5-)
- Derece yükseltmek için yapılacaktır. Şefaatin beşten fazla olacağını söyleyenlerde vardır. Teâlâ hazretlerinin ilhamı ile şefâ-atçı aramak kulların hatırlarına gelecek ve bu işe Âdem (aleyhisselâm)-dan başlayacaklardır. Âdem (aleyhisselâm) cennette kendisine yasak edilen ağaçtan yediğini ve bu suretle Allah-a karşı hatâ işlediğini söyleyerek Özür dileyecektir. İbn Abbâs (radıyallahu anhüma)-dan rivâyet edilen bir hadiste Hazret-i Âdem (aleyhisselâm)-ın: hatam yüzünden cennetten çıkarıldım.» diğer bir hadiste de: bir günah işledim ve onun sebebiyle yeryüzüne indirildim.» Ebû Sa-id-i Hudri-den rivâyet edilen diğer bir hadisde: bir günah işledim ve onun sebebiyle yeryüzüne İndirildim.» Sa-d b. Mansur-dan rivâyet olunan başka bir hadisde: cennet-i Firdevsde iken bir hata işledim bugün kendim affolunsam bana o da yeter.» diyeceği rivâyet olunur. mahşer ondan sonra Hazret-i Âdem-in delâleti ile Nuh (aleyhisselâm) a. müracaatla giriftar oldukları dehşet ve sıkıntıdan kurtulmaları için Teâla hazretleri nezdiride kendilerine şefâ-atta bulunmasını rica edecekler. Fakat o da vaktiyle kendisinin Allah-a karşı hata ettiğini bundan dolayı huzur-u ilâhide şefâ-at talebinde bulunmaktan utandığını söyleyerek özür dileyecektir. Nuh (aleyhisselâm)’ın hatasından murâdi: Kâfir olan kavminden hiç bir kimse bırakmamak şartiyle helâk etmesi hususunda Allah-a niyazda bulunmuş olmasıdır. Ondan sonra ehl-i mahşer Hazret-i Nuh-un delâleti ile İbrahim (aleyhisselâm)-a müracaat edecekler fakat o da vaktiyle günah işlediğini binaenaleyh şefâ-at için huzur-u ilâhiye çıkacak yüzü olmadığını söyleyerek Özür dileyecek ve kendilerini Mûsa Aleyhisselâma gönderecektir. İbrahim (aleyhisselâm)’in günahından murâd: vaktiyle putları kırdığı zaman kendi kırdığını söylemiyerek: onları büyük put kırmıştır.» demesi; zevcesi Sâre için; «Kız kardeşimdir.» ifadesini kullanması; yıldızlara bakarak: «Ben hastayım.» demesidir. Bunlar Kur-ân-ı Kerîm-de zikredilmişlerdir. Hazret-i Mûsâ dahi vaktiyle Allah-a karşı günah işlediğini söyleyerek şefâ-atçı olmaktan özür dileyecek ve kendilerini Îsâ (aleyhisselâm)-a gönderecektir. (aleyhisselâm)-ın hatası kıptiyi öldürmesidir. Beni İsrail-den biriyle kavga eden bir kıptiyi ayırmak için aralarına girmiş eliyle kıptiyi def etmek isteyince; kipti hemen ölmüştü. Ehl-i Mahşer İsâ (aleyhisselâm)-a da müracaat edecek fakat o da özür dileyerek kendilerini âhır zaman peygamberi Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gönderecektir. Hadis-i şerifte İsâ (aleyhisselâm)-im Allah-a karşı işlenmiş bir hatası zikredilmemiştir. Nihayet mahşer halkı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve Seflem)-e müracaatla şefâ-atini niyaz edecekler o da bunu kabul ederek kendilerine şefâ-atte bulunacaktır. Şefâ-at hususunda kendilerine müracaat edilen peygamberlerin: sizin zannettiğiniz mevkide değiliz.» demeleri ya tevazu-lann-dan yahut bu işin Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsus olduğunu bildiklerindendir. hazretleri ehl-i mahşere evvelâ Hazret-i Âdem (aleyhisselâm) ile diğer peygamberlere müracaatı ilham buyurarak bizim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)-i en sona bırakmasındaki hikmet — Allahu â’lem— Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in faziletini göstermektir. Çünkü evvelâ ona müracaat etseler derhal şefaati kabul ederdi. Bu suretle diğer peygamberlerden birine müracaat etsek o da bize şefaat ederdi; zannı hasıl olabilirdi. Fakat evvelâ birer birer onlara müracaat ederek iş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-de karar kılınca bu işin yalnız ona mahsus olduğunu anlamış olacaklar. Bu da peygamberimiz Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Teâla hazretleri nezdinde en yüksek makamı haiz ve pey-gamberan-ı izanı içinde ona en mahbup O olduğuna delildir. Bu hâdise onun bütün insanlardan ve sair mahlûkattan hattâ bütün meleklerden efdal olduğuna delâlet eder. Çünkü Şefa-ât-ı uzmâ namı verilen bu büyük işi bütün mahlûkat içinde ondan başka üzerine alan bulunmayacaktır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Şefaat teklifini bir sözle kabul etmesi bu makamın ve bu kerametin yalnız kendisine mahsus olduğunu bildiğindendir. hususunda babalardan başlanmış tedricen büyükten küçüğe oğullara gidilmiştir. ve usül-i Fıkıh âlimleriyle diğer ulemâ peygamberlere günah işlemenin caiz olup olmaması hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu meseleyi Kâdi İyâz şöyle hulâsa eder: «Peygamberlere nübüvvet geldikten sonra küfür etmeleri bilittifak caiz değildir. Onlar küfürden ma-sumdur-lar. Nübüvvet gelmezden önce onlar hakkında küfrün caiz olup olmadığı ihtilaflıdır. Sahih kavle göre; bu da caiz değildir.» işlemelerine gelince büyük günahlardan ma-sum oldukları yine ittifakıdır. Yalnız bu ma-sumiyetin akıl yoluile mi yoksa şeriat yolu ile mi olduğunda ihtilâf edilmiştir. Üstad Ebû İshak ile diğer bazı ulemâya göre mucize delili muktezası olarak Peygamberanı îzâm-in büyük günah işlemeleri imkânsızdır. Kâdı Ebubekir ile ona muvafakat edenlere göre onların büyük günah işlememesi icma- tarikiyle sabittir. Mutezile; taifesine göre ise aklen büyük günah işleyemezler. kavlen tebliğ ettikleri hükümler hususunda peygamberler bil- icma- ma-sumdurlar. Fiîli tebligat hususunda ihtilâf vardır. Bazılarına göre; bu hususta da ma-sumdurlar. Sair insanlara caiz olan yanılma ve unutma gibi şeyler onlar hakkında caiz değildir. yerlerinde görüleceği vecihle Resul ullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazda yanıldığını bildiren hadislerle emsali hadisleri tevil ederler. Ehl-i tasavvufun mezhebi budur. ulemâya ve ekser-i muhakkikine göre; fiilde hata hem caiz hemde vadidir. - «Hak olanda budur» der. Yalnız onların hataları Allah tarafından kendilerine tenbih olunun Cumhûra göre; hataları derhal bazılarına göre ise; vefatlarından önce tenbih olunur. Tâ ki doğruyu tebliğ müddetleri geçmeden tebliğ etmiş olsunlar. mürüvvete manî- ve insanı küçük düşürerek i-tibarını sarsacak küçük günahlardan bilittifak ma-sumdurlar. Sair küçük günahlardan ma-sum olup olmadıkları ihtilaflıdır. Selef ve Halefin Fıkıh Hadis ulemâsının ekserisine göre böyle günahlar peygamberler hakkında hem caiz hem vaki-dir. Delilleri bu bâbtaki âyet ve hadislerin zahirleridir. Ehl-i tahkik ulemâdan bir cemaatla bazı Fıkıh ve Kelâm ulemâsına göre peygamberler büyük günahlardan olduğu gibi bilcümle küçük günahlardan da ma-sumdurlar. Bu zevat peygamberlerden küçük günah sâdır olduğunu bildiren âyet ve hadisleri ya tevil ederler yahut onları sehven veya tevil suretiyle yahut Peygamberlik gelmezden önce yaptıklarına hamlederler. diyor ki: «Hak olan da budur. Çünkü peygamberlerin- küçük günah işledikleri sabit olsa fiillerinde takrirlerinde ve bir çok kavillerinde bizim onlara uymamız lâzım gelmezdi. Halbuki bu söylediklerimiz hususunda onlara uymak lâzım geldiğinde hiç bir hilaf yoktur. Ulemâ ancak onlara uymanın vacip mi mendûp mu yoksa mubah mı olduğunda ihtilâf etmişlerdir.» Iyâz da şunları söylemektedir: «Bazılarının bu mezhebi bid-at taifelerinden Mu-tezile- ile Haricîlere nispet etmesi seni ürkütmesin. onların münazara ettikleri yer küçük günahlar sebebiyle tekfirdir. Biz bu mezhepten Allahü teâlâ-ya teberri eyleriz. Peygamberler hakkında zikir edilen şu hatalara bak!... Âdem (Aleyhisselâtü Vesselam) unutarak yasak olan ağaçtan yemiş. Nuh (aleyhisselâm) kâfir olan kavmine beddua etmiş. Mûsa aleyhisselâm katline memur olmadığı bir kâfiri öldürmüş. İbrahim aleyhisselâm Küffara karşı kendini müdafa-a için tev-riyeli konuşmuştur. Bunların hiç birisi peygamberlerden başkaları için günah sayılmaz. Lâkin bu peygamberler mezkûr hatalardan korkmuşlardır. Çünkü bunlar Allah-ın emriyle yapılmış şeyler değildi. Hafta bazılarını ma-rifetuîlah derecelerine göre Teâlâ hazretleri muaheze bile buyurmuştur.» (sallallahü aleyhi ve sellem) Nuh (aleyhisselâm)-ı ilk resul diye tavsif buyurmuştur. Bu bâbda Ebû Abdillâh Mâzirî şunları söylüyor: «Tarihçiler İdris (aleyhisselâm) Hazret-i Nuh-un dedesi diye zikir ederler. İdris (aleyhisselâm)’in da resul olduğu delille ispat edilirse tarihçilerin sözü doğru olmamak icap eder. Çünkü peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âdem-in dilinden Hazret-i Nuh-un ilk resul olduğunu haber vermiştir. İdris (aleyhisselâm)’ı mürsel olmayan peygamber ma-nasına almak da doğrudur» Kâdi Iyâz-ın beyanına göre Idris-in îlyas olduğunu ve Benî İsrailin bir peygamberi idiğini söyleyenler vardır. Eğer hakikât bu merkezde ise i-tiraz sâkit olur. Nitekim Kâdi Iyâz da: «Böyle denirse Âdem-le Şit (Aleyhimesselâm) ve onların olup olmadığı hakkındaki i-tirazda sakit olur. Velevki Resul olsunlar. Çünkü Âdem (aleyhisselâm) yalnız oğullarına Resul gönderilmişti. Onlar da kâfir değildiler. Hazret-i Âdem onlara iman ve Allah-a Nitekim Kâdi Iyâz da: «Böyle denirse Âdem-le Şir (aleyhisselâm) Un da öyle idi. Halbuki Nuh (aleyhisselâm) yer yüzünün bütün kâfirlerine Resul gönderilmişti...» diyor. İbrahim (aleyhisselâm)-a Halilullah Mûsa (aleyhisselâm)-a Kelimûllah İsa (aleyhisselâm)-a da Ruhullah denilmiştir. Yine Kâdi Iyâz-ın beyanına göre Halil kelimesi Hülleden alınmıştır ki ihtisas ve bir şeyin safisini seçmek manâsına gelir. Bazıları bu kelimenin ash hacet manâsına gelen «hâleltu» den alındığını ve inkıta- manâsına geldiğini söylemişlerdir. Bu takdirde İbrahim Aleyhisselâm-a Halil denilmesi hacetini yalnız Allahü teâlâdan beklediği içindir. Bazıları Hüllenin halis sevgi manâsına geldiğini diğerleri Muhammed ve Eltaf demek olduğunu söylerler. İbn-l-Enbarî: «Tam sevgi ile seven ve sevginin hakkını ödeyen sevgili; sevgilerinde noksan ve kusur bulunmayan sevgili» diye tarih etmiş Vahidî bu tarifin muhtar olduğunu çünkü Allahü teâlâ’nın İbrahim (aleyhisselâm)-ın Halili İbrahim-inde Allah-ın Halili olduğum halbuki hacet manâsına gelen hülleden alınırsa Allah-a İbrahim-in halili denilemiyeceğini söylemiştir. . Mûsa (aleyhisselâm)-a ehl-i sünnetin icmâî ile (kelîmullah) denilmiştir. Çünkü Mûsa (Ateyhissetâm) Teâlâ hazretleri ile vasıtasız olarak konuşmuştur. Kelîm fa-îl vezninde ismi fail olup konuşan manasınadır. (aleyhisselâm)-a Ruhullah ve Kelimetullah denilmiştir. Ruhullah denilmesinin vechi ya onun hakkında Teâlâ hazretleri «Ruhumuzdan üfürdük» buyurduğu yahut İsâ (aleyhisselâm)’in dirilttiği ölülerde ruh hasıl olduğu içindir. Kelimetullah denilmesi ise Allah-ın: «ol» kelimesi ile vücut bulduğu içindir. Zemahşerî: (aleyhisselâm) kelimetullahtır. Çünkü baba ve nutfe vasıtası ile değil Allah-ın emri ve kelimesi ile vücut bulmuştur. Ruhullahtır. Çünkü ruh sahibidir. Ruh sahibi olan bir kimsenin bir cüz-ûnden meselâ diri olan babadan ayrılan nutfeden hasıl olmuş değildir... diyor. İsâ (aleyhisselâm) mahşer halkına: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmiş geçmiş bütün günahları mağfiret buyurulmuş olan (o has) kula gidin.»diyecektir. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gelmiş geçmiş günahlarından murad ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. Bazıları geçmiş günahlardan murad kendisine peygamberlik gelmezden önceki günahları sonrakilerden muradda peygamber olduktan sonra işledikleridir. Diğer bazıları bu sözden maksat ümmetinin günahlarıdır demişlerdir. Bu takdirde cümlenin manâsı ümmetin bazısının günahlarının affedilmesi yahut bütün ümmetin cehennemde ebedi kalmaktan selâmetidir. Bir takımları gelmiş geçmiş günahlardan murad Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanılarak veya te-vil ederek yaptığı işlerdir demişlerdir. Kuşeyri bu kavli ihtiyar etmiştir. İsâ aleyhisselâmın geçmiş sözünden murad: (aleyhisselâm)-in hatası gelecekten murad da peygamberin ümmetinin günahlarıdır» diyenler bulunduğu gibi bu sözden murad: olmuş olsa affedilirdi muahaza olunmazdın» manasınadır. Diyenler de vardır. üzerine bana gelecekler. Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için İzin istiyeceğim bana izin verilecek.» cümlesini Kâdi Iyâz şöyle tefsir etmektedir: manâsı —Allah-u Alem— bana vadedilen şefâ-atla makam-ı mahmuda izin verilecektir» demektir. Makam-ı Mahmudu Allah ona tahsis etmiş ve kendisini orada ba-s buyuracağını bildirmiştir. Enes ve Ebû Hureyre hazeratının rivâyetlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in secde ederek hamd-ü senada bulunduktan ve şefaat hususunda kendisine izin verildikten sonra «Ümmetim ümmetim...» diye sözebaşlıyacağı bildirilmiştir. Bu hadisin Huzeyfe (radıyallahü anh) rivâyetinde: «Bunun üzerine Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gelecekler. O ayağa kalkacak ve kendisine şefâ-at Bâbında izin verilecek; emanetle rahim gönderilerek biri sıratın sağına diğeri soluna duracaklar ilk sırattan geçenler şimşek sürati ile geçecekler...» denilmiştir. Bu suretle hadis muttasıl oluyor çünkü insanların Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e müracaatları mahşerde mevkıf denilen bekleme yerlerinde ve kulların hesabı görüldüğü zamana aittir. Ondan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in ümmeti ve ümmetinin günahkârları hakkındaki- şefâ-atına peygamberlerin meleklerin ve diğer şefâ-at ehlinin şefâ-atlanna sıra gelir.» Iyâz bu sözleri ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mahşerde; biri mahşerin dehşetinden halkı rahata kavuşturmak diğeride sırat üzerinde günahkâr mü-minlere aid olmak üzere iki yerde şefâ-at edeceğini birinciye Makam-ı Mahmud ve şefâ-at-ı uzmâ denildiğini hadislerin buna ve peygamberlerden başkalarının da şefâ-at edeceklerine delâlet ettiğini anlatmak istemiştir. Gâzâlî: Fahire fi Ulumi-l-Ahire» adlı eserinde mahşer halkının Hazret-i Âdem-le diğer peygamberlere müracaatları arasında biner sene zaman bulunduğunu söylemiştir. Bazıları bunun aslına eremediklerinden bahsederek Gazalî-ye ta-n etmiş ve: Gazalî- bu kitapta bir çok aslı olmayan hadisleri rivâyet etmiştir; bunların hiç birine aldanma» demişlerse de Buhârî Sarihi Aynî Buna itirazla: celâlet-i kadri bu söylenenlere münafîdir. Mezkûr hadislerin asıllarına erememek başkalarının da erememesini istilzam etmez. Bu Kaail Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den gelen bütün hadisleri ihata etmemiştir ki bunların aslına eremedim iddiasında bulunabilsin» demiştir. kendilerine ebediyyen cehennemde kalmak vacip olanlardan başka kimse kalmadı» cümlesi ondan Önceki: Kur-ân-ın hapsettiklerinden başka kimse kalmadı.» cümlesinin tefsiridir. Bu tefsiri Katade yapmıştır. Nitekim İmâmı Müslim rivâyetin-son cümlesinde bunun Katade tarafından yapıldığım tasrih etmiştir. Hazret-i Katade-nin yaptığı tefsir doğrudur. Bunun manâsı cehennemde Kur-ân-ı Kerim-in ebediyyen kalacaklarını şüphe yok ki Allah kendisine şirk koşma kabahatini afvetmez.» buyurmuştur. Mezkûr âyet-i kerime ehl-i hakkın mezhebine delildir. Çünkü Selef-i salihin imanla Ölen bir kimsenin cehennemde ebedî kalmıyacağına ittifak etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzur-u Rabbül âleminde yapacağı secdenin ne kadar devam edeceği bu hadiste bildirilmemiş. dilediği kadar beni secde halinde bırakacak.» buyurulmuşsa da Hazret-i . Ebû Bekr Sıddîk (radıyallahü anh) rivâyetinde bu secdenin bir hafta kadar devam edeceği bildirilmiştir. Fahri Kâinat şefâ-atinin sınırlı olduğunu beyan ederek: bana bir hudut tayin edecek (o hudut dahilindeki) insanları cehennemden çıkaracağım...» buyurmuştur. Yani şafâ-atm her nev-inde kendisine bir hudut tayin edilecek ancak o hudut dahilindeki insanlara şefâ-at edecektir. Meselâ: Cemaata gitmeyenler hakkında şefâ-at edeceksin denilirse yalnız onlara şefâ-at decek namaz kılmıyanlar hakkında yahut içki içenler zina edenler hakkında şefâ-at edeceksin denilirse yalnız onlara şefâ-atta bulunacak sair günahkârlara şefâ-at hakkı olma vara
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı