318-)
Bize Muhammed b. Râfi-de Abdürrazzâk-dan o da Sevri-den o da Hâlid el-Hazza-dan o da Ebû Kilâbe-den o da Sabit b. Dabhak-dan işitmiş olmak üzere rivâyet etti. Sabit Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): kim İslâmdan başka bir dîn nâmına yalan yere kasden yemin ederse o kimse dediği gibidir. Her kim kendini bir şeyle öldürürse Allah onu cehennem âteşinde o şeyle azâb eder.» buyurdular. Süfyanın hadisi budur. Şu-be-ye gelince: Onun hadisi şöyledir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): kim İslâmdan başka bir dîn nâmına yalan olarak yemin ederse o kimse dediği gibidir. Ve her kim kendini bir şeyle keserse kıymet gününde de o şeyle kesilir.» buyurdu. hadisi İmâm Buhârî «Kitabü’l-Edeb» ve «Kitabü’l-cenâiz» de Ebû Dâvud «Kitâbü-l-Eymân ve-n-Nüzûr» da Tirmizî ile Nesâî aynî babda İbn Mâce «Kitabü’l-Kettârât» da tahriç etmişlerdir. Müslim-in İshâk-lardan dinlediği rivâyet de«... Şu-be-den o da Eyyûb-dan o da Ebû Kılâbe-den o da Sabit b. Dahhâk el-Ensâr i-den dedikten sonra isnadı değiştirerek: «Sevri-den oda Hâlid el-Hazzâ-dan o da Ebû Kılabe’den o da Sabi t-ten naklen rivâyet etmiştir.» demesi kendinin ve diğer muhaddislerin âdeti hilâfına cereyan etmiş; ve söz biraz uzamıştır. Âdeti iktizası isnadı evvelâ Ebû Kılâbeye kadar zikredecek sonra ikinci tarikin râvilerini sıralayacak ve sırası gelince Sabit b. Dahhâk (radıyallahü anh)’ı orada zikredecekti. Birinci tarikde onu zikretmeye lüzum yoktu. Bunun sebebi şudur: rivâyette Şu-be Hazret-i Sabitin nesebini yânı Ensârî olduğunu zikretmiş; ikinci rivâyette ise nesebi zikredilmeden sâdece: Sabi b. Dahhâk denilmiştir. İşte Hazret-i Sabit-in nesebini göstermiş olmak için Müslim (rahimehüllah) onun ismini her iki tarikde ayrı ayrı zikretmiştir. Sâbit-in bahsettiği bey-at «Bey-at-ı ridvân» nâmile meşhurdur. Mezkûr bey-at Mekke-i Mükerreme-ye sekiz mil mesafede bulunan Hudeybiye-de büyük bir ağacın altında olmuştur. Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz «ömre» denilen küçük haccı eda etmek için (1400) kişilik bir kafile ile Mekke-i Mükerreme-ye gidiyordu. Fakat Kureyş kâfirleri Mekke-ye girmesine mâni- oldukları için Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Osman-ı Kureyş nezdine gönderdi ise de onun da öldürüldüğü söylentileri geliyordu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla harbe hazırlandı. Ashâb-ı kirâm Ölünceye kadar harb edeceklerine cenk meydanından kaçmayacaklarına bey-at ettiler; söz verdiler. Neticede müslümanlarla Mekke müşrikleri arasında bir sulh muahedesi imzalandı. Bu muahede İslâm tarihinde «Hudeybiye Müşahhası» nâmîle meşhurdur. Şerif de geçen «millet» sözünden murâd: dindir. Çünkü Örf en millet sözünden: Allahü teâlâ-nın Peygamberleri vasıtasile kullarına meşru- kıldığı şey kasdedilir. Ancak mecazen bâtıl dinlerede ıtlak edilerek: «Küfür bir millettir- denilir; ve: «Küfür dinlerinin hepsi bir yoldur» ma-nası kasdedilir. Millet kelimesi örfen hak dine mahsus olduğu için bâzı kelâm uleması ehl-i sünnetin mezhebini naklederken: «milliler Şöyle deditir...» ifâdesini kullanırlar. başka bir din nâmına yalandan yemin etmek: «hırıstîyanlık hakkı için bu işi ben yapmadım.» yahud: «Bu işi yaparsam yahudî olayım.» gibi sözlerle olur. Buradaki yalanın dine de yemin edilen fi-le de aid olması muhtemeldir. Dine aid olduğu takdirde ma-na: «kendisile yemin ettiği dini ta-zim hususunda yalancı olduğu halde İslâmdan başka bir dinle yemin ederse...» demek olur. Yemin edilen fi-le aid olursa: «yalandan ben yapmadım derse» ma-nasına gelir. burada haklı olarak şöyle bir i-tiraz vârid olabilir. İslâm-dan başka bir din namına yemin ettikten sonra yeminin sahih veya yalandan olmasının bir farkı yoktur. Hadisde yalancı olarak diye kayıdlan-ması bir kayd-ı vukûıdir; yânı ekseriyetle böyle yeminler yalan yere yapıldığı içindir. Bu i-tirazm cevabı şudur: doğru yeminin çirkinliği nisbe-ten daha hafiftir. Yalan yeminde ise bu çirkinliğe bir de haram olan yalan eklenmektedir. Hakikatta zemm kasdî olarak bâtıl bir dîni ta-zîm için onunla yemin etmeye müteveccihtir. Buradaki (Kasdî) tâbiri yalan hakkında cumhûru ulemanın kavline delildir. Zîrâ onlara göre yalan: Kasdî olsun olmasın vakıa uymayan haberdir. Eğer yalan olmak için kasıd şart olsaydı burada onu zikretmezdi. diyor ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «kasden» ta-birile İslâmiyete mugayir olan o dine ta-zim i-tikad eden kimseyi murad etmiş olması muhtemeldir. Bu takdirde o adam hakikaten kâfir olur. Lafız da zahirî ma-nası ile kalır. kimse dediği gibidir.» yânı onun hakkında verilecek hüküm söylediği söze göre olur. Hadisin zahirine bakılırsa: «şu işi yaparsam yâhudi ve ya hıristiyan olayım» diyen kimsenin mücerred bu sözü söylemekle küfrüne hükmetmek lâzım gelirse de küfrün yeminden döndükten sonra lâzım gelmesi de ihtimal dahilindedir. Çünkü Hazret-i Büreyde’nin merfû- olarak rivâyet ettiği bir hadisde şöyle buyurulmuştur: kim: ben İslâmiyetten heriyim derse (bakılır) eğer bunu yalan olarak söyledi ise; o kimse dediği gibidir. Ama doğru söyledi ise; bir daha İslama salim olarak dönmez.» Binaenaleyh en doğru hareket tafsilâta gitmektir. Eğer bu adam söylediği dinî ta-zim kasdile zikrederse kâfir olur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kim AMahdan başkası namına yemin ederse muhakkak küfretmiştir.» de bu mânâya halledilmiştir. Mezkûr hadisi Hâkim rivâyet etmiş ve: «şeyhaynin şartları üzere sahihtir.» demiştir. ta-likın hakikatim kasdetmişse bakılır; eğer küfürle mevsuf olmaya murad etmişse bu sözle kâfir olur. Zira küfrü istemek küfürdür. Söylediğinden uzak olmayı murad etmişse kâfir olmaz. böyle bir sözü söylemek haram mıdır değil midir? Bu mesele hakkında Kastalânî: «Meşhur olan kavle göre tenzîhen mekruhtur Mendûb olarak kelime-i şehadet getirmeli yânı: « Allah-dan başka ilâh yoktur; Muhammed Resûlüllah-dır demeli; Allah-a istiğfar etmeli ve yemini mün-akid olmamalıdır.» diyor. kimse dediği gibidir» sözünden tehdîd ve mubâleğa kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde o kimseye kâfir hükmü verilmiş değil dinleri nâmına yemin ettiği kimselerin azabı gibi bir azabı hak ettiğine işaret buyurulmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: kim namazı terk ederse muhakkak küfretmiştir.» hadis-i şerifi bu kabildendir. Bundan murad hakikaten kâfir olmuş değil kâfire verilen cezayı hak etmiştir demektir. Çünkü namazı terk eden onu kılmamayı helâl i-tikad etmedikçe kâfir olmaz; yalnız pçk büyük bir günah işlemiş olur. Battal: «O kimse dediği gibidir.» yânî yalancıdır; kâfir değildir. Bu sözle İslâmdan çıkıp yemin ettiği dine girmez. Çünkü bu adam i-tikad ettiği şeyi söylemedi. Binaenaleyh kâfir değil yalancı olması icâbeder. Bu hadisde yalan yere yemin etmiş olması şart kılındığına göre şayed biri çıkar da İslâmdan başka bir dîn nâmına doğruya yemin etmenin mubah olacağını zannederse kendisine mesele senin vehmettiğin gibi değildir diye cevap verilir. Çünkü Allah-dan başkası namına yemin etmekten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mutlak surette nehyetmiştir. Şu halde bu babda yalan söyleyenle doğru söyleyen müsavidir.» demiştir. ise: «O kimse dediği gibidir» ifadesi; o İslâmdan başka bir dindedir demektir. Zira bir şeyle yemin etmek onu ta-zimdir demiş. Sonra: «Anlaşılan bu söz bir te-kiddir.» sözünü ilâve etmiştir. şöyle demektedir: «Yemin eden kimse ancak kendince büyük olan bir şeye yemin eder. Küfür dinlerinden birine ta-zîm i-tikadinda bulunan bir kimse kâfirlere benzedi demektir.» İbn-l-Cevzi-nin bu sözü üzerine Aynî: «hakikaten küfretmiştir; benzemek ondan aşağıdır.» diyor. ulemadan Sa-deddin Teftâzânî ve başkaları: «şu işi yaparsam hıristiyan olayım.» diyen kimsenin küfrüne kaail olmuşlardır. kimsenin Mâlik olmadığı bir şeyi nezretmesi mu-teber değildir.» Meselâ: «şu işim şöyle olursa filânın kölesi âzad olsun yahud karısı boş olsun» dese bir şey lâzım gelmez. Yalnız İbn Ebî Leylâ bir zamanlar bu suretle nezreden köle azadının zengin için cevazına kaail olmuşsa da sonra bu sözünden dönmüştür. Ancak böyle bir şeyi milke ta-lik eder de meselâ: «filân köleye malik olursam âzad olsun» derse mesele ihtilaflıdır. İmâm Şafiî-ye göre şart umumî olsun hususî olsun bir şey lâzım gelmez. İmâm-ı A-zam Ebû Hanife-ye göre her iki surette de ta-lik sahihtir. İmâm Mâlik-e göre şart umumi olursa meselâ: «her hangi bir kadınla evlenirsem boş olsun» derse ta-lik sahihtir. Evlendiği takdirde kadın boş olur. Fakat: «filân kadınla evlenirsem...» diyerek şartı hususileştirirse bu hususta Mâlikden İki rivâyet vardır meşhur rivâyete göre ta-lik sahih olur. Diğer rivâyete göre Şâfîî ile beraberdir. Şerif İmâm Şâfîî-nin delilidir. lanet etmek onu öldürmek gibidir.» Buradaki teşbih günah hususundadır. Bazıları: «haram olması hususundadır.» demişlerdir. Teşbihin vechi şudur: mü-mini öldürmek onu nasıl tasarruftan kat- ederse lanet etmek de rahmetten kat- eder. Bazıları: «mü-mini öldürmek nasıl müslümanlarm sayısını azaltırsa lâ-net etmek de onu mü-minler arasından çıkarmak ve binnetice sayılarını azaltmaktır.» demişlerdir. Lâ-net etmek: «Allah lâ-net etsin Allahın lâ-netinde ol.» gibi sözlerle olur. İbn Arafe: «bu gibi sözler te-dib maksadile söylenirse hadisin şümulüne girmez.» dermiş. kim malını çok göstermek için yalan yere bir şey iddia ederse Allah onu daha ziyade azaltmaktan başka bir şey yapmaz.» Bu cümle bazı esas nüshalarda: şeklinde rivâyet edilmiştir ki: büyük ve çok goünsün diye» ma-nasınadır. Yânı manâ i-tibârüe iki rivâyet arasında fark yoktur. Iyâz diyor ki: «Bu ifâde insanın kendinde olmayan bir şeyi. varmış gibi gösterme hususunda her iddiaya âmm ve şâmildir. Malı yokken kendini zengin göstermek soyunu büyük tanıtmak âlim değilken âlim görünmek gibi. davasında onmayacağım Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmiştir. Bil-âkis maksadının nakîzile mukabele görürde malın bereketi olmaz; soyunun alçak olduğu kendisinin cahilliği meydana çıkarak rezîl olur.» bu cümlesi dünya umuruna aid de olsa riyadan sakınmayı âmirdir. sabra gelince: Sabr habsetmek mecbur etmek ve cür-etkâr olmak ma-nâlanna gelir. Yemin bu üç ma-nanm her birile tavsif oluna bilir. Zira yemin sahibini eda için hapseder. Hâkim icâbında cebren yemin ettirir. Bazı kimseler yemin etmek cür-etinde bulunurlar. Nevevî yemin-i sabrı: Yemin eden kimsenin hakim huzurunda vermeye mecbur olduğu yemindir» diye ta-rif eder. şartın cevabı zikredilmediğine göre bu cümle ondan önceki şart cümlesi üzerine ma-tuf olabilir. Bu takdirde ma-na: sabran yemin edenin de Allah ancak malını azaltır demek olur. Maamafih cevabın hazfedilmiş olması da muhtemeldir. Ve ma-na şöyle olur: «Sabran yemin eden kimse Allah-a onun hısımına uğramış olarak kavuşur.» Nitekim bu ma-nada bir hadis de vardır.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: İnsanın Kendini Öldürmesinin Şiddetle Tahrimi... Bâbı