3-)
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e tevcih buyurulan fakat onunla bir-likde ümmeti de murad edilen hitaplar: zevâl vaktinden sonra kıl...» — İsrâ:78 — gibi. âyeti de bunlardandır. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra müslümanların başına geçen zatın zekât toplama hususunda da onun izinden gitmesi icâb eder. Bu gibi âyetlerde hitabın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e tevcih buyurulması Allah-a imana da-vet eden ve Allah-dan gelen ayetlerin ma-nasım beyan buyuran O olduğu içindir. Tâ ki gelen emre imtisal Onun beyan ettiği vecihle olsun. Hattâbî diyor ki: hakkında şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Bu adamlar zekâtın farz olduğunu inkâr ettikleri halde nasıl müslüman sayıldılar? Zamanımızda da bir kısım müslümanlar zekâtı inkâr etseler tunlara müslüman hükmü verilebilir mi? Hayır bu zamanda zekâtı inkâr eden kimse bütün müslümanların icmaile kâfir olur. Çünkü bu günün müslümanlarıyla o günün müslümanlan arasında fark vardır. Onların zamanında İslâmiyet henüz teessüs ediyordu. Nesih vaki- olarak bazı ahkâmın değişmesi ihtimali vardı. Müslümanlar bu dini yeni kabul ettîkelri için onu henüz lâyıkiyîe bilmiyorlardı. Bu sebeble şüpheye düşmüşlerdi. Bu gün ise böyle bir şey yoktur. Müslümanlık alabildiğine yayılmış; şüyu- bulmuş âlim câhil hass âmm bütün müslümanlar zekâtın farz olduğunu Öğrenmişlerdir. Binaena- leyh te-vil yolu arayarak onu inkâr eden hiç bir kimse ma-zur sayılamaz. Din Bâbında farziyetine icmâ-ı ümmet vâkV olan namaz zekât oruç cü-nüplükten temizlenme ve emsaliyle zina içki ve mahrem olan akraba ile evlenmek gibi haram olduğu herkesçe bilinen hükümlerden birini inkâr eden dahi asla ma-zur olamaz. Şu kadar var ki yeni müslüman olan birisi dinin bütün ahkâmını bilemeyeceği cihetle bilmeyerek bazılarını inkâr etse kâfir olmaz. Bunun hâli sadr-ı İslâmdaki hâgîlerin hâli gibidir. herkesçe ma-lum olmayan ahkâmına gelince: Bunlar bir kadının teyzesi veya halasıyla bir nikâh altına alınmasının haram olması ninelere mirasın altıda birinin verilmesi gibi şeylerdir ki bunlardan birini inkâr eden kâfir olmaz. Çünkü bu gibi şeyleri herkes bilmez.» Hattâbî-ye göre bâgîler hakkındaki te-vile sebeb olan şüphe Ebû. Hüreyre-nin rivâyetinde hadîsin bir çok yerlerinin hazfe-dilmesinden doğmuştur. Buna sebeb de Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)-ın hadîsi olduğu gibi nakletmek değil Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anhüma) arasında geçen münakaşayı anlatmak istemiş olmasıdır. Galiba Hazret-i Ebû Hüreyre muhataplarının hâdiseyi bildiklerine i-timad ederek bütün kıssayı hikâye etmemiştir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hadîsinin muhtasar bırakıldığı ayni hadîsin İbn Ömer ve Enes (radıyallahü anhüma) rivâyetinden anlaşılmaktadır. Maamafih hadîsin üçüncü tarikinde görüleceği vecihle Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’ın dahi mufassal rivâyeti vardır. İbn Ömer (radıyallahü anh) rivâyeti az ileride gelecektir. Enes (radıyallahü anh) rivâyeti şudur:. başka ilâh yoktur; Muhammed onun kulu ve resulüdür diye şehâ-det edinceye ve bizim kıblemize dönünceye kestiklerimizi yeyinceye bizim namazımızı kılıncaya kadar insanlarla cenk etmeye rıe-mur oldum. Bunları yaptılar mı artık bize onların canlar) ve malları haram olur. Ancak hakkiyle olursa (Söylenenlerden birini bırakırlarsa) o başka. Müslümanların lehine olan onların da lehine aleyhine olan onların da aleyhine olur.» Bekir ile Ömer (radıyallahü anhüma)-nin buradaki muhaverelerinden anlaşılıyor ki onlar İbn Ömer Enes ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) hazerâtınm rivâyet ettikleri ziyadeleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-den işitmemişler. Çünkü Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bu ziyadeleri işitmiş olsa Ebû Bekir (radıyallahü anh)-a muhalefet etmez ve hadîsi hüccet göstermezdi. Zira hadisdeki ziyadeler kendi aleyhine delildir. Ebû Bekir (radıyallahü anh)-da ziyadeleri işitmiş olsa onları delil gösterir; Kıyasla ihticâc eylemezdi. Her halde İbn Ömer Enes ve Ebû Hüreyre hazerâti rivâyet ettikleri bu ziyadeleri başka meclislerde işitmiş olacaklardır. başka ilâh yoktur deyinceye kadar insanlarla cenk etmeye me-mur oldum...» cümlesi hakkında Hattabî şunları söylemiştir: ki bununla ehl-i kitab değil put perestler kasdedilmiştir. Çünkü ehl-i kitab: Allah-dan başka ilâh yoktur derler ama yine de kendileriyle harb olunur tepelerinden kılıç kalkmaz. da Allaha kalmıştır» cümlesinin ma-nası: sakladıkları ve gizlice yaptıkları şeyler hususundaki hesapları demektir. Yoksa açıkça ihlâl ettikleri vâcib ahkâm değildir. Bu hadîsde içinde küfrü gizlediği halde dışından müslüman görünen kimsenin müslümanlığı kabul edileceğine delil vardır. Ekser-i ulemanın kavli budur. İmâm Mâlik zındığın tevbesinin kabul edilmeyeceğine kaildir. Bu kavil İmâm Ahmed b. Han-bel-den de rivâyet olunmaktadır.» Iyaz-da Hattâbi-nin sözünü ele alarak onu biraz daha izah etmiş ve şöyle deditir: ve can doknulmazlığının yalnız Allah-dan başka ilâh yoktur diyenlere mahsus oluşu imana icabetin ifadesidir. Bu sözle kasdedilenler Arap müşrikleriyle putperestler ve bir Allah tanımayanlardır. İlk defa İslâm-a da-vet olunanlar ve bu uğurda kendileriyle harbe dilenler bunlardır. Tevhidi ikrar edenlere gelince: Onların dokunulmazlığı için yalnız «Allah-dan başka ilâh yoktur» demeleri kâfi değildir. Çünkü bunu onlar küfür halinde iken de söylüyorlardı. Zaten Allah-ı birlemek onların i-tikadlan cümlesindendir. Bundan dolayıdır ki başka bir hadîsde: «Benim de Allah-ın Resûlü olduğumu söyleyinceye ve namazı kılıp zekâtı verinceye kadar...» buyurulmuştur.» Iyaz-in bu izahatına Nevevî-de şunları ilâve ediyor: «Ben derim ki; Bütün bunlarla beraber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in getirdiği şeylerin hepsine inanmak da lâbüddür. Nitekim Hazret-i Ebû Hüreyre-nin diğer rivâyetinde vardır.» cümlesi (Ra)nın tahfifiyîe şeklinde de rivâyet olunmuştur. cümleden murad: namaz hakkında itaat edip zekâtı inkâr etmek veya vermemek suretiyle bu iki ibâdeti birbirinden ayıranlarla mutlaka harb edeceğim» demektir. Ayni cümle hâkim meclisinde olmasa bile hin-i hacette yemin etmenin caiz olduğuna delildir. geçen «Ikaal» kelimesi Buhari-nin bazı rivâyetlerinde «Anâk» diye zikredilmiştir. dişi oğlak ma-nasınadır. Bu rivâyetlerin ikisi de sahihtir; ve Hazret-i Ebû Bekir-in sözünü iki defa tekrarlayarak birinde (Ikaal) diğerinde (Anâk) dediğine hamledilir. kelimesinin ma-nası üzerinde öteden beri ihtilâf olunagelmiştir. Bazılarına göre Ikaal: bir senenin zekâtı demektir. Lügatta dahi bu manaya meşhurdur. Lügat ve fıkıh ulemasından bir cemaatin kavli budur. Bunlara göre devenin ayağını bağladıkları ipe de Ikaal denirse de burada murad o değildir. Çünkü zekâtda ipi vermek icabetmez. ipten dolayı harb-etmek de caiz değildir. Binaenaleyh hadîsdeki ikaali bu ma-naya almak doğru değildir. Muhakkik ulemadan bir çoklarına göre buradaki ikaalden murad iptir. Bu kavil İmâm Mâlik-ten de rivâyet olunur. « Et-Tahrir» nâmındaki Müslim Şerhinin sahibi de onu ihtiyar etmiş ve şunları söylemiştir: murad: bir yılın zekâtıdır diyenlerin sözü hatadır; ve arap-ların usulünü terk etmek demektir. Zira bu söz darlık sıkıntı ve mübalağa yerinde söylenmiştir. Binaenaleyh harbe sebeb gösterilen şeyin pek az ve kıymetsiz olmasını iktiza eder. Bir yılın zekâtı manâsına alınırsa bu mâna hasıl olmaz. Ben bunu ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in: «Allah hırsıza la’net eylesin. Yumurtayı çalar; ondan dolayı eli kesilir ipi çalar; eli kesilir.» şerifindeki yumurtayı harpte başa giyilen miğfer; İpi de gemi halatı diye tefsir eden zatın mantıksızlığına benzetiyorum. Halbuki mezkûr iki şeyin kıymetleri pek çok altına baliğ olur.» bâbta muhakkik ulemadan biri şöyle diyor: söz Arap lisanını ve arapların sözlerinin yerlerini bilen bir kimseye göre câiz değildir. Çünkü burası hırsızın çaldığı şeyi çok gösterme yeri değil ki bir çok altınlar değerindeki bir yumurta ile hırsızın taşıyamayacağı bir ip diye tefsir edilsin «Allah filanın belasını versin; bir dizi cevahir için kendisini hırsızlık cezasına çarptırdı.» demek arabın da âdeti değildir acemin de. Bu gibi yerlerde âdet: «Allah belasını versin çürük bir ip için yahud bir yumak kıl için elinin kesilmesine sebep oldu.» demektir. Böyle bir şey ne kadar kıymetsiz ise o derece beliğ olur.» dahi « Et-Tahrir » sahibinin mutâleasına iştirak ile: Onun ihtiyar ettiği şekildir... diyor. ki bu kıtal hakmış.» cümlesinden murad: Hazret-i Ebû Bekir-in gösterdiği delilden Onun haklı olduğunu anladım demektir. Yoksa Ömer (radıyallahü anh) Hazret-i Ebû Bekir-i taklid etmemiştir. Çünkü kendisi de müetehiddir. Müctehidin müetehidi taklid etmesi caiz değildir. Hazret-i Ömer-in Ebû Bekir (radıyallahü anh)-ı taklid ettiğine kaildirler. Bittabi bu onların apaçık bir cehaletidir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Allahdan Başka İlah Yoktur; Muhammed Allahın Resûlüdür... Deyinceye Kadar İnsanlarla Çarpışmanın Emri Babı