Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕- İmam-ı Birgivi hazretleri buyururlar ki;
İnsanoğlunun akrabası geriye doğru 7 nesildir.
(7 ceddimiz deriz) bu 7 nesilde hem anne hem baba tarafından tam 254 anne ve baba vardır.
Bunların hepsinin ahlakı özü nüvesi karakteri zerreler seviyesinde de olsa nesilden nesile az veya çok süzülerek bizlere kadar gelir. Bizim nefsimizin ahlakının temelini oluşturur sonra ergenlikle kişi bu temeli alıp ya daha iyiye götürür ya daha kötüye...
- Ama bazı durumlar var ki kişiye yapışıyor ne kadar nafile namaz kılsa oruç tutsa kişiden ayrılmıyor... Kişinin başına gelen belalar sıkıntılar huzursuzluklar vazgeçemediği kötü huylar veya bir türlü yönelemediği iyi huylar...
- Deniliyor ki; Bunların hepsinde kişinin geçmişinin 7 ceddinin payı var onların içinde birileri ahh almış zulmetmiş beddua almış veya üzerinde ödenmemiş kefaret ile gitmiş bu alemden...
- Peki bunun tedavisi nasıl olacak? Yani bizim çektiğimiz sıkıntılarda hastalıklarda üzüntülerde geçmişimizin payı var ama onlar vefat etti nasıl bu borçlarını öderler de biz de çektiğimiz sıkıntılardan kurtuluruz?
- Paran varsa sadaka verirsin bazen oruç da tutarsın bu niyetle onlara hediye edersin sana kalan sevaplardan hiçbir şey eksilmez onlar da istifade ederler kötülük baştan çözülür.
- Ama bunun daha kolay bir yolu da şudur; Mesela sabah niyet edersin "bugün okuyacağım tüm Salavat-ı Şerifeleri geçmişimdeki 254 anne ve babamın varsa üzerlerindeki kefaretlerin kul haklarının bedduaların kaldırılması için hediye eyledim" diye ve her boş zamanında okursun...
- Fıkhen Kefaretin izalesi ödenmesi sadaka vermek veya oruç tutmak ile olur o zaman geçmiş o 254 anne ve babamız için varsa üzerlerindeki kefaretlerin kul haklarının ödenmesi için bu niyetle sadaka vereceğiz oruç tutacağız...
- Böylelikle onlar üzerindeki ahhlar gider kul hakları kalkar kefaretleri ödenir o zaman bizlerin üzerindeki bütün sıkıntılar da kalkar şifa huzur bulur saadete ereriz inşallah.
Değerli kardeşimiz
- İmam Birgivi’nin söylediği bildirilen sözlerine rastlayamadık.
- Bununla beraber konuyla ilgili ayet hadis ve Ehl-i sünnet alimlerinden öğrendiğimiz bilgiler şu merkezdedir:
a)Din imtihanında şahsi / bireysel sorumluluk esastır. Yukarıdan-aşağıdan yedi sülalesinin kötülükleri kişinin “sabıkalı siciline” işlenmez.
Meallerini vereceğimiz ayetlerde bu hakikati görmek mümkündür.
"Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür."(Zilzâl 99/7-8)
"Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiçbir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz)."(Fâtır 35/18)
"De ki; Âllah'a itaat edin! Peygambere itaat edin! Eğer yüz çevirirseniz bilin ki o peygamber; kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz."(Nûr 24/54)
"Ey iman edenler! Rabbınıza karşı gelmekten sakının! Babanın oğlu oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun!..." (Lokman 31/33).
b) İnsanoğlunun akrabası geriye doğru 7 nesildir. (7 ceddimiz) gibi ifadeler kesretten kinayedir. Yoksa bizlerin Hz. Âdem’e kadar 7 değil belki 700 ceddimiz vardır.
c) Bugün bilimsel olarak da değerlendirilen “genetik” “tevarüs” “kalıtım” gibi adlarla anılan faktörlerin nesiller arasında cereyan ettiği bir gerçektir. Ancak bunların kişi üzerindeki etkisi çok abartılıdır. Zira iman şuurunun öğrettiği gerçek şudur ki: İmtihanın iki sorusu olan “iman ve amel”den hiçbirisi kişinin kâmil aklı özgür iradesi dışında söz konusu değildir.
Eğer denildiği gibi bir insanın iyiliği veya kötülüğü ecdadından gelen zorunlu bir yönlendirme faktörü ise bu durumda -haşa- âdil bir imtihan yok demektir. Çünkü bu durumda babası hırsız olan kimse de hırsız olmak durumundadır. Babası veli olan kimse de veli olmak zorundadır.
Halbuki realiteler de bunu aksini ispat ediyor. Hz. Nuh’un oğlu Kenan ile Ebu Cehil’in oğlu İkrime binler misalden birer canlı örnektir.
d) Evet tekrar edelim ki genetik yoldan gelen maddî manevî benzerliklerin olduğu bilinen bir gerçektir. “İnsanın oğlu insan; kurdun oğlu kurt olması” bu gerçeğin bir tezahürüdür. Arı yavrusunun bal yapması yılan yavrusunun zehir kusması da bu gerçeğin bir şahididir.
Yalnız şu da bir gerçektir ki kalıtım mahsulü olan hiçbir husus bir çocuğun hayat çizgisini belirleyecek seviyede bir ayniliğe / anne ve babasının tıpkısını yapan tıpa tıp bir benzerliğe sahip değildir. Böyle bir şey insanların özgür iradelerine bağlı olarak gelişen imtihan sırrına da aykırıdır.
“Veliden peli peliden veli…” darb-ı meseli bu gerçeği çok güzel ifade etmektedir.
“Her doğan çocuk fıtrat dini olan İslam’ı kabul edebilecek bir kabiliyette doğar. Sonra annesi babası çevresi onu Yahudî Hristiyan Mecusî yaparlar.” (Buhâri Cenâiz 79; Müslîm Kader 23-25)
manasına gelen hadisin ifadesi de bu konuyu açılığa kavuşturmaktadır.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi