3-)
- Bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dön-mekden ateşe atı İm ak dan tiksindiği gibi tiksinmek.» buyurmuşlar. bir rivâyetinde (Küfre dönmekten) ibaresinin yerine: veva hırîstiyan olmağa dönmekten...» buyurulmuştur. hadîsi Buhârî ile Müslim bilittif ak Muhammed b. el-Müsennâ-dan ayni isnadla tahric etmişlerdir. Buhârî onu müteaddid yerlerde az çok lâfız değişikliklerile rivâyet ettiği gibi ayni hadîsi Tirmizî ile Nesâî dahi tahric etmişlerdir. Muhyiddin hadis-i şerif İslâmm esas kaidelerinden büyük bir kaidedir.» demiştir. Buhârî sarihlerinden Bedrüddin Ayni bu söze şunları ilâve etmektedir: büyük bir kaide olmasın ki; bu hadîsde imanın aslını hattâ aynini teşkil eden Allah ve Resûlüllah sevgisi vardır. Hakikatte Allah ve Resûlüllah sevgisi Allah-dan başkasını sevmemek ve küfre dönmekten tiksinmek: İmâm haddizatında kuvvetli kalbi imana yatkın ve İmâm etiyle kanına karışmış olan kimselere müyesserdir. İşte imanın tadını bulacak dan ancak bunlardır.» (rahimehumüllah): «İmanın tadından murâd ibâdet ve tâatları lezzetli görmek Allah ile Resûlü-nün rızalarını kazanmak için meşakkatlara tahammül göstermek; ve bunları dünya menfaatine tercih etmekdir.» diyorlar. Allah-ını sevmesi onun emirlerine uyarak ibâdet ve tâat-ta bulunması; muhalefet göstermemesi dir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-i sevmek de öyledir. Onu sevmek şeriatını benimsemekle olur. bâbta Kâdî Iyâz şunları söylemiştir: sevmenin ma-nası ona tâat hususunda istikaamet sahibi olmak ve her hususda emir ve nehiylerini benimsemektir. Maksad bu sevginin semereleridir. Çünkü sevginin aslı sevgilinin arzusuna muvafık olan şeye meyletmektir. Halbuki Allahü teâlâ hazretleri meyletmek-den ve kendisine meyledilmekden münezzehdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i sevmeye gelince: onda meyi caizdir. Zira insanın muvafakat gösterdiği şeye meyletmesi ya beğendiği için olur; güzel şekil ile iştiha açıcı yemeklere meyli gibi yahud aklıyla lezzet aldığı ahlâk ve ma-nalar olduğundandır. Zamanlarına erişmese bile ulemâ ve su-lehâyı sevmek gibi. Yahut da kendisince iyilikde bulunduğu ve zararını giderdiği içindir ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında bütün bu ma-nalar mevcuddur. Yani onun zahir ve bâtını kâmildir. O bütün faziletleri şahsında toplamış bütün müslümanları hidâyete kavuşturmak suretiyle kendilerine ihsanda bulunmuştur. tadını bulur » ifadesinde kinaye suretiyle istiare vardır. Çünkü tad yalnız yenilen şeylerde olur. İman yenilen şeylerden değildir. Binaenaleyh burada mecaz vardır. Ve iman bala benzedilmiştir; aralarındaki vasf-ı müşterek ve vech-i şebeh lezzet duyma ve kalbin meylidir. Buna istiâre-i mekniyye derler. Müşebbeh zikredildikten sonra ona mü-şebbehün bihin levazımından olan tad tehayyül suretiyle izafe edilmiş; ve bir îstiâre-i tahyiliyye meydana gelmiştir. Bağdadi (rahimehullah): Geceleyin ibâdet edenler için ibâdet eğlence sahipleri için eğlence yapmaktan daha lezzetlidir.» demiştir. İbrahim İbn Edhem (rahimehullah)’in dahi: «Vallahi biz öyle bir lezzet içerisindeyiz ki bu lezzeti hükümdarlar bilmiş olsalar onun için bize kılıçla harb açarlardı.» dediği rivâyet olunur. şerif Allah için bir birini sevmeye teşvik etmektedir. Teâlâ Hazretleri mü-minleri kardeş ilân etmiştir. Allah ve Resûlünü sevmekten o Resûlün getirdiği dine sâlik olanları sevmek lâzım gelir. Binaenaleyh imanın tadı ancak hâlis Allah için yapıldığı dünya menfaatleri ve beşeri huzuzâtîa karıştınîmadığı zaman duyulur. Zira dünyevi menfaatler için Allah- ve Resûlü-nü sevenler umdukları menfaate nail olduktan sonra bu sevgiden mahrum kalırlar. üç şeyin hâsseten zikredilmesi kalbe aid ameller oldukları için bunlara riya karışmadığın dan dır. Bu üç şey îmanın müsebbebi olduklarından onun tadına delil sayılmışlardır. Çünkü müsebbebin mevcudiyeti sebebin vücuduna delâlet eder. Mezkûr üç şey birbirinin lâzım-ı gayri mufarikı olduklarından ayn ayrı bulunamazlar. Binaenaleyh mefhumu adedi nazar-ı i-tibâra alınarak: bu üç şeyden yalnız biri bulunan kimseye ne denilir?» şeklinde bir suâl varid olamaz. Mâlik (rahimehüllah) ile diğer bir takım ulemâ: «Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek dini vâcibattandır.» demişlerdir. hadîs hakkında şöyle bir suâl hâtıra gelebilir. Nasıl olmuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada: «Bir kimseye Allah İle Resûlü başkalarından daha sevgili olmak...» demiş; yani «başkalarından» ifâdesindeki zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kull-anmıştır. Halbuki hutbe okurken bir yerde zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kullanarak: «Her kim onlara (Allah ile Resûlüne) isyan ederse muhakkak sapmıştır.» diyen bir hatibi bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) paylamış; ona «Sen ne kötü hatipmişsin...» demişti. suale aşağıdaki muhtelif cevaplar verilmiştir: