428-)
Bize Muhammed b. El-Müsenna rivâyet etti ki). Bize Osman b. Ömer rivâyet etti ki): Bize Aliyyü-bnü’l-Mübarek Yahya b. Ebi Kesir-den bu isnadla haber verdi ve: ne göreyim o (melek) yerle gök arasında bir arş üzerinde oturup duruyor.» buyurdu dedi. rivâyette İmâm-ı Müslim bir nevi tekrar yapmıştır. Şöyle ki: Cabir b. Abdillâh El- Ensarî ashâb-ı kirâmın en meşhurlarından ve en çok hadis rivâyet eden altı zattan biri olduğu halde onun hakkında «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in ashabındandı» demiştir. beyanına göre bunun sebebi ravilerden bazısının onu sahabi olup olmadığını şüphe ettirecek şekilde göstermiş olmasıdır. Çünkü bazı raviler küçük yaştaki bazı ravikre onu bu şekilde rivâyet etmiş olabilirler. Bu gibi hallerde Müslim bu hadiste yaptığı gibi izahta bulunur. Ashâb-ı kirâmın içinde ondört tane Cabir vardı. Bunların üç tanesi Cabir b. Abdillâh adını taşırlar. En meşhurları burada ismi geçen Cabir b. Abdillâh El-Ensarî-dir. Hazret-i Cabir Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den 1540 hadis rivâyet etmiştir. vahiyden murad vahyin bir müddet kesilmesidir. Ülemâ-i kirâmın beyanlarına göre; ilk âyetler nâzil olduktan sonra üç sene vahiy kesilmiş sonra «Müddessir» sûresinin âyetleri ile tekrar devama başlamıştır. Bundaki hikmet —Allah-u Alem— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-i vahye ve onun sikletlerine tehammüle alıştırmak ve şevklendirmektir. Bununla beraber vahyin üç sene inkıtaa uğraması Cibrîl-i Emin (sallallahü aleyhi ve sellem)-in hiç gelmemesi mânasına alınmamalıdır. O arasıra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e yine gelmiştir. rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bir de ne göreyim bana Hira dağında gelen melek!..» buyurması saraheten gösteriyorki « Ikra- » âyetleri «Müddesir» âyetlerinden daha evvel nâzil olmuştur. Yani ilk inen âyetler onlardır. Bundan dolayı: «Kur-ân-i Kerîm-den ilk nâzil olan âyetler Müddessir sûresinin âyetleridir» rivâyetlerini İmâm Nevevî zayıf hatta bâtıl bulmuş ve ilk nâzil olan- âyetlerin alel ıtlak ikra- âyetleri olduğunu; Müddessir âyetlerininse vahyin fetretinden sonra indiğini Hazret-i Âişe . (radıyallahu anhâ) hadisi ile ispat etmiştir. İlk defa Fatihâ-nın nâzil olduğunu söyleyen bazı müfessirlerin kavlini ise asla nazar-ı itibara almamış: «Bu sözün bâtıl olduğunu söylemeye bile hacet yoktur» demiştir. Bu rivâyette geçen tabiri diğer bazı- rivâyetlerde şeklinde zaptedilmiştir. Maamafih her iki rivâyette aynı mânaya gelmektedir. Hadisi Yunus Ukayl ve Ma-mer hep İbn Şihap-tan rivâyet etmişlerdir Yunus-un rivâyetinde «Fecüistü» Ukayl ile Ma-merin rivâyetlerinde ise «Fecüsistü» denilmiştir. İyâz (rahimehüllah) bu üç râviden bazısının hadisi üç yerde de «Fecüistü» bazısının üç yerde «Fecüsistü» şeklinde rivâyet ettiğini söylemiş ve ekseri ravilere göre hadisin Yunus ve Ukayl rivâyetlerinde «Fecüistü» ma-mer rivâyetinde ise «Facüsistü» şeklinde olduğunu ilâve etmişsede Nevevî bunun tamamen hata olduğunu beyan etmiştir. Mezkur iki kelime yerine bazı rivâyetlerde bâtıl tashifler yapıldığını «El-Metali’» nâm eserin sahibi rivâyet etmiştir. bu hadisin bazı rivâyetlerinde «Zemmilûnî» diğerlerinde «Des-sirûni» tabirleri kullanılmıştır. Bunlar da ayni mânaya gelen kelimelerdir. Müddesir Müzzemmil Müteleffif ve Müştemil kelimeleri ayni mânaya gelirler yani sarınıp bürünen örtünen demektirler. Cumhûr-u ulemâya göre Müddessir esvabına bürünen demektir. Marûdi-nin İkrime-den rivâyetine göre Müddessir peygamberliğe ve onun sıkletlerine bürünen mânasına gelir. Müddessir kelimesinin aslı mütedessir olup «te» «dala» kalbedilmiş ve idgam yapılmıştır. Müddessir süresinin ikinci âyetinde: artık inzar et.» buyuruluyor. Bunun mânası Allah-a imân etmeyenleri Allah-in azabından sakınmağa davet et demektir. Görülüyor ki; Vahiy nâzil olur olmaz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) inzar vazifesi ile memur olmuştur. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ müjde sonra inzar etmekle memurdur. Acaba burada müjde bırakılıpta niçin yalnız inzarla memur olmuştur. Müjde ancak müslümanlara yapılır. O zaman henüz müslüman olan yoktu. Onun için yalnız inzarla memur kılınmıştır. Âyet-i kerîmedeki «Elbiseni temizle» emrinden murâd fukahaya göre elbiseyi pisliklerden temizlemektir. Bazıları bundan murâd; «nefsi kötülüklerden noksanlıklardan temizlemektir» demişlerdir. ve Rücz: Hadis-i şerifte putlar diye tefsir edilmiştir. Rujdan murâd şirktir zülmdür günahtır diyenler de olmuştur. Asıl lügâtte Ricz azap demektir. Putlara vesair küfrü mucip olan şeylere mecazen ricz denilmiştir. Çünkü bunlar azaba sebep olan şeylerdir. Sebep zikredilmiş müsebbeb kasdolunmuş demektir. şerifte geçen «Hamiye» ve «tetâbea» kelimeleri Nevevî ile diğer sarihlere göre ayni mânaya olup biri diğerinin te-kidinden ibaret isede Buhârî sarihi Aynî buna itiraz etmiş ve: «Bunların mânaları bir değildir. (Hamiyenin) mânası; harareti «naı kızıştı demektir. Tetâbea ise biri biri arkasına— etti nıânaana (Hamiye) kelimesi şmdetlenip kastığı tetabea ile de devam edip kesn~ anlatılmıştır. Sadece Hamiye kelimesi ile iktifa edilmeme. ı""sı bu kelime devam bildirmediği içindir. Onun için tetâhea kaydı ilâve edilmiştir.» demiştir. murâd: Kürsî yani koltuktur. Kralın tahtına da arş derler.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Resûlüllah Sallalahu Aleyhi Ve Selleme Vahyin Başlaması Bâbı