- Maide suresi 67. ayette Allah Teala Peygamberimizi koruyacağını vaad ediyor; ancak Uhud harbinde Peygamberimiz'in dişi kırılmıştır.
- Bu durumu açıklar mısınız?
Değerli kardeşimiz
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Korunması:
Cenab-ı Hak şu ayette Hz. Peygamberin ilâhî koruma altında olduğunu bildirir:
“Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Bunu yapmazsan elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Maide 5/67).
Gayba ait bu ilâhî tekeffülden dolayıdır ki İslâm düşmanlarından hiçbiri Hz. Peygamberi (sav) öldürmeye güç yetirememiştir. Hâlbuki düşmanları pek çok ve imkânları da yerindeydi. Üstelik daima O’nu ve davasını yok etmek için fırsat kolluyorlardı. Hz. Peygamber ise zayıf bir konumda idi yardımcıları azdı.
Üstteki ayet nazil olduktan sonra Hz. Peygamber (sav) muhafızlığını yapan zâtlara der:
“Artık gidebilirsiniz Rabbim beni koruyor.” (Tirmizî Tefsîr 5/6)
Evet bu ilâhî vaad gerçekleşmiş Hz. Peygamber o kadar düşmanları içinde pek çok suikastlara maruz kaldığı halde yatağında vefat etmiştir.
“Rasulullah’ın Uhud’da yüzü yaralandı iki dişi kırıldı; öte yandan pek çok eziyetlerle karşılaştı. Koruma teminatı nerede kaldı?” şeklindeki bir soru hatıra gelebilir. Bu soruya İbnü’l-Cevzî şöyle cevap verir:
“Allah’ın teminatı onu öldürülmekten esir edilmekten tamamen telef olmaktan koruma hususundadır. Maruz kaldığı eziyetler korunmuş olmasına engel değildir.”(İbnu’l-Cevzî II 397)
İbnu Kesîr Hz. Peygamberin amcası Ebu Talib’in İslâm’a girmemesini de peygamberin korunmasıyla alâkalı görür. Ona göre şayet Ebu Talib de Müslüman olsaydı Kureyş kâfirleri hücuma cesaret bulurlardı. Fakat Ebu Talib’le aralarında küfür bağı bulunduğundan ona saygı duyar hürmet ederlerdi. (İbnu Kesîr II 79)
Allah’ın koruması altında olduğunu bilen Hz. Peygamber (sav) en sıkışık anlarda bile ümitsizliğe düşmemiştir. İşte hicret esnasında mağaraya gizlendiklerinde gösterdiği harika cesâret ve teslîmiyet... Yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir telaşlanıp “Ya Rasulallah birisi ayakları üzerinde yükselse bizi görecekler.” deyince Hz. Peygamber şöyle cevap verir:
“Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun?” (Buhârî Tefsîr 9/9)
Kur’an-ı Kerîm bu anı ebedîleştirdiği ayetlerinde bunu şöyle ifâde eder:
“Eğer siz Peygambere yardım etmezseniz Allah vaktiyle ona yardım etmişti (yine yardım eder). Hani kafirler onu yurdundan çıkardıklarında mağarada iki kişiden biri olduğu halde arkadaşına 'üzülme' diyordu. Allah bizimle beraberdir. Böylece Allah onun üzerine sekînetini (emniyet ve rahmetini) indirdi. Sizin görmediğiniz ordularla onu kuvvetlendirdi...” (Tevbe 9/40).
Tefsîrlerde Hz. Peygamberin te’yid edildiği orduların melekler ordusu olduğu belirtilmiştir.
“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.” ayetinin ifade ettiği gibi gökte ve yerdeki bütün varlıklar Allah’ın ordusunda birer asker durumundadır. (Fetih 48/4) Cenab-ı Hak Rasulünün muhafazası için bu askerlerden örümceğe mağaranın girişini kapattırmış bir çift güvercine mağaranın üstünde nöbet tutturmuştur.
Örümceğin ağıyla Hz. Peygamberin müşriklerden kurtulması olayıyla alâkalı olarak yapılan şu yorum son derece ince latîf bir manayı ifade etmektedir. Şöyle ki:
“Allah’dan başka dostlar edinenlerin hali kendine yuva yapan örümceğe benzer. Hâlbuki evlerin en zayıfı örümceğin evidir. Keşke bilselerdi.” (Ankebut 29/41).
Ankebut suresi Mekkî olduğu cihetle ayette Mekke’nin imana gelmeyen reislerinin ileride bir örümceğe mağlup olacaklarına bir işaret vardır. Örümceğin evi olan ağ en zayıf bir perde iken o kuvvetli reisleri mağlup edeceğini göstermekle ayet:
“En zayıf bir hayvana mağlup olacaklarını faraza bilseydiler bu cinayete ve suikasde teşebbüs etmeyeceklerdi.” diyor. (Nursî Emirdağ Lahikası s.379- 380)
O halde göklerin ve yerin orduları elinde olan Allah eğer isterse bütün ordularını peygamberini korumada kullanabilir. Fakat buna hiç lüzum olmadan en zayıf bir evle en büyük bir peygamberini en şiddetli düşmanlarından korumuştur.
Hz. Peygamberin (sav) bedenen korunmasının yanında psikolojik yönden de korunduğunu görmekteyiz. Şöyle ki:
Müşrikler Hz. Peygamberi (sav) psikolojik olarak çökertmek insanların onu dinlemesine engel olmak amacıyla yoğun bir propaganda içindeydiler.
Kendileri söz ehli kimseler olmakla beraber Kur’an karşısında bir söz söyleyemeyince Hz. Peygambere (sav) “şair kâhin sahir mecnun” gibi iftiralarda bulunuyorlardı. Onların türlü iftiralarına karşılık Cenab-ı Hak indirdiği ayetlerle Rasulünü teselli ve takviye ediyor O’na yol gösteriyordu. Mesela
“De ki: O Rahman’dır biz ona imân ettik ve ona dayandık. Kimin apaçık bir dalalette olduğunu yakında bileceksiniz.” (Mülk 67/29).
“Sen öğüt vermeye devam et! Rabbinin sana olan nimeti ile ne kâhinsin ne de mecnun. Yoksa 'O bir şairdir. Biz onun felaketini bekliyoruz.' mu diyorlar? Sen de ki: Bekleyiniz bakalım ben de sizinle beraber bekliyorum.”(Tur 52/29-31).
Tur suresinde 29. ayetten 44. ayete kadar kâfirlerin batıl iddiaları birer birer çürütüldükten sonra Hz. Peygamber (sav)'e şu talimat verilir:
“O halde çarpılacakları güne kadar onları kendi hallerine bırak.” (Tur 52/45).
Ayetin bu ifadesinden bir gün gelip onların cezalarını çekecekleri belâlarını bulacakları anlaşılmaktadır. Nitekim Bedir günü küfrün elebaşları layık oldukları cezayı bulmuşlardır. Bir başka ayette ise şöyle denilmekte:
“Yakında hem sen hem de onlar kimin meftun (mecnun) olduğunu göreceksiniz.”(Kalem 68/5-6).
Kimin mecnun olduğu görülmüştür. Ona mecnun diyenlerin pek çoğu Mekke’nin fethinden sonra onun saflarında yer aldılar. Küfründe inad eden Ebu Cehil Ebu Leheb gibi kimseler daha dünyadayken cezalarını buldular. Hem hayatları hem saltanatları bitti. Böylece üstte zikredilen ayetlerin hakîkatı tecelli etti. Gaybdan peygambere bildirilen ilâhî teminat gerçekleşti.
Demek ki "Allah’ın Peygamberi koruması”ndan maksat onun hiç kimse tarafından öldürülemeyeceği hususudur(bk. Zemahşerî Razî Nesefî; Alusî İbn Aşur ilgili ayetin tefsiri).
Yoksa hiç kimsenin kendisine asla bir eziyette bulunamayacağı manasına gelmez. Böyle bir anlayış Allah’ın diğer insanlar için olduğu kadar peygamberler için de geçerli olan imtihan prensiplerine aykırıdır. Çünkü Hz. Peygamberin (sav) insanüstü bir konum içerisinde bulundurulması onun her cihette insanlara örnek olmasını engelleyen bir durumdur. Örneğin acıkmaz susamaz hasta olmaz kurşun işlemez ok-mızrak etki etmez bir önderin arkasındaki insanlar -hayatlarının her safhasında geçerli olan- bu gibi durumlarda ne yapacaklarını eziyetlere karşı nasıl sabredeceklerini kimden öğrenebilecekler. Kaldı ki herkesten önce peygamberler imtihana tabi tutulmaktadır ve herkesten daha çok onların musibetlere maruz kaldıklarını sahih hadislerden öğreniyoruz.
“23 sene nöbetdarsız tekellüfsüz muhafazasız ve pek çok defa su-i kasde maruz kaldığı halde kemal-i saadetle rahat döşeğinde vefat edip Mele-i âlaya çıkmasına kadar hıfz ve ısmeti 'Allah seni insanlardan koruyacak.' mealindeki ayetin ne kadar kuvvetli bir hakikat olduğunu ifade ettiğini…(göstermektedir)” (Nursi On Dokuzuncu Mektup On Beşinci İşaret Üçüncü Şube)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet