130-)
Bize Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshak b. İbrahim toptan Vekî-den rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Vekî- Zekerîyya b. İshâk-tan rivâyet etti. ki: Bana Yahya b. Abdillah b. Sayfi Ebû Ma-bed-den o da İbn Abbâs-tan o da Muâz b. Cebel-den işitmiş olmak üzere rivâyet eyledi. Ebû Bekir dedi ki: Galiba Veki- İbn Abbâs-dan diyerek rivâyet etti. Muâz şöyle dedi: (sallallahü aleyhi ve sellem) beni (Yemen-e) gönderdi. Buyurdu ki: sen ehl-i kitaptan mâdut bir kavme gidiyorsun. İmdi onları; Allâhdan başka ilâh olmadığına benim de Allah-ın Resûlü olduğuma şehâdet getirmeye davet eyle. Eğer buna itâât ederlerse kendilerine bildir ki Allah cidara her gün ve gecede beş vakit namaz farz kılmıştır. Buna da itaat ederlerse onlara bildir ki Allah kendilerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek bir zekât farz kılmıştır. Şayed buna da itâat ederlerse sakın mallarının en kıymetlilerini alma! Mazlumun (bed) duasından da korun! Çünkü bu dua île Allah-ın arasında perde yoktur.» Müslim (rahimehüllah) bu hadîsin isnadında dahi son derece ihtiyatlı ve dikkatli davranmış; ve birinci rivâyette «an Muâz» demiş; ikinci rivâyette ise «enne Muâzen» ta-birini kullanmıştır «an» ile «enne» edatlarının ma-naları arasında ise fark vardır. Vakiâ cumhûr-u ulemaya göre ikisinin ma-naları birdir. Ve ikisi de hadîsin muttasıl olduğunu ifade ederlerse de bir çok ulema iki edat arasında fark görmüş ve «enne» ile rivâyet edilen hadîsin mürsel hükmünde olduğunu söylemişlerdir. Şu var ki buradaki irsali sahâbî yaptığı için hadîs yine muttasıl hükümündedir Ekseri ulemanın kavli budur. Bu hususta muhalefet eden yalnız Ebû İshâk-ı Esferâînî-dir. Ona göre sahâbinin mürseli ile ihticac olunamıyacağı için İmâm Müslim ihtiyatlı davranmış ve her iki rivâyet şeklini göstermiştir. hadîs kütübü sittenin hepsinde rivâyet edilmiştir. Buhârî onu Tevhîd Cenâiz Megâzî Zekât ve Mezâlim bahislerinde muhtelif ravîlerden tahric etmiş; Ebû Dâvûd Tirmizî Nesâî ve İbn Mâce-de yine muhtelif râvilerden zekât bahsinde rivâyet eylemişlerdir. rivâyetine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Muâz-ı Yemen-e vali olarak gönderirken kendisine şu suâlleri tevcih buyurmuştur: ne ile hüküm vereceksin ya Muâz?» buna: kitâbîle...» cevabını vermiş. Kitabda bulamazsan ne yaparsın?» sualine; Resûlüllahın sünneti ile hükmederim...» diye mukabele etmiş; Ya sünnetde de bulamazsan?» sualine de: re-yimle İctihad ederim...» cevabını vermiştir. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): elçisini Resûlünün hoşnud olduğu şeye muvaffak eyleyen Allah-a hamdolsun» buyurmuşlardır. (radıyallahü anh)-ın Yemen-e vali gönderilmesi Tebük gazasından sonra yani dokuzuncu hicrî yılda vuku- bulmuştur. Bir rivâyette Hazret-i Muâz son derece cömerd bir zât olduğundan borçlanmış; ve nihayet alacaklıların müracaatı üzerine bütün malı alacaklılarına dağıtılarak elinde avucunda bir şey kalmamış. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini Yemen-e vali ve kaadî olarak göndermiş ve: ki Allah mâlî vaziyetini İslah eyleye!» buyurarak zekât memurlarının topladığı zekât mallarını tesellüme de onu tevkil eylemiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yemen-i beş vilâyete ayırmış; bunlardan San-a vilâyetine Hâlid b. Said-i Kinde-ye Muhacir bin Ebî Ümeyye-yi Hadra Mevt-e Ziyâd bin Lebîd-i Cened-e Muâz-ı Zebid ve Aden-e Ebû Mûse-l-Eş-arî-yi vali göndermiştir. ehl-i Kitâb idiler. «et-Telvih» nâm eserde bunların Yahûdi oldukları kaydedilmektedir. İslama da-vet her sınıf halkın i-tikadına göre yapılmak icabeder. Bundan dolayıdır ki ehl-i kitâb yani Allah ve Peygamber tanıyan bir kavme gönderilen Muâz (radıyallahü anh)-a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kelime-i şehâdetten işe başlamasını emir buyurmuştur. şöyle bir sual hatıra gelebilir: Ehl-i kitâb nâmı verilen yahu-dilerle hıristiyanlar Allah ve Peygamber tanıdıklarına göre bunları ayni şeyleri kabul ve tasdikâ da-vet etmek hâsılı tahsil olmaz mı? Hayır olmaz. Çünkü ehl-i kitâb her ne kadar Allah-in varlığını i-tiraf etseler de ona şerik koşmaktan hâli kalmazlar. Meselâ hıristiyanlar: «İsâ Allahın oğludur» derler. Yahûdiler dahi «Üzeyr (aleyhisselâm) Allah-ın oğludur» iddiasında bulunurlar. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)--in peygamberliğini ise ya hiç kabul etmezler yahud kendilerine gönderildiğine inanmazlar. Bittabi böyle sakat inançlara seran îman denilemez. Onun için ehl-i kitâb her şeyden evvel Allah-dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)-in onun Resûlü olduğuna şehâdet getirmeye da-vet edilmişlerdir. Bu hususta Kâdi Iyâz şunları söyler: (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Muâz-a evvela yemenlileri Allah-ı tevhîd ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)-in peygamberliğini tasdike da-vet etmesini emir buyurması onların Allahü teâlâ-yı bilmediklerine delildir.» hıristiyanlar hakkında hâzik kelâm ulemasının mezhebi de budur. Yahûdilerle hıristiyanlar her ne kadar ibâdet ederek ellerindeki sem-i deliller icâbı Allah-ı bildiklerini göstermek isterlerse de onlar hakikatta Allah-ı bilmezler. akıl bir peygamberi tanımayan kimsenin Allahü teâlâ--yı bilmesini mümteni- saymaz ama böylesi hakkında Kâdi Iyaz şöyle der: mahlûkatma benzeten ve onu cisimleştiren Yahûdilerle ona çocuk veya zevce izafe eyleyen yahud ona hululü intikali ve imtizacı caiz gören hıristiyanlar; Keza Allah-ı lâyık olmadığı sıfatlarla vasıflandıran veya ona şerik izafe eden ve mahlûkaatı hakkında muarız davranan me-cûsilerle seneviyye fırkaları Allah-ı bilmemişlerdir. Binaenaleyh onlar kendisine ibâdet ettikleri mabutları için «Allah» da deseler Allah o değildir. Çünkü o vacibu i-vücûd olan Allah-ın sîfatlariyîe mevsuf değildir. halde Yahûdilerle Hıristiyanlar Allah u Azîmüşşânı bilmiyorlar demektir...» bazılarına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in Yemenlilerden iki şehadeti getirmelerini istemesi bunlar dinin temeli olduğu içindir. Zira temel olmazsa dinin fürûuna aid hiç bir şey sahih olamaz. ilk vâcib olan şey ikrardır» diyenlerin delili buradaki şehâdet emridir. Fakat bu istidlale i-tiraz edenler vardır. Derler ki: iki şehadeti getirmeye da-vetten murad: harp başlarken düşmana yapılan da-vetür. Bunun vâcib olup olmadığı ihtilaflı ise de hadis-i şerif vâcib olduğuna delâlet etmektedir. Dinde ilk vâcib olan şeyin ikrar olup olmaması ihtilâfı ise bulûğ zamanına mahsustur.» şerifde günle gecede beş vakit namaz emredildikten sonra: «Buna da itaat ederlerse...» buyurulmuştur ki bu itaatin iki veçhe ihtimali vardır:
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: İki Kelime-i Şehadete Ve İslamın Şeriatlarına Davet Bâbı