385-)
Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. ki): Bize babamla Vekî rivâyet ettiler. H. İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. ki): Bize İsâ b. Yunus rivâyet etti. Vekî ile İsâ hep birden A-meş-den bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etmişler. hadisi Buhârî «Kitâbü-r-Rukaak» ile «Kitâbü-l-fiten» de Tirmizî ile İbn Mâce de «Kitâbü-l-fiten» de tahriç etmişlerdir. Hadisin senedinde A-meş de vardır. Bu zât müdellislerden olduğu için «anfulân...» diyerek rivâyet ettiği hadislerinin kabul edilmemesi icap ederse de bu hadisi şeyhinden dinlediği sabit olmuştur. Mudellislerin şeyhlerinden dinledikleri hadisler makbuldür. Onun için burada «an» edâtiyle rivâyeti zararsızdır. Huzeyfenin iki hadisden muradı: emânete dair olan hadislerdir. Yoksa kendisinin Buhârî Müslim ve diğer sahih hadis kitaplarında bir çok rivâyetleri vardır. «Et-Tahrir» namındaki Müslim şerhinde: «Bu iki hadisden biri emanetin kalplerin derinliğine yerleştiğini bildiren ikincisi de sonra kaldırıldığını beyan eden hadislerdir.» denilmiş; ve ikisi-ninde ayni rivâyette zikredilmiş bulunduklarına işaret olunmuştur. Fakat Ubbî şeyhinden naklen buradaki rivâyetin bir hadis olduğunu ikincisinin muhtemelen bundan sonra gelen fitneler hadisi olduğunu söylüyor. mevzu-u bahis olan emanetten murad: Zahire göre Allah-ın teklifi ve kullarından aldığı ahdu peymandır. Vahidi emaneti göklere yere ve dağlara arzettik...» âyet-i kerîmesinin tefsirinde Hazret-i İbn Abbâs-m: «Emanetten murâd: Allah-ın kullarına farz kıldığı ibâdetlerdir» dediğini nakleder. Ve ekseri müfessirinin kavli bu olduğunu söyler. Basrî: «Emanetten murâd: dindir; zira dinin her şeyi emanettir.» demiştir. Ebû-l-Âliye: «Emânet kulların emir ve nehi olunduğu şeylerdir» diyor. «Et-Thrir» sahibi Ebû Abdillâh Muhammed et-Teymî de şunları söylemiştir; «Ha-disdeki emânet: «Âyetteki emânetin aynıdır. Ayetteki emânet ise aynen imandır. Eğer emânet kulun kalbinde yer tutarsa o zaman kul Allah-ın teklif ettiği şeyleri edâ etmeye çalışır ve bu teklifleri bir ganimet bilerek ifâsına canla başla gayret eder.» ; emâneti: «Muhafazası başkasına tevdi edilen her şeydir.» diye tarif ediyor. Bu takdirde kulların muhafaza için birbirlerine verdikleri vedia ariyet ve saire gibi şeyler de buradaki emânete dahil olur. Tîybî: Galiba ulemanın buradaki emâneti imanla tefsirlerine sebep hadisin sonundaki: «Kalbinde hardal danesi kadar iman olmadığı halde...»cümlesidir. Halbuki emâneti hakiki mânasına hamlet-melilerdi. Çünkü hadisde: «insanlar (o hale gelecekler ki) alış-veriş edecekler; fakat hemen hiçbiri emâneti edâ etmeyecek...» buyuruluyor. Böyle olursa hadisin sonundaki iman emânet mânasında kullanılmış olur ki emânetin şanı pek büyük olduğunu gösterir; ve onu edaya teşvik olur. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; olmayanın dini de yoktur.» buyurmuştur diyor. evvelâ insanların kalplerine inmesi; sonradan onu Kur-ân ve sünnetten Öğrenmeleri şöyle izah olunuyor: Emânet insanların fıtratında vardır. Kur-ân-ı Kerîm inince ondan ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sünnetinden kesp ve istifade sûretile bu emâneti arttırdılar. mânası şudur: Kalplerden emânetin kalkması âhir zamana mahsustur. Emânet yavaş yavaş kalkacak; ilk cüz-ü kalktımı onun nuru da kalplerden uçacak yerine siyah bir nokta gibi zulmet çökecek; daha sonra ikinci cüz-ü kalkacak; ve yerine yine zulmet çökecek. Bu suretle kalplerdeki siyah noktalar da büyüyerek âdeta siyah bir leke haline gelecekler. Kalplerdeki emânetin nuru giderek yerine zulmet çökmesi insanın ayağı üzerine kor yuvarlanmasına benzetiliyor. Kor geçtiği yeri yakarak nasıl tesir bırakır; yerine kabarcık kalırsa emânetin nuru da Öyledir. Nur gider yerinde eseri kalır. zaman insanlar hâinleşecekler. Alış verişde hiyanet etmeyen parmakla gösterilecek ve: «Filân kimse doğru adammış.» diye dillere destan olacak. Halbuki onun da kalbinde zerre kadar emânet bulunmayacak. bu cümlesinde emânet yerine iman tâbiri kullanılarak: kalbinde hardal dânesi kadar iman olmadığı halde...»buyu-rulmuştur. Buradaki imandan murâd emânettir. Emânet imanın lâzımı olduğu cihetle mecazen ona imarı denilmiştir. Yoksa o adam hakikaten kâfir oldu demek değildir. sarihi Übbî diyor ki: Bu hadisden maksat emâneti muhafaza edecek; ona hiyânette bulunmayacak fıtratta yaratılan kalplerden onun kaldırılması hâlinin tefsir ve izahını haber vermektir. Huzeyfe (radıyallahü anh)-m: «Öyle günler gördüm ki sizin hanginizden alış veriş yapacağım diye hiç gam yemezdim...» cümlesile bahsettiği alış verişi bazıları hilâfet için beyat din Bâbında ittifak ve sözleşme gibi mânalara almışsa da Kâdî Iyâz ve başkaları bu sözün hatâ olduğunu söylemişlerdir. Hatta nefs-i hadisde bu sözü nakzeden yerler bulunduğunu Nevevî beyân etmiş; ve hadisde hıristiyanla yahu-dı zikredildiğini halbuki bunların bir birlerile din Bâbında hiç bir zaman ittifak etmediklerini bildirmiştir. Hasılı buradaki alış verişden murâd hakiki alış veriştir. hadisi şerif âhir zamanda insanların dînen bozulacaklarını emânetin ortadan kalkacağını haber vermektedir. Zamanımız insanlarının bu hususdaki halleri ise her türlü izah ve beyândan müstağnidir. Demek isterim ki vuku- bulacağı on dört asır önce haber verilen muazzam bir hâdise bu gün kimsede en ufak bir şüphe bırakmayacak derecede meydandadır. Şu halde hadisi şerif Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hak Peygamber olduğuna delâlet eden bir mucizedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Bazı Kalplerden Emanet Ve İmanın Kaldırılması Ve Kalplere Fitne Arız Olması Bâbı