Değerli kardeşimiz
Kişinin hayatını koruması ve ona zarar verecek şeylerden uzak durması farzdır.
İnsanın hastalandığı zaman tedavi olma hakkı hatta görevi vardır. Çünkü beden bir emânettir. İbadetlerin ve diğer bir takım İslâmî emir ve yasakların eksiksiz yapılabilmesi bedenin sağlıklı olmasını gerektirir. Korunulmasına rağmen hastalık olursa mü'minin tedavi olması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s);
"Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz." buyurmuştur (bk. Tirmizî Tıbb 2; Ebû Dâvud Tıbb 1 II; İbn Mâce Tıbb 1; Ahmed b. Hanbel III/156 IV/278).
Tedavi olmanın kapsamına ilâç kullanmak yarayı ameliyatla temizlemek girdiği gibi gerektiğinde kan nakli bir uzvun kesilmesi ya da vücuttan ayrılması gereken bir uzvun çıkarılması gibi bütün tedavi yöntemleri girer. Doktor böyle bir operasyon sırasında hastanın ihtiyaç kadar olan mahrem yerlerine bakabilir. Ancak kadınlar için hu konuda imkân ölçüsünde bayan doktor ve hemşirelerden yararlanılması asıldır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s)'in bu konuda çeşitli uyarıları vardır.
Hz. Peygamber (asm)'e ashabı kiram;
"Ey Allah'ın elçisi bizden birimiz tek başımıza bulunduğumuzda da mı örtünmeye dikkat edeceğiz?" diye sorunca o şöyle cevap vermiştir:
"Şüphesiz Allah kendisinden utanılmaya daha layıktır." (Buharî Gasl 20; Tirmizî Edeb 22 39; İbn Mâce Nikâh 28).
Bir defasında Rasûlüllah (s.a.s) zekât develerinin bulunduğu yere gitmişti. Çobanın güneşte soyunmuş olduğunu görünce onu görevden azletti ve şöyle buyurdu:
"Hayası olmayan kimse bizim işimizde çalışmasın." (es-Serahsî el-Mebsut X 156)
Ancak özür sebebiyle erkeğin veya kadının avret yerine bakılmasında bir sakınca bulunmaz. Örneğin; sünnet için sünnetçinin erkeğin mahrem yerine bakması caiz olduğu gibi hastalık halinde de bu caiz olur. Yine doğum sırasında ebe kadının mahrem yerlerine bakar zarûret halinde kadın doktor bulunmayınca erkek doktor da kadının tedavisinde bulunabilir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) doğum sırasında ebenin hazır bulunmasına ve gerektiğinde doğuma şahitlik yapmasına cevaz vermiştir. Bu durum bakmayı da kapsar (es-Serahsî a.g.e. X 156).
es-Serahsî (6. 490/1097) kadının erkek tarafından tedavi ve muayenesi konusunda şöyle der:
"Kadında çıkan bir çıbanı tedavi edecek bir kadın (doktor) bulamaz başka bir kadına tedavi şeklini öğretmek de mümkün olmaz ve hasta kadının ölmesi veya bitkin hale gelmesi yahut dayanamayacağı bir acının meydana gelmesi söz konusu olursa bu yaranın bulunduğu yer dışında kadının örtünmesinde sonra onu bir erkeğin tedavi etmesinde bir sakınca yoktur. Bu erkek gücünün yettiği ölçüde yaranın bulunduğu yer dışındaki kısımlardan gözünü sakınır. Çünkü bir cinsin diğer cinse bakması daha ağırdır. Burada zarûret halinin gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılır. Bu ise ölüm tehlikesidir böyle bir tehlike ortaya çıkınca da zarûret miktarından fazlası mübah olmaz." (es-Serahsî a.g.e. X /157).
Haram Kılınmış Şeylerle Tedavî
Necis (pis) olsun veya olmasın yenmesi ve içilmesi haram kılınmış olan şeylerle tedavinin caiz olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı vardır.
Hanefilere göre şifa vereceği kesin olarak bilinen haramla tedavi caizdir bilinmiyorsa mübah değildir. Büyük Hanefî fakihlerinden el-Kâsânî (ö. 587/1191) şöyle der:
"Dayanılmaz açlık sırasında murdar ölmüş hayvan eti yemek susuzluk halinde şarap içmek ve boğazına takılan lokmayı gidermek nasıl caiz ise şifa vereceği kesin olarak bilindiği takdirde haram yiyecek ve içeceklerle tedavi de bu şekilde caizdir. Ancak şifa konusunda kesinlik yoksa tedavi caiz olmaz. Diğer yandan Ebû Yûsuf aslında haram olduğu halde deve sidiğinin tedavi amaciyle içilmesini mübah görmüştür. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) iklim farkı nedeniyle hastalanan Urenîlere zekât develerinin sidiğini içerek tedavi olmalarını emir buyurmuştur (el-Kâsânî a.g.e. I 61). Ebû Hanife'ye göre ise bu caiz değildir çünkü şifa vereceği kesin olarak bilinmemektedir. O'na göre Ureniler hadisini şu şekilde anlamak mümkündür "Hz. Peygamber (s.a.s) o sidiğin yalnız onların hâstalığına şifa vereceğini bilmiştir."(el-Kâsânî a.g.e. I 61-62).
Hanbelîlere göre İslâm'da haram kılınmış yiyecek ve içeceklerle tedavi de caiz değildir. İbn Teymiyye; şarap domuz eti ve benzerleriyle tedavinin caiz olup olmadığı sorusuna şu cevabı vermiştir:
"Bunlarla tedavi caiz değildir." (İbn Teymiyye Fetâvâ Mısır 1329 I 270).
İbnü'l-Kayyim de aynı cevabı vermiştir (İbnü'l-Kayyim Zâdü'l-Meâd II 114) İbnü'l-Arabî de Sahnûn'un; "Şarap ve domuz eti ile tedavi olunmaz." sözünü naklettikten sonra ayni görüşü benimsemiştir (İbnü'l-Arabî Ahkâmü'l-Kur'ân I 59).
Dayandıkları delil sünnettir. Târık b. Süvey el-Cufî'den rivâyet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.s)'den şarabı sormuş o da yasaklamıştır ya da üretilmesini çirkin görmüştür. Târık'ın: "Ben onu yalnız tedavi için üretiyorum." demesi üzerine de "O ilâç değil derttir." buyurmuştur (Dârimî Eşribe 6; Müslim Eşribe 12; Ebû Dâvud Tıbb II; Tirmizî Tıbb 8)
Ebu'd-Derdâ (r.a)'dan Rasûlüllah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Allah Teâlâ hem derdi hem de ilâcı (deva) indirmiştir her hastalık için bir ilâç yaratmıştır tedavi olun ancak tedavide haramı kullanmayın." (bk. Mâlik Muvatta' Ayn 12; Ahmed b. Hanbel Müsned I 13 446 III 156).
İbn Mes'ûd (r.anhümâ)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: "Âllah şifanızı haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır" (eş-Şevkanî Neylü'l-Evtâr VIII 203). Başka bir hadiste de Allah elçisi pis ilâcı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:
"Âllah Teâlâ ümmetimin şifasını onlara haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır." (bk. Ebu Dâvud Tıbb II; Tirmizî Tıbb 7; İbn Mâce Tıbb II Ahmed b. Hanbel II 305 446 478; eş-Şevkânî a.g.e. VIII 203; İbn Teymiyye I 270).
Bu görüşte olanlara göre dara düşen kişi için açlığı ve susuzluğu giderecek haramdan başka bir şey bulunmadığı zaman çare tek olmaktadır bu da haramı zarûret yüzünden yemek veya içmekten ibarettir. Hastalıkların tedavisinde ise ilâç bu haramdan ibaret değildir. Çoğunlukla tedaviye alternatifli ilaçlar ya da tedavi yöntemleri vardır. Bu yüzden açlıkla hastalık aynı nitelikte değildir. Çünkü açlığın haramı yemekle giderilebileceği kesindir hastalığın ilaçla iyileşmesi ise bu derece kesin olarak önceden bilinmemektedir. Diğer yandan açlıktan öleceğini anlayan kişinin haramı yemesi farz olur hastalık halinde tedavi olmanın farz oluşu ise ihtilaflıdır. Çünkü sahabe ve tabiîlerden birçok kimse tedavi olmamış ve hiçbir bilgin bunları kınamamıştır. (İbn Teymiyye Fetâvâ I 259-260 268-270).
Zâhirîlere göre haram şeyle tedavi olmak caizdir. Zâhirî bilgini İbn Hazm şöyle der:
"Şarap darda kalıp zarûret haline düşen için mübah olur. Susuzluğu gidermek tedavi olmak veya boğulmayı önlemek için şarap içene ceza gerekmez." (Mu'cemü'l-Fıkhı İbn Hazm Te'lif komisyon Dimaşk Üniversitesi).
İbn Hazm'ın dayandığı delil şudur:
"Sidiği yemek ve içmek normal zamanda haramdır fakat tedavi ve benzeri zarûret durumunda haram değildir. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s) Urenîlere hastalıklarının tedavisi için deve sidiğini mübah kılmıştır." (Mu'cemü'l-Fıkhı İbn Hazm I 353; el-Kâsânî a.g.e. I 61).
İbn Hazm haram tedaviyi caiz görmeyenlerin dayandığı hadislerin kritiğini yaparak bir bölümünü zayıf bulmuş bir bölümünü ise şöyle te'vil etmiştir:
"Zarûret halinde tedavi amaciyle haram kılınmış şeyleri içmek mübahtır. Bunlar mübah olunca tedavide kullanılması yasaklanmış "pis ilaçlar" sınıfına girmemelidir bu yüzden bunlara "pis" denemez." (bk. Ebû Dâvud Tıbb II; Tirmizî Tıbb 7; İbn Mâce Tıbb II; Ahmed b. Hanbel II 305 446 478; Mu'cemü'l-Fıkh I 353).
Sonuç olarak haramla tedavi konusunda orta yol Hanefîlerin görüşüdür. Eğer hastalığı meşru gıda yiyecek içecek ve ilaçlarla tedavi mümkün olursa bu yola gidilir. Eğer tedavinin haram bir yiyecek içecek veya ilaçla tedavi edilebileceği tecrübelerle biliniyorsa böyle bir ilâç ameliyat ve operasyonla tedavi yoluna gidilebilir. Burada "Zarûretler sakıncalı olan şeyleri mubah kılar." kuralına uyulmuş olur. Çünkü hastalık da ağırlık durumuna göre zarûret kapsamına girer.
Sarhoşluk Veren Maddenin İlaca Karıştırılması
Bazı ilâçlara alkol veya başka sarhoşluk veren maddeler karıştırılmakta ve tedavi için bunlar doktor tarafından hastaya tavsiye edilmektedir. Bu konuda önce ilâcın alkolsüz olan alternatifi varsa Müslüman hasta için bunun tercih edilmesi gerekir. Alternatifi yoksa ve şifa vereceği veya hastayı rahatlatacağı kesin olursa hastaya böyle ilaç kullanmak mübah olur. Günümüzde pek çok depresyon ve nörolojik vak'alarda kullanılan ilaçların çoğunda müsekkin maddesi bulunmaktadır. Hastanın sinir sistemi teskin edilerek acı duyması önlenmekte uykusuzluğu giderilmekte ve ameliyatlarda heyecan ve panik hali en aza indirilmektedir.
İlaçlarda kullanılan müsekkin maddesi bazı istihaleler geçirerek değişime uğrarsa aslında bulunan "necis (pis)" olma niteliği de değişebilir. Büyük Hanefî hukukçusu el-Kâsânî (ö. 587/1191) Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî'nin (ö. 189/805)'nin bu konudaki görüşünü açıklarken şöyle der:
"İmam Muhammed'e göre necaset zamanın geçmesiyle başkalaşır ve özellikleri nitelik değiştirirse başka bir şey olur ve temiz hale gelir... Necâset istihale geçirip nitelikleri ve anlamı değişince pis olmaktan çıkar. Çünkü necâset sözcüğü bir şeye belirli bir niteliğinden dolayı ad olarak verilmiştir. Vasıf değişince ad da değişir ve sirkeye dönüşen şarap gibi olur." (el-Kâsânî el-Bedâyi'l 85)
Mâlikîlerden İbnü'l-Arabî şöyle der:
"Bir kimse murdar hayvanla tedaviye muhtaç olursa ya olduğu gibi kullanır veya yaktıktan sonra kullanır. Eğer yakmak suretiyle değişikliğe uğrarsa onun tedavide kullanmak ve üzerinde bulunduğu halde namaz kılmak caizdir." (İbnü'l-Arabî Ahkâmü'l-Kur'ân I 59).
Hanbelîlerden İbn Teymiyye de bu konuda şöyle der:
"Murdar hayvan kan domuz eti ve benzerlerinden Allah Teâlâ'nın haram kıldığı pis maddeler suya veya başka bir sıvıya düşüp karıştığı parçalanıp vasıf ve eseri kalmadığı takdirde artık orada ne murdar hayvan ne de kan ne de domuz eti vardır. Şarap da akıcı bir maddeye karışıp kaybolduğu ve (duyu organlarıyla algılanabilen) bir niteliği kalmadığı takdirde o maddeyi içen şarap içmiş değildir." (İbn Teymiyye Fetâvâ I 20).
Sonuç olarak; yenilmesi ve içilmesi haram olan bir maddeden az bir miktarı eriyip kaybolacak rengi tadı veya kokusu yahut kendisine ait etkisi kalmayacak şekilde bir ilâca karıştırılmış olursa; erime veya pişme yoluyla başka şeye dönüşen necâsete kıyas edilerek haram olma vasıfları kalkar ve ilâç olarak kullanılmalar da caiz olur. (Detaylı bilgi için bk. Abdülkerim Zeydan İslâm Hukukunda Zarfiret Hali Terceme H. Karaman İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri İstanbul 1982 I 312 vd)
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet