4400-)
Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben: "Şu Zu-l-Halasa-dan beni rahata erdirir misin?" buyurdu. Ben: Evet rahata erdiririm dedim ve akabinde Ahmes kabilesinden yüzelli süvarinin başında hareket ettim. Ahmes kabilesi iyi at binerlerdi. Ben ise at üzerinde iyi duramazdım. Ben bu hâlimi Peygamber-e zikrettim. Peygamber benim göğsüm üzerine eliyle şiddetlice vurdu hattâ ben elinin izini göğsümde gördüm. Ve Peygamber: "Yâ Allah! Sen Cerîr-i sabit tut ve onu hâdî ve mehdî kıl!" diye duâ etti. Artık ben bu duadan sonra hiçbir attan düşmedim demiştir. Cerîr dedi ki: Zu’l-Halasa Yemen-de Has-am ile Becîle kabileleri arasında bir ev idi. İçinde dikilmiş bir taş vardı. Ona ibâdet edilir (kurbân kesilir)di. Bu eve Ka-be de denilirdi. dedi ki: Cerîr oraya vardı akabinde onu ateşle yakıp yıktı. Râvî dedi ki: Cerîr Yemen-e vardığı zaman bu put evinde muhafız bir adam oklarla (hayır ve şerrden) kısmet arıyordu. Bu falcıya: Haberin olsun Rasûlüllah-ın elçisi şuradadır. Eğer seni fal atarken yakalarsa boynunu vurur! denildi. dedi ki: Falcı fal oklarını atmakla meşgul olduğu sırada Cerîr üstüne çıkageldi ve falcıya: Şimdi sen ya bu okları kırar ve Lâ ilahe ille-llah diye şehâdet kelimelerini söylersin yahut ben senin boynunu muhakkak vururum! dedi. dedi ki: Falcı bunun üzerine okları kırıp şehâdet getirdi. Sonra Cerîr Ahmes kabîlesinden Ebû Ertât diye künyelenen bir kişiyi bunu müjdelemek üzere Peygamber-e gönderdi. Ebû Ertât Peygamber-e gelince: Yâ Rasûlallah! Seni hakk ile gönderen Allah-a yemîn ederim ki ben Sen-in huzuruna ancak Zu’l-Halasa-yı uyuz deve gibi bırakıp geldim dedi. dedi ki: Bu sevindirici haber üzerine Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) Ahmesliler-in atları ve adamlarını beş kerre tebrîk etti.