4-)
Dördüncü mezhebin kavli tevakkuftur. (453-536): «Mekruh olan şüpheli şeyler hakkında helâl veya haram denilemez.» mütaleâsında bulunmuş; başkaları: «Böyle bir şeyi terk etmek takva icâbıdır.» demişlerdir. Hattâbî şüpheli şeylere misâl olarak bir kimsenin malında haram şüphesi yahut ribâ karışmış olması ihtimalini göstermiş ve: «Böyle bir kimse ile alış-veriş muamelesi mekruh olur.» demiştir. Bu bâbta Kurtubî (-656) şunları söylüyor: Şüphesiz ki ortada açık açık helâl ve haram kılınmış şeylerle helâl veya haram hükmü verilmesi tereddütlü olanlar vardır. İşte deliller bunlar hakkında birbirlerine muâraza etmektedir; müştebihât (şüpheli şeyler) de bunlardır. Bunların hükmü ihtilaflıdır. Bazıları: Haramdır; çünkü harama götürür; demiş. Bir takımları: Mekruhtur; vera- ve takva bunların terkini İcâbeder.» mütaleâsında bulunmuş; bunlar hakkında haram veya mekruh hükmü verilemeyeceğini söyleyenler de olmuştur. Doğrusu ikinci kavildir; çünkü şeriat onları haram olmaktan çıkarmıştır. Bunlar şüphe götüren şeylerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem): yani: «Sana şüphe veren şeyi bırak şüphe vermeyeni yap!» buyurmuştur ki vera da budur.» bazıları: «Şüpheli şeyler helâldir ama vera- ve takva icabı terk edilirler.» demişlerse de Kurtubî bunlara şu cevabı veriyor: «Bu söz doğru değildir; zîra helâl derecelerinin en aşağısı bir şeyi yapmakla yapmamanın müsavi olmasıdır ki buna mübâh denir; böyle bir şeyde ise vera- ve takva tasavvur edilemez; çünkü bir tarafı diğerine tercih edilmiş; böylelikle o şey mübâh olmaktan çıkmıştır. takdirde o şeyin ya terk edilmesi tercih olunacaktır ki mekruh dediğimiz budur; yahut yapılması tercîh edilecektir; buna da mendup diyoruz. zikri geçtiği verinle delili açık ihtimalden hâli kalmayan tabaklanmış ölü hayvan derisi gibi şeylere gelince: İmâm Mâlik-in meşhur olan kavline göre böyle bir deri temiz değildir; binâenaleyh mayiâttan hiç birinde kullanılamaz; yalnız su için kullanılabilir; çünkü su vasıflarından biri değişmedikçe pisliği atar. İşte Hazret-i İmâmin vardığı budur. Hanîfe ile Süfyân-ı Sevrî (radıyallahü anhûma) nın: «Gökyüzünden yere düşmem benim için “nebîzin azı haramdır” diye fetva vermekten ehvendir; ama kendim onu asla içmiş değilim; içmem de...» dedikleri hikâye olunur. oluyor ki bu zevat fetvada tercih ile amel etmiş fakat kendi şahıslan hakkında takvaya riayetkar kalmışlardır. biri: Hakime gereken hüküm ahkâm hususunda müslümanlara kolaylık göstermek; kendisi hakkında sıkı davranmaktır; diyerek bu mânâyı kasdetmiştir. Bu vera-ın menşei: Şeriatın metruk hükmü nazar-ı itibara alabileceğini düşünmektir. Bu düşünceden de (bir meselede isabet eden bir kişidir) sözü meydana çıkmıştır ki İmâm Mâlik-in meşhur olan mezhebi budur. Onun mezhebinde (hilafa riâyet -olunur) sözü burada neş-et etmiştir.» riâyet meselesine İmâm Şafiî dahi kaildir. Bunu birçok meselelerde tasrîh etmiştir. diyor ki: «Buraya kadar anlatılanlardan bu hadîste zikri geçen ve korunulması gereken şüpheli şeyler hakkında birkaç kavil hâsıl oluyor: