten içe kaybetmeleri bunun bir göstergesidir. Çünkü her günah fıtratı bozar. Bu bozma işi insana “Ben bu işi yapacak kadar basit bir insan değilim aslında. Keşke yapmasaydım.” şeklinde vicdan azabı çektirir.

Aslında bir dereceye kadar bu vicdan azabı güzeldir. Çünkü bu sıkıntı insanı tövbe kapısına yönlendirmesi adına bir tetikleme görevi üstlenir. Rabbimizin af ve mağfiret kapıları ardına kadar açık. Bize düşen defalarca sürçsek de o kapının tokmağını çalmak.

Ancak bu vicdan azabı bir vesvese haline gelirse “Artık ben bittim. Allah beni asla affetmez.” şeklinde bir ümitsizliğe sebebiyet verirse işte o zaman yeni bir tehlike başlamış olur. Bu tarz ifadeler şeytanın o insan için hazırladığı ikinci bir tuzaktır. İlk tuzağa yakalanan kişi tövbeyle düştüğü uçurumdan kendisini çıkarmalı ve şeytanın bir kere daha aldatmasına izin vermemeli.

6. Sektör Haline Gelmesi Kapanmaz Yaralar Açar

Fuhşun topluma getirdiği zararlardan biri de fuhuş için oluşturulan mekânlardır. Artan dejenerasyonla doğru orantılı olarak fuhuş mekânları da artmakta bu da toplumun ahlaki çöküşünü hızlandırmaktadır. Çocuk denilecek yaştaki insanlar buraları doldurmakta aile bağları zedelenmekte bu yüzden sadakatsizlik ve vefasızlık sürekli artmaktadır.

Bugün fuhuş tüm dünyada kolay para kazanma sektörü olarak göste