Allahü Teâlâ İle Resûlü Sallallahü Aleyhi Ve Selleme Ve Dinin Şeriatlerine İman Dine Davet Île Onun Mahiyetini Sormayı Ve Bellemeyi Kendisine Dini Ulaşmamış Olana Dini Tebliğ Etmeyi Emir Bâbı
124-)
Bize Halef b. Hişâm rivâyet etti. ki): Bize Haramâd b. Zeyd Ebû Cemre-den naklen rivâyet etti. Ebû Cemre: İbn Abbas-tan işittim demiş. H. Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti. Bu lâfız onundur. ki): Bize Abbâd b. Abbâd Ebû Cemre-den o da İbn Abbâs-tan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi: hey-eti Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna gelerek: Yâ Resûlüllah! Şu mahalle sakinleri bizler Rabîa’nın bir koluyuz. Seninle aramıza Mudar kâfirleri girmiştir. Bu yüzden sana ancak haram aylarda gelebiliyoruz. İmdi bize öyle bir şey emret ki onunla hem kendimiz amel edelim hem de bizden sonrakileri ona da-vet ey ley elim; dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: dört şey emrediyor; dört şeyden de sizi nehyediyorum: 1 - Allah-a İmanı (sonra bunu kendilerine tefsir ederek) Allah-dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed-in Resûlüllah olduğuna şehâdeti; 2 - Namazı kılmayı; 3 - Zekâtı vermeyi; 4 - Bir de aldığınız ganimetlerin beşte birini vermenizi (emrediyorum). 1 - Dubbâ-dan 2 - Hantem-den 3 - Nakir 4 - Mukayyer-den de sîzi nehyediyorum.» kendi rivâyetinde: başka ilâh olmadığına şehâdeti...» ifadesini ziyâde etmiş ve bir parmağını yummuştur. beyanına göre hadîs ilmini bilmeyenler: hadîsin isnadını Müslim lüzumsuz uzatmış; halbuki böyle yerlerde gerek- kendisinin gerekse sair muhaddislerin âdeti silsileyi kısaltarak: Hammad ile Abbâd-dan onlarda Ebû Cemre-den o da İbn Abbâs’dan naklen rivâyet olunmuştur demektir şeklinde bir iddia da ortaya atabilirler. Fakat bu iddia bir vehimden ibarettir. Çünkü muhaddislerin iki rivâyeti birleştirmesi ancak râvilerin sözü birbirlerinin ayni olduğu zamandır. Burada öyle değildir. Hanım âdın Ebû Cemre-den rivâyetinde: İbn Abbâs-tan işittim denilmiş; Abbâd-ın Ebû Cemre-den rivâyetinde ise; İbn Abbâs-tan rivâyet olunmuştur ifâdesi kullanılmıştır. Binaenaleyh her iki râvinin rivâyetini olduğu gibi zikretmek gerekir. İmâm Müslim bu gibi inceliklere son derece dikkat eder.» Nevevî talebenin İde dikkatli olmasını tenbih etmektedir. hadîsi Buhârî Müslim Ebû Dâvûd Tirmizî ve Nesâî muhtelif yerlerde tahric etmişlerdir. Mühim şeyler görüşmek üzere büyüklerin huzuruna gönderilmek için seçilen cemâattir. Müfredi (Vâfid) tir. Bazılarına göre vefd de-mlebi:_nek için uzaklardan gelmiş olmaları şarttır. Yakından gelenlere vefd denilmez. kabileleri içinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e ilk gelen hey-et budur ve Mekke-nin fethedildiği sene gelmiştir. Hey-e-tin başında el-Eşeccü-l -Aşarî lâkabını taşıyan el-Münir b. Âiz bulunuyordu. Bunların kaç kişi oldukları ihtilaflıdır. Bir rivâyette on dört diğer bir rivâyete göre on üç süvari imişler. Kırk kişi oldukları dahi rivâyet olunmaktadır. Hatta hadîsin muhtelif rivâyetleri bir araya getirilince ayni hey-ete dahil olanların sayısı kırk beşe yükselmektedir. Binaenaleyh muayyen bir aded üzerinde durmak sahih görülmemektedir. Zâten Buhârî ile Müslim bu sebebten hadîsi muayyen bir adedle tahriç etmemişlerdir. hey-etin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gelmesinin sebebi şudur: Münkız b. Hayyan namında bir zât câhiliyyet devrinde Medine-ye ticaret mallan getirirdi. Bu işe hicreti Nebiy (sallallahü aleyhi ve sellem)-den sonra da devam etti. Bir gün Münkız bir yerde otururken yanından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geçti. Münkız onu görünce hemen ayağa kalktı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine iltifatta bulundu; ve kavminin hal-ü şanını sordu. Sonra eşraf takımının birer birer isimlerini söyleyerek ne vaziyette olduklarını sordu. Bunun üzerine Münkız (radıyallahü anh) derhal müslüman oldu; ve Fatiha ile Alâk sûrelerini öğrendi. Bilâhare Hecer tarafına gitti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla Abdülkays kabilelerine bir mektup gönderdi. Münkız (radıyallahü anh) mektubu götürdü. Ve bir kaç zaman yanında gizledi ise de sonra karısı onu buldu. Münkız’ın karısı el-Münzir b. Âiz-in yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelen hey-etin reisi el-Eşecc-in kızı idi. Hazret-i Münkız (radıyallahü anh) namaz kılar; Kur-ân okurdu. Karısı bundan kuşkulanmıştı. Keyfiyeti babasına açarak; Medine-den geleli esrarengiz bir hâl aldı. Ellerini ayaklarını yıkıyor — Kıbleyi göstererek — şu tarafa dönüyor; ve kimi belini eğiltiyor; kimi yere kapanıyor. Oradan geleli âdeti budur.» dedi. Bunun üzerine babası Hazret-i Münkız (radıyallahü anh) ile buluştu; ve bu meseleyi görüştüler. Neticede Eşecc-in kalbine islâmiyyet yerleşti. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in mektubunu kavmine götürdü. Mektubu kendilerine okuyunca hepsi müslüman oldular; ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in yanına gitmeye ittifak ettiler. Evvela mevzu-u bahsimiz heyet yola çıktı. Medine-ye yaklaşınca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındakilere: şarklıların en hayırlısı olan Abdülkays hey’eti içlerinde el-Eşec-cü’l-Asari olduğu halde ahîdlerini bozmadan değiştirmeden ve şüpheye düşmeden gelmiştir...» buyurarak onların geldiklerini haber verdi. hey-etin kendilerini Rabia kabilesinden diye takdim etmeleri Abdülkays Rabia kabilesinin bir dalı olduğundandır. Bunlar Bahreyn taraflarında yaşarlardı. Kendileriyle Medine arasında Mudar kabilesi bulunuyordu. Mudar kabilesi aslında Rabia-nın kardeşi olmakla beraber henüz müşrik idiler. Bu sebebten Rabia-lılar kolay kolay Medine-ye gidemiyor; oraya gitmek için haram ayların gelmesini bekliyorlardı. Çünkü kâfirler o aylara hürmeten onlarda harb etmezlerdi. Müslümanlar da bundan bilistifade Medine-i Münevvere-ye (sallallahü aleyhi ve sellem)-in yanına giderlerdi. Hadîsdeki: cümlesinde nahiv ilmine göre ihtisas vardır. Mansub oluşu bundandır Cümle: şu kabile Rabîanın bir koluyuz.» takdirindedir. aslında kabilenin oturduğu yerin ismi yani mahalledir. Sonra bu isim kabileye verilmiştir. izafet Küfe ulemasına göre mevsufu sıfatına izafet kabîlindendir. Bu onlara göre caizdir. Fakat Basra-lılara göre caiz değildir. Onlara göre burada cümlede mahzuf vardır. Terkib: olan vaktin ayı» takdirindedir. Buradaki terkibde şehr kelimesi müfred kullanılmışsa da maksad cins itibariyle bütün haram aylardır. Nitekim bazı rivâyetler: aylan» diye cem-i suretinde- zikredilmiştir. ayları: Zülka-de Züîhicce Muharrem ve Receb-tir. Bu hususta ulemanın ittifakı vardır. Yalnız mezkûr ayların nasıl sayılacağında ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre Muharrem-den başlayarak Receb Zülka-de ve Züîhicce denilir. Medineliler Zülka-de-den başlayarak Züîhicce Muharrem ve Receb diye sayarlar. Ekseri ulemanın bu kavli tercih ettikleri söylenir. aylarda harbetmek tâ Hazret-i İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında haram kılınmıştır. Bu tahrîm İslâmiyetin ilk zamanalrına kadar devam etmiş; nihayet Receb ayında harp helâl kılınmış; diğerlerinde yine haram olarak kalmıştır. Hatta bazılarına göre Eeceb ayında bile haramdır. Bunun sırrı emniyeti sağlamaktır. Arabî aylardan yalnız Muharrem-in başına harf-i ta-rîf getirilerek el-Muharrem denilmiştir. Diğerleri harf-i ta-rifsiz kullanılırlar. Keza aylardan üçü yani Ramazan Rebîülevvel ve Rebiülâhir şehr kelimesinin izâfetiyle Şehr-u Ramazan ilâh... şeklinde kullanılır. ay demektir. Aya bu ismin verilmesi ma-lûm ve meşhur olmasındandır. Bu hadîsi gerek Müslim gerekse Buhârî muhtelif lâfızlarla rivâyet etmişlerdir. Hatta bazı rivâyetlerde hacc bazılarında oruç zikredilmemiştir. Bunları müşkil sayanlar olmuşsa da ehl-i tahkik ulemaya göre burada işkâl yoktur. Asıl işkâl Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Size dört şey emrediyorum» buyurmuş olduğu halde ekseri rivâyetlerde beş şey zikredilmesindedir. Ulema bu müşküle muhtelif cevaplar vermişlerdir. Mezkûr cevaplar içinde en ziyade kabule şayan olanı İbnİ Battal-in Sahih-i Buhârî şerhinde verdiği şu cevaptır: (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara va-dettiği dört şeyi emir buyurmuş; sonra ayrıca bir beşinciyi yani beşte bir meselesini ziyade etmiştir. Çünkü gelen hey-et Mudar kâfirlerine komşu yaşıyorlardı. Bu sebebten hepsi cengâver ve ehl-i ganimet kimselerdi.» Amr İbn Salâh dahi buna yakın izahatta bulunmuş ve şöyle deditir: (sallallahü aleyhi ve sellem)-in o hey-ete tekrar imânı emretmesi söyleyeceği dört şeyi anlatmak ve onları imân diye tavsif etmek içindir. Ondan sonra dört şeyi: iki şehâdet namaz zekât ve oruçla tefsir buyurmuştur.» ki bu hadîs islâmın beş temel üzerine kurulduğunu ifade eden hadîse ve Cibrîl hadîsinde islâmın beş şeyle tefsir edilmesine muvafıktır. İslama iman da denilebüdiği; imanla islâmın. bazen ayni ma-naya hazan da ayrı manalara geldikleri yukarıda görülmüştü. Salâh bundan sonra hulasaten şunları söyler: «Bu hadîsde haccın zikredilmemesi o zaman henüz hacc farz kılınma-dığındandır denilmiştir. Fakat ayni rivâyette orucun zikredilmemesi ra-vinin ihmalindendir. Yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-den sâdır olma ihtilaftan değil râvîlerin belleyiş ve zabıt hususundaki farklardan doğan ihtilaftandır. «Ganimetin beşte birini vermeniz...» ta-biri üzerine ma-tuf değildir. Zira bu takdirde va-dedilen dört şey beş olmuş olur. O ancak: üzerine atfedilir. Ve bu suretle dört şeye izafe ve ilâve edilmiş olur. Yani size dört şeyi ve bir de beşte bir meselesini emrediyorum demek olur. Hadîsin bu cümlesi ganimet mallarınm beştebirini vermenin farzolduğunu ifade etmektedir. Bu bâbtaki tafsilât inşallah yeri gelince verilecektir. hantem nakir ve mukayyerden nehiy buyurulmasına gelince: Dübhâ-: Kuru kabaktan yapılan kaptır. Yeşil küpler demektir. Müfredi hanteme gelir. Ekseriyetle lügat hadîs ve fıkıh ulemasının kavli budur. Diğer bir kavle göre her nevi- küplere hantem derler. Abdullah b. Ömer-le Said b. Cübeyr ve Ebû Seleme hazerâtı bu manaya kaildirler. bir kavle göre hantem Mısır-dan getirilen içleri ziftli küplerdir. Bu ta-rif Hazret-i Enes b. Mâlik (radıyallahü anh) ile İbn Ebî Leylâ-dan rivâyet olunmuştur. Hatta İbn Ebî Leylâ bu küplerin kırmızı olduklarını söylemiştir. Dördüncü kavil Hazret-i Âişe (radıyallahü anha)-dan rivâyet olunmuştur. Buna göre hantem boğazlan yan taraflarında olan kırmızı küplerdir ki bunlarla Mısır-dan şarap getirilir. Beşinci kavil yine İbn Ebî Leylâ-dan mervîdir. Bu kavle göre hantem ağızları yan taraflarında bulunan küplerdir ki bunlarla Tâif-ten şarap getirilir. Halk bu küplere şıra koyar: onu şaraba kokuturlardı. Altıncı kavle göre hantem kılla karışık kan ve çamurdan yapılan küplerdir. Bu kavil Ata-dan rivâyet olunmuştur. Hantem hususunda daha başka kaviller de vardır. Hadîsin son rivâyetinde İzah olunduğu vecihle içi oyulmuş hurma kütüğünden yapılan kaptır. Ziftli kap demektir. Buna müzeffet de derler. Bu dört nevî- kabın yasak edilmesinden murâd onlara şıra koymamaktır. Çünkü kap eskiden içtiği şarabı şıraya kusacağı için böyle kaplara konulan şıralar da necis olur. Ve şer-an mal olmaktan çıkar. İşte mevzu-u bahis kaplar bu suretle mal itlafına ve şıra zannıyle şarap içmeye sebeb olacakları için kullanılmaları yasak edilmiştir. Deriden yapılan kaplara ise şıra koymak yasak değildir. Zira deriden yapılan tulumlar ince oldukları için içindeki şıranın şarap olduğu kolay anlaşılır. Hatta içindeki şıra şarap olunca ekseriya bu gibi kaplar patlarlarmış. bu yasak sadrı islâmda bir müddet hüküm ferma olduktan sonra Büreyde hadîsi ile neshedilmiştir. Ebû Hanife ile Şafiî-nin ve cumhûru ulemanın kavli budur. Hattâbi: kail olmak en doğru sözdür.» demiş; ve bazı ulemanın hâla tahri-min bakî olduğuna kail bulunduklarını söyledikten sonra İmâm Mâlik ile İmâm Ahmed b. Hanbel ve İshak-ında bunlar arasında olduğunu beyan etmiştir. Tahrim İbn-Abbâs ile İbn Ömer (radıyallahü anh)-dan da rivâyet olunur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Allahü Teâlâ İle Resûlü Sallallahü Aleyhi Ve Selleme Ve Dinin Şeriatlerine İman Dine Davet Île Onun Mahiyetini Sormayı Ve Bellemeyi Kendisine Dini Ulaşmamış Olana Dini Tebliğ Etmeyi Emir Bâbı