Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı

Oluşturulma tarihi: 5.02.2025 19:31    Güncellendi: 5.02.2025 19:31
6-) - Bâzı arabiyyât âlimlerinden rivâyet olduğuna göre ism-i tafdil denilen «ef-al» sigâsı bazen bir mânanın iki şeyden nefy-i mânasına gelir. «Şeytan filancadan daha hayırlıdır.» derler ki ikisinden de hayır yoktur manasınadır. Bu takdire göre hadisin mânası: ne ben şüphe ettim ne de İbrahim (aleyhisselâm) demek olur. sen kavil gayet vazıh olduğu için en ziyâde şâyan-ı kabul görülmüş; ve: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in bu sözü ile İbrahim (aleyhisselâm)’den şüpheyi nefî hususunda mübalağa kasdettiğine inanmak vaciptir denilmiştir. Atıyye diyor ki: «İbn Abbâs-ın: Bence en ümid-bahş âyet budur demesi âyet Allah-ın rahmet ve mahabbetine son derece güvenmeyi ve dünyada ondan ölüleri diriltmesi bile istendiğini bildirdiği ve yahud îman hususunda derine dalmayıp icmâlen inanmanın kâfi geleceğine işaret ettiği içindir.» «Ruhu-l-Ma-anî» adlı tefsirinde şunları söylemiştir; «Bu makamda bazı muhakkıkların Halilullah (İbrahim) (aleyhisselâm)’ı müdâfaa sadedinde yazdığı sözler hoşuma gider şöyle ki: (aleyhisselâm)-in suâli-ma-âzallah-dinî bir emirde şüpheye düştüğü için değildi. Bu suâl diriltmenin mahiyetini anlamak için onun nasıl yapılacağına dâirdi. İman için ise; diriltmenin ne suretle yapılacağını bilmek şart değildir. Binaenaleyh Halîlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) imân etmek için bilinmesi şart olmayan birşey sormuştur. Suâlin «Keyfe» yani «nasıl» sigasile yapılmış olmasıda bunu gösterir. Keyfe» hâli sormak için vaz- edilmiş bir kelimedir. Bunun misâli: «Zeyd halk arasında nasıl hükmediyor?» suâlidir. Bu suâli soranın Zeyd-in hâkim olduğunda şüphesi yoktur. O ancak hükmün nasıl olduğunu sorar. Eğer Zeyd-in hâkim olup olmadığını sormak isteseydi: «Zeyd hâkim mi oldu?» derdi. İşte bazı kimseler vehimlerine kurt düşerek bu âyetten dolayı İbrahim (aleyhisselâm)’a —hâşa—şüphe nisbet edince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tevazu- yolu ile: şüphe etmeye İbrahim-den daha lâyıkız.» yani; biz bile şüpheye düşmedik; İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şüpheye düşmediği ise levveliyetle sabittir; diyerek bu vehmin önünü almıştır.» Şafiî (rahimehüllah)’in da hadisi bu tarzde tefsir ettiği rivâyet olunur. Kâdî Iyâz: «İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah-ın ölüleri dirilteceğinde şüphe etmemiştir. Lâkin diriltmenin ne şekilde olduğunu görerek kalbinin mütmein olmasını ve münâzeadan vaz geçmesini istemiştir. Diriltmenin vakî olacağını biliyordu. Keyfiyetini de görmek sûretile öğrenmeyi arzu etti. İlm-i yakıninin ziyadeleşmesi için sormuş olması da muhtemeldir. Çünkü ilimler kuvvet itibârile bir birinden farklıdırlar. İlmi yakından ayne-l-yakme geçmek istemiş olabilir.» diyor. kadar serd edilen kavillerden anlaşılıyor ki Hazret-i İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)’in suâli şüpheden neş-et etmiş değildir. O aynen müşahede sûretile ilmini arttırmak istemiştir. Elbet bir şeyi gözle görmek nazarî olarak bilmekten daha müfiddir. Hazretleri İbrahim (Aleyhîsselâm)’in kemâl-i imanını bildiği halde imanını bir daha ikrar ettirmek için: ölüleri dirilteceğime inanmadın mı yoksa?» buyurmuş; İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Yok inandım ama kalbim mutmeinn olsun diye sordum.» cevabını vermiştir. Bu cevaptan sonra Teâlâ hazretleri Halîl-i Ekreminin arzusunu is-âf eylemiş ve ona dört tane kuş almasını emir buyurmuştur. Bu kuşların ne cinsden oldukları ihtilaflıdır İbn Abbâs (radıyallahü anh)-a göre turna veya koğu kuşu tavus horoz ve güvercindir. Mücâhid ile Ikrime-ye göre: güvercin horoz tavus ve kargadır. Mücâhid-in İbn Abbâs (radıyallahü anh)-dan rivâyetine göre ise: Tavus kartal karga ve güvercindir. Daha başka kuş ismi söyleyenler de vardır. (Aleyhîsselâm) kuşları tutunca Teâlâ Hazretleri bunları kesip dörder parça yapmasını sonra her parçayı bir dağa bırakmasını emir buyurmuş. İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu da yaptıktan sonra onları çağırması emrolunmuş O da çağırmış. Bir de ne görsün! Her kuşun tüyü tüyüne kanı kanma eti etine doğru uçuyor ; kuşların bütün uzuvları yerlerine dönüyor... Böylece bir anda hepsi eski hallerine dönerek süratle Hazret-i İbrahim-in yanına gelmişler. Allah her şeye kaadirdir. Nitekim Bakara sûresinde bu hadiseyi hikâye eden âyet-i kerîmenin sonunda: aziz ve hakimdir.» buyurarak her şeye kaadir her fi-linde de hikmetler bulunduğuna işaret etmiştir. Lût (aleyhisselâm)-dan bahseden cümlesine gelince: Hazret-i Lût (sallallahü aleyhi ve sellem) İbrahim (aleyhisselâm)-ın kardeşi oğludur. Ona iman etmiş; ve onunla beraber Mısır-a gitmiş; sonra yine beraberinde Şam-a dönmüş oradan İbrahim (aleyhisselâm) Filistin-e giderek yerleşmiş. Hazret-i Lût (aleyhisselâm)-de şarkîl- Ürdün-e gitmiştir. Bilâhere Teâlâ Hazretleri kendisine de peygamberlik vererek onu Şam-la Hicaz arasında bulunan Sedum şehrine yakın Zügâr nahiyesine tabî- on iki karyeye peygamber göndermiştir ki bunlara «Mü-te-fikât» derler. Mezkûr karyeler ahâlisi puta tapar erkekleri şimdiki ingilizler gibi bir birlerile cinsî münasebette bulunur ve diğer rezaletlerin envâını irtikâb ederlerdi. Aleyhisselâm Kur-ân-ı Kerîm-in on yedi yerinde zikredilmiştir. Peşinen arzedeyim ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Lût (aleyhisselâm) hakkında «Allah Lût-a da rahmet eylesin!»buyurması onu tenkid değil takdirdir. ettiği ruknû şedîd yani muhkem istinadgâhdan murâd da Allah-dır. Mücâhid-e göre bundan murâd aşirettir. Ona göre her halde cümlenin mânası: Hazret-i Lût (aleyhisselâm) isteseydi aşiretine sığınırdı; ama o öyle yapmadı da Allah-a sığındı demek olacaktır. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh): «Allah hiç bir peygamber göndermemiştir ki onu kendi aşiretinden müteşekkil bir kuvvet içinde bulundurmasın» demiştir. Fakat Lût (aleyhisselâm)-ın bulunduğu yerde akraba ve kabilesinden kimse yoktu. Bu cihetle: «Ah...! benim akraba ve aşiretimden müteşekkil bir kuvvetim olsa size galebe çalmak için onlardan yardım alır; müsafirlerimi korurdum.» demiştir. o pek muhkem bir istinâdgâha sığınıyordu.» cümlesi: benim size karşı bir kuvvetim olsa yahud muhkem bir kalaya sığınsam! dedi." Hud sûresi âyet: 80. âyet-i celîlesine muvafıktır. hadis gerekse âyet-i kerîme meşhur Lût (aleyhisselâm) kıssasına işaret etmektedirler. Kur-ân-ı Kerîm-de hikâye buyurulan bu kıssanın hülâsası şudur: Lût (aleyhisselâm) Peygamber olunca kavmini imana ve kötülüklerden vaz geçmeye davet etmiş; fakat onlar vaz geçmek şöyle dursun işi daha da azıtmışlar. Nihayet Hazret-i Lût-a meydan okuyarak: «Doğru söylüyorsan bize Allah-ın azabını getir de görelim!» demişler. Bunun üzerine Lût (aleyhisselâm) Allah-a niyaz ederek onlara karşı galebe için yardım istemiş. Teâlâ Hazretleri bu duayı kabul etmiş; o kavmi ihlâk ve bir de İbrahim (aleyhisselâm)-a yeni doğacak bir çocuk müjdelemek için dört melek göndermiş Melekler gayet yakışıklı delikanlılar kıyafetinde evvelâ Hazret-i İbrahim-e sonra Hazret-i Lût-a gitmişler. Lüt (aleyhisselâm) onları görünce sıkılmış. Rivâyete göre karısı kavmine haber göndermiş; ve kavmi de koşup gelmişler. Öteden beri kötü ameller peşinde koşan bu heriflerin niyeti Hazret-i Lût-un misafirlerine de kötülük etmekmiş. Lût (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine çeşitli nasihatlarda bulunmuş; fakat mütecavizler aldırış etmemişler. Nihayet Cenabı Hak üzerlerine taş yağdırmış; ve o beldenin üstünü altına getirmiş Hazret-i Lût ile bir kaç sadık mü-minden başka kurtulan olmamış. Hıyanet eden-karısı da mücrimlerle birlikte helâk olup gitmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in beyan buyurduğu sözü Hazret-i Lût misafirlerine sarkıntılık etmek isteyen bu azgın kavme söylemiştir. hadis hakkınca Tîbî şunları söylüyor: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in bu sözü söylemesi Hazret-i . Lût-un yardımcı hususunda küllî bir ümidsizlik ve şiddetli bir ye-s içinde bulunmasındandır. Her halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sö-ze şaşmış ve böyle bir sözün Hazret-i Lût-tan nâdir sudur edeceğine kanî olmuştur. Çünkü Hazret-i . Lût-un sığındığı rüknü şedîdden (Allah-dan) daha şedidi olamazdı.» de şöyle deditir: « Hazret-i . Lût misafirlerini kavminden korumak için Allah-a iltica etmeyi unutmuş olabilir. Yahut gönülden Allah-a iltica etmiş; misafirlere de Özür beyan etmiş ve sıkıldığını göstermiştir.» Müslim sarihlerinden Übbi Nevevî-nin bu mütaleasına itiraz ediyor. Diyor ki; «Bu sözün mânası doğru olmamakla beraber garabeti- de meydandadır. Çünkü bu meselede ne Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tenkidde bulunmuştur; ne de Hazret-i Lût Allah-a ilticayı unutmuştur. Böyle bir şey yoktur. . Lût-un bu sözü misafirlerinin gönüllerini almak ve onlara âdete göre özür beyân etmekten ibarettir. Çünkü âdete göre müdafaa ancak kuvvet veya aşiretle olur. Hakikatte Hazret-i . Lût-un yaptığı bir lütfü kerem ve sahibini medhu senaya lâyık kılan güzel bir terbiyedir. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: Lût-a rahmet eylesin.» demesi tenkid değil medihtir. Bu söz arapların kanuşmalarındakî âdetine göre söylenmiştir. Araplar konuşurken: «Allah Melik hazretlerini te-yid buyursun» «Allah emir hazretlerini islâh eylesin» gibi sözler kullanırlar... (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadisde Yusuf (aleyhisselâm) kıssasına da temas ederek: ben zindanda Yusuf-un kaldığı kadar uzun müddet kal saydım çağırana mutlaka icabet ederdim.» buyuruyor. mânası: Yusuf (aleyhisselâm)-in yaptığı gibi berâetimi filân istemeye bakmaz; hemen hapisten çıkardım; demektir ki bu söz Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)-ın son derece sabırlı bir zât olduğunu takdirdir. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bunu da tevâzu-undan söylemiştir. Büyük bir zâtın tevazu- göstermesi onun şân ve mertebesini küçültmez; bilâkis daha yükseltir. Hafız İbn Hacer-i Askalânî «Fethu’l-Bârî» nâm eserinde zikreder. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ins cin ve melek dâhil bütün mahlukaatın efdali olduğu icmâ-i ümmetle sabittir. Binaenaleyh zahiren onun bazı peygamberlerden veya hepsinden efdal olmadığını gösteren hadisler Ehl-i Sünnete göre tevâzuâ hamledilir. . Yusuf (sallallahü aleyhi ve sellem)’in berâetini istemesi şöyle olmuştur. Mısır melikinin adamı gelerek kendisini serbest bırakmak istediği zaman Yusuf (aleyhisselâm) yedi sene yedi ay ve yedi gün mah-bus kalmasına rağmen sair mahkûmlar gibi sevinçle dışarıya fırlamamış: bilâkis gelen adama: efendine sor bakalım. Şu ellerini doğrayan kadınların hâli ne olmuş?..» diyerek kendisini nahak yere zulmen hapsettiklerine hüccet getirmek istemiştir. İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu noktaya temasla; «Çağırana icabet ederdim» buyurmuş: Yusuf-un yerine ben olsam bu derece sabır ve metanet gösteremez; bir an evvel hürriyetime kavuşmak için hemen dışarıya çıkar; berâ-etimi beklemezdim.» demek istemiştir. Bittabi bu söz tevâzuan ve nezâke-ten böyle söylenmiştir. Yoksa Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)-ın yerinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) olsa o da fazlasile sabru tehammül gösterirdi. bu hadisde zikri geçen üç peygamberin üçü de tenzih takdir ve tebcil Duyurulmuşlardır. hadisin ikinci tarikinde Müslim (rahimehüllah)-m: «Bana inşaallahu Teâlâ Abdullah b. Esma- rivâyet etmiştir...» demesine itiraz olunmuş; ve: Müslîmin şüphe ettiği bir hadis nasıl hüccet olur? denilmiş-se de Nevevî bu itiraza şöyle cevap vermiştir: «Bunu ilimden bi haber olan kabul etmeyebilir. Bu itiraz bâtıl bir hayaldir. Çünkü Müslim (rahimehüllah) bu hadisle ihticâc etmemiş; onu yalni2 mütâba-at ve şâhid olarak zikretmiştir. Evvelce de arzettiğimiz gibi hadis ulemâsı esas hadislerde göstermedikleri müsamahayı böyle hadislerde gösterirler.»

Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Delillerin Bir Birini Takviyesiyle İtminan-ı Kalbin Artması Bâbı