- İslam hukukçularının çoğuna göre kanuni delil sistemi benimsenmiştir. Kanuni delillerle sınırlanması ve başka delillerin kabul edilmemesi adaleti engellemez mi?
- Bir hadiste Hz. Ali’nin serbest delil sistemine göre yani kendi araştırmasıyla olayı çözmesi anlatılıyordu. Bu serbest delil sisteminin de İslam’da yer aldığını göstermez mi?
Değerli kardeşimiz
Kanuni delil sisteminin de gayesi hakkı haklıyı adaleti bulup uygulamaktır.
Bu maksadı bazen sınırlı olan değil de serbest delil sistemi gerçekleştirebilir bu takdirde gayeye (şeriatın maksadına) göre hareket edilir.
İslam muhakeme hukukunun kanuni delil sistemini esas aldığı kanaatinde olanlar ile buna mukabil delil serbestliği ve hâkime takdir yetkisi tanıyan görüş sahiplerinin ortak bir gayede birleştiğini söyleyebiliriz. Bu ortak gaye adaletle hükmetme ve hakların zayi olmasını engelleme konusundaki hassasiyettir.
Nitekim kanuni delil sistemini savunanlar bu sistemi haksızlığa ve hâkimlerin muhtemel keyfi uygulamalarına karşı bir kalkan olarak görürken karşı görüş sahipleri delil sınırlaması ve hâkimlere takdir yetkisi verilmemesinin hakların zayi olmasına sebebiyet vereceğini söylemektedirler.
Bu bağlamda dile getirilen İslam ceza muhakemesi hukukunda Allah hakları ile ilgili suçlarda (hukukullah) ağırlıklı olarak kanuni delil sisteminin esas alınması buna karşılık kul hakları ile ilgili (hakku’l-ibad) konularında takdiri delil sisteminin esas alınması şeklindeki ara formül bu kaygının bir işareti olarak değerlendirilebilir.(1)
Çok sayıdaki ayet ve Hz. Peygamber (asm) Efendimizden nakledilen rivayetlerde haktan ve adaletten yana olmak vurgulanmaktadır.(2)
İslam muhakeme hukukunda asıl gaye adaleti tesis etmek olduğuna göre maddi gerçeğe ulaşmak için başvurulması gereken delilleri nasslarda zikredilenlerle sınırlamak Kuran ve Sünnetin vurguladığı genel gayeye aykırı hareket etmek anlamına gelebilir. Zira delilleri belli sayı ile sınırlamak ve hâkimlere takdir yetkisi tanımamak davada maddi gerçeğe ulaşmayı sınırlayabilir.
Mesela bir davada zanlının -gerçek suçlu olmamasına rağmen- herhangi bir sebepten dolayı suçu üstlenmesi durumunda bu itiraftan tatmin olmasa da hâkim zanlının aleyhinde hüküm tesis etmek durumunda kalacak ve gerçek suçluyu tespit için farklı bir yola başvuramayacaktır.
Nasslarda bir kısım delillerin zikredilmesi bu delillerle yetinilmesini zorunlu kılmaz. Nitekim bu düşünceyi destekleyen nasslar da bulunmaktadır.
Mesela Hz. Yusuf kıssasında davaya tanık olarak dahil olan bir kişinin maddi gerçeğe ulaşmak adına “Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor Yusuf yalancıdır. Yok gömleği arkadan yırtılmışsa Yusuf doğru söylüyor kadın yalancıdır.”(3) şeklindeki sözlerinin Kur’an tarafından reddedilmemesi delil serbestliğine işaret ettiği söylenebilir.
Ayrıca hadis literatüründe de bunu destekleyen çok sayıda rivayete yer verilmektedir.
Mesela rivayete göre Hz. Süleyman bir çocuk hakkında “benim oğlumdur.” diye hak iddia eden iki kadın kendisine gelip davacı olunca onu aranızda paylaştıracağım diye bıçak ister kadınlardan birisi bu durumdan rahatsız olmazken diğeri “Bu çocuk benim değildir ona veriniz.” diye davadan vazgeçer. Bunun üzerine Hz. Süleyman çocuğun gerçek annesinin davadan vazgeçen kadın olduğuna hükmeder.(4)
Bir başka örnekte Hz. Ömer’e davacı olarak gelen siyahi bir delikanlı bir kadının anası olduğunu iddia ediyor kadın ise bu iddiayı reddettiği gibi bunun iffetine iftira olduğunu beyanla iddia sahibi hakkında kazf cezası talep ediyordu. Kadın evlenmediğine dair şahitler getirince Hz. Ömer kadının lehine ve delikanlının cezalandırılmasına hüküm verdi.
Daha sonra Hz. Ali durumu öğrenince halifeden davanın tekrar görülmesi için izin istedi. Hz. Ali delikanlıya: “Bu kadın nasıl senin çocuğu olduğunu inkâr ediyorsa sen de onun annen olduğunu inkâr et.” dedi. Delikanlı “O benim annemdir nasıl inkâr ederim?” dediyse de Hz. Ali onu razı etti ve kadının velilerini çağırttı onlardan izin aldı mehrini kendisi bağışlayarak kadın ile delikanlıyı nikahladı ve delikanlıya “Al bu kadını götür karındır zifaftan sonra bana gel.” deyince durumun ciddiyetini anlayan kadın itirafta bulundu. Meğer kadın bir savaşta şehit düşen siyahi eşinden olan çocuğu gurur vesilesi yapıp bunu gizlemiş.
Böylece hak ve adalet yerini bulmuş ve delikanlı iftira cezasından kurtulmuş.
Başka bir davada bir kadın göz koyduğu bir delikanlıyı elde edemeyince çamaşırına yumurta akı sürmüş ve çığlık atarak o delikanlının kendisine tecavüz ettiğini ileri sürmüştü.
Hz. Ali kadın tarafından meni olduğu iddia edilen maddeyi incelemiş ve belli testlerden sonra yumurta akı olduğuna karar verip kadını sıkıştırınca kadın suçunu itiraf etmek zorunda kalmış.
Kaynaklarımızda özellikle Hz. Ali’nin farklı çözüm usulleriyle ilgili çok sayıda davaya yer verilmektedir.(5)
Şu hâlde kanuni delil sisteminin de serbest delil sisteminin de gayesi hakkı haklıyı adaleti bulup uygulamaktır.
Bu maksadı bazen sınırlı olan değil de serbest delil sistemi gerçekleştirebilir bu takdirde gayeye (şeriatın maksadına) göre hareket edilir.(6)
Kaynaklar:
1) Sahip Berojei Ceza Muhâkemesi Hukuku Açısından İslâm İspat Hukuku s. 132.
2) Örnek olarak bk. Nisa 4/58 135; Nahl 16/90; Hadid 57/25; Buhari Hudud 12. Müslim Hudud 8 9.
3) Yasuf 12/26 27.
4) Buhârî feraiz 30; Müslim Akdıye 10.
5) Konuyla ilgili diğer örnekler için bk. Ibnu’l-Kayıım el Cevziyye et-Turuku’l-hukmiyye 8-28.
6) bk. Suat Erdoğan İslam Muhakeme Hukukunda Delil Sistemleri ve Hakimin Takdir Yetkisi Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 7 Sayı: 2; Sahip Berojei Ceza Muhakemesi Hukuku Açısından İslâm İspat Hukuku Ankara: Hilali Abdullah Ahmed en-Nazariyyetü’l-âmme li’l-isbât fî’lmevâddi’l-cinâiyye 189-195; Berekat es-Sultatü’t-takdîriyye li’l-kâdî fi’l-fıkhi’l-İslâmî 229-230; Mecîd Hamîd Muhammed es-Semmâkiyye Hücciyetü’l-kitâbe fi’l-isbâti’l-kadâî fi’t-teşrîi’l-İslâmî (Bağdat: Merkezü’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye 2008) 156-160.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi