442-)
Bana Muhammed b. Râfi ile Abd b. Humeyd dahi rivâyet ettiler. Her ikisinin lâfızları bir birine yakındır. İbn Râfi- Haddesena tabirini kullandı. Abd ise Ahbarana Abdurrezak dedi: Abdurrezak Şöyle dedi: (Bize) Ma-mer. Zuhri-den naklen haber verdi. ki: Bana Sa-id b. El-Müseyyep Ebû Hüreyre-den naklen haber verdi. Şöyle dedi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Isrâ vaki olduğu zaman Mûsa (aleyhisselâm) ile görüştüm.» (sallallahü aleyhi ve sellem) onu tavsif buyurmuş —zannederim— şöyle dedi: «Bir de ne göreyim uzunca boylu başı düz saçlı bir zat. Şenûe (kabilesi) erkeklerinden sanırsın. Isa ile de görüştüm.» (sallallahü aleyhi ve sellem) onuda tavsif buyurdu: «O da orta yapılı sanki Diymas-tan yani —hamamdan— çıkmış gibi kırmızı benizli idi. İbrahim (Salavatullahi Aleyh)-i de gördüm zürriyeti içersinde ona en ziyade benzeyen benim. Bana iki kap getirdiler. Bi-rînde süt diğerinde şarap vardı. Bunların hangisini istersen onu al dediler. Ben sütü alarak içtim. (Getiren zat bana): Fıtrata hidayet olundun yahut fıtrata isabet ettin. Şayet şarabı olsaydın ümmetin azardı dedi.» buyurdular. hadis muhtelif lâfızlarla bütün sahih kitaplarında rivâyet edilmiştir. Buhârî onu kesik kesik olmak üzere «Kitabu Bed-i’l-Halk» «Kitab-u Halk-ı Âdem» ve «Kitabul Menâkıp» da Tirmizî «Kitabuf Tefsir» de Nesâî «Kitabu-s Salât» da rivâyet etmiştir. Hadisi şerif ümmetin dillerinde destan olan meşhur hadiselerden olup Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in İsrâ ve Mi-racmı anlatmaktadır. geceleyin yürütmek manasınadır. Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem)’in büyük mucizelerinden bin olmak üzere gecenin bir cüzünde Mekke-deki Mescid-i Haram-dan Kudüs-deki Mescidi Aksa-ya yürütüldüğünü Sübhanı (Allah-ı) tenzih ederim ki kulunu geceleyin Mescid-i Hara m-dan (alıp) kendisine âyetlerimizden bazılarını gösterelim diye havalisini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa-ya yürütmüştür.» âyet-i kerimesi beyan etmektedir. Oradan göklere çıkarıldığını ve göklerde gördüğü acaip ve garaibin tafsilatını bu hadis-i şerif ispat eder. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in göklere çıkarılma hadisesine de Mi-raç denilmiştir. Bu hadisenin bir kısmı Kur-ân-ı Kerîm-de şu âyetlerle beyan buyrulmuştur: ederim ki. Peygamber o Cibrîl-i Sidre-i Münteha-nın yanında bir daha inişinde de gördü. O Sidrenin yanında Cennetu-l-Me-va vardır. Sidreyİ Allah-ın cefâlet ve azameti kaplayabildiğine kaplıyordu. Göz ne şaştı ne de haddini aştı. Vallahi Peygamber Rabbi-nin âyetlerinden en büyüğünü gördü.» İsrâ ve Mi-raç hadisesinin başı ve sonu âyetle tafsilatı da meşhur hadisle sabit olduğundan bu cihetleri inkâr küfür tafsilatını inkâr dalâlettir. Bu muazzam hadiseyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vukuunun ertesi günü haber verdiği zaman Mekke müşrikleri kıyâmetleri koparmış birbirlerine haber verdikten sonra Hazret-i Ebû Bekr (radıyallahü anh)-a koşarak: sahibi ne diyor. Güya bu akşam göklere çıkmış orada pek çok acaip ve garaip temaşa etmiş cennet ve cehennemi görmüş; Rabbi ile konuşmuş. Nasıl bunuda tastık eder misin?» demişlerdi Ebû Bekr bunları söylediyse ben kabul ederim. Ben onu bundan daha garibi hususunda tasdik ediyorum» cevabını verdi. Ebû Bekr (radıyallahü anh)-a Sıddik unvanı o zaman verilmiştir. akıllarınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i iskât ve ilzam için ona çeşitli sualler sormaya başladılar. Ezcümle Kudüs-teki Mescid-i Aksa-ya tarif etmesini istediler. O anda Mescid-i Aksa olduğu gibi kendisine tecelli ederek onu müşriklere tavsif buyurdu. Müşrikler buna hiç bir şey deyememişlerdi. Çünki söyledikleri doğru idi. Bu sefer yollardaki kervanlarını sordular onları da yerlerini tayin etmek sureti ile bittafsil haber verdi. Hatta karayağız bir devenin kervanın en önünde bulunduğunu sabahleyin güneş doğarken Mekke-ye geleceğini söyledi. Müşrikler buna sevinmişlerdi. Çünkü — Haşa — Bununla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yalanını tutacaklarını umuyorlardı. sebeple içlerinden birini güneşin doğduğunu haber vermek için gözcü tayin ettiler. Bir başkasınıda kervanın gelişini gözetmeğe memur ettiler. Neticede bu iki şahıstan biri güneşin doğduğunu haber verirken ötekide kervanın gelmekte olduğunu söylüyor ve sesleri bir birine karışıyordu. Bittabi müşrikler bunada inanmadılar. Hatta onların desiselerine alda-narak bazı zayıf müslümanlar irtidad bile etti. İsrâ ve Mi-raç hadisesi bu suretle daha o devirde şöhret bularak bir çok dedikodulara ve kargaşalıklara yol açtı. hadiseyi müslümanlar kabul ile telâkki ederek inanmışlardır. Yalnız ne şekilde vuku bulduğu öteden beri ihtilaflıdır. Bazılarına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rüyasında ruhu ile göklere çıkmıştır. Bunların delili sana gösterdiğimiz rüyayı ancak insanlara bir fitne olsun diye gösterdik.» âyet-i kerîmesi ile Mâlik b. Sa-sa-a hadisinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in Cibrîl Mescid-i Haram-da uyuduğum bir sırada geldi...» «Bir de uyandım ıriesciddeyim» sözleridir. Ancak âyet-i kerimede beyan buyurulan rü-ya Miraç hakkında değil Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem)-in Hudeybiye-de gördükleri rü--yadır. Filhakika ashâb-ı kirâmdan bazıları bu rü-ya mucebince o sene Mekke-i Mükerreme-ye ve Mescid-i Haram-a gireceklerini zan ve tahmin etmişler o sene girmek müyesser olamayınca mezkur rü-ya onlar hakkında bir fitne ve iptilâ olmuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Mi-racı rü-ya halindedir deyenler: Ashâb-ı Kiramdan Ümmül Mü-minin Âişe (radıyallahu anhâ) ile Muâviye (radıyallahü anh) Tabiinden Hasanı Basri ve Muhammed b. İshak-tır. Hazret-i Âişe: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in cesedi yer yüzünden kaybolmamıştır. O göklere ruhu ile uruç etmiştir » demişsede bu sözü o mutlaka başka birisinden işitmiş olacaktır. Çünkü mi-raç zamanında kendileri ya pek küçük yahut henüz doğmamışlardı. Mi-raç bi-setin 12. yılında yani hicretten bir sene evvel vuku bulmuştu. ve Halef ulemâsının ekserisine göre mi-raç ruh ma-al cesed olmuştur. Yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hem ruhi ile hem cesedi ile göklere çıkmıştır. Delilleri zikrettiğimiz İsrâ âyet-i ile sadedinde bulunduğumuz Mi-raç hadisidir. Çünkü Âyet-i kerimede (Abd) ve (îsrâ) kelimeleri zikredilmektedir. Kul mânasına gelen Abd ruhla cesedin mecmu-una itlak olunur. Yalnız cesede Abd denilmediği gibi yalnız ruhada Abd denilemez İsrâ dahi geceleyin bir cismi yürütmedir. Bu kelime hiç bir zaman yalnız ruhu yürütmek mânasına kullanılmamıştır. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gerek Mekke-den Kudüs-e gerekse Kudüs-teki Mescid-i Aksa-dan göklere vaki olan seyahatında hem cesedi hem ruhu ile bulunmuştur. Ha-dis-i Şerif te buna delâlet eder. Zaten aklen müstahil olmadıkça şer-i nas-lan zahirleri üzere bırakmak vaciptir. Buradaki âyet ve hadisin zahiri mânaları müstehil değildir. Çünkü güneş kutru yerin kutrundan bir milyon şu kadar defa büyük olduğu halde görülmedik bir sür-atle mihveri etrafında dönmektedir. Zaten cisimlerin atomları birbirinin mislidir. Bunlar ancak Kâdir-i mutlak hazretlerinin bazılarında yarattığı hassalarla birbirinden ayrılırlar. Binaenaleyh Allahü teâlâ hazretlerinin Resûlü Ekrem inin bedeninde yahut onu taşıyan vasıatada güneşin hareketinden daha büyük bir sür-at halk-etmiş olması mümkündür. delilleri de küf farın ve irtidad eden müslümanların bu hadiseyi şiddetle inkâr etmiş olmalarıdır. Eğer mi-raç rüyada vakî olmuş olsaydı onu kimse inkâr etmezdi çünkü rüyada Peygamberler değil alelade insanlar bile uçarlar. Bunu kimse mühim bir hadiseymiş gibi dile dolamaz inkâr etmez. Binaenaleyh Küffarm şiddetli inkârı dahi mi-racın ruh ve cesedle vaki olduğuna delildir. Miracın keyfiyeti hakkındaki hilafı kaldırmak için İsrâ ve Miraç hadisesinin bir kaç defa vuku bulduğunu söylerler. Bazılarına göre İsrâ ile Miraç ayrı ayrı gecelerde vakî- olmuştur. Diğer bazıları bunların biri uykuda diğeri uyanıkken olmak suretiyle ikişer defa vaki- olduğunu: evvelâ uyku halinde İsrâ ve Miraç ettirilerek bu işe hazırlandığını sonra bunların aynen uyanıkken tekrar edildiğini söylerler. Şâme bu bâbtaki rivâyetlerin arasını bulmuş ve İşrânın üç defa vaki olduğunu söylemiştir. Bunlardan birincisi Mekke-den yalnız Kudüs-teki Beyti Makdis-e kadardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu seyahatini Burak üzerinde yapmıştır. İkincisi yine Burak üzeroinde Mekke-den Semavata; üçüncüsü de Mekke-den Beyt-i Makdis-e oradan da göklere çıkmak sureti ile vuku bulmuştur kavline göre mi-râc uyanıkken insilâh-ı tâm ile beşeriyetten melekiyete yaklaşmak sureti ile olmuştur. Lügâtta bir şeyin diğer bir şeyden sıyrılıp soyunması manasınadır. Sûfiyye-nin istilahına göre ise; ruhun ruhaniyeti galebe çalarak bedenden taşması ve genişliyerek iç ve dış alemindeki ahvali anlamasıdır. Bu tarife göre ruh bedenden tamamı ile ayrılmadığı için insilâh ölüm değildir. Nitekim insilâh halindeki şahısta görülen nefes alma ve hareket etme gibi eserler de insilâhm ölüm olmadığını gösterir. Onlara göre ateşten bulutlara doğru yükselen dumanın bir ucu nasıl daima ateşe bağlı ise insilâh halindeki şahsın bedeninden taşan ruhunun bir ucuda daima bedende kalır. Kezâlik insilâh halinde bulunan bir şahsın idraki kaybolmayıp bedeninin içinde ve dışındaki ahvali anlaması insilâhm uyku mânası-nada gelmediğini gösterir. Çünkü uyuyan bir kimsede şuur kalmaz. İnsilâh peygamberlerde vakî olduğu gibi onların veresesi bulunan evliyaul-lahta hatta makam ve mertebelerine göre sair mü-minlerde bile vakî olur. Yalnız peygamberlerin insilâhları pek mükemmel olduğu için onların ruhları meleklerle görüşür; onlardan bilgi alarak insanlara neşr ederler. Maa-mafih peygamberlerin insilâhlarıda bir birinden farklıdır. Hazret-i Mûsa (aleyhisselâm) Cenab-ı Hak ile perde arkasından konuştuğu halde peygamberimiz Muhammed Mustaf (sallallahü aleyhi ve sellem) Teâlâ Hazretlerini görerek konuşmak şerefine nail olmuştur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in beşeriyetten melekiyyete yaklaşması insanlıktan melekliğe geçmesiyle olur. Nitekim vahiy hadisinde bunun buram buram ter dökmek ve halktan ayrılmak suretiyle eserinin görüldüğü zikir edilmiştir. kavli bazı kelâm ulemâsı tarafından en cem-iyetli ve mü-tevassıt görülmüştür. Çünkü insilâh bir cihetten rü-yaya benzediği için «Miraç rü-ya halinde olmuştur» diyenlerin kavlini içine aldığı gibi insilâh halinde bulunan şuuru kaybolmaması cihetiyle uyanık kimselere benzediğinden «Miraç uyanıkken vakî olmuştur» diyenlerin kavlinede şamildir. Bu suretle her iki kaville amel edilmiş olur. Ancak az yukarıda işaret ettiğimiz vecihle insilâh yalnız peygamberlerde değil ümmetin bazı efradında da vakî olduğu için Sûfiyyenin kavline itiraz edilmiştir. Şerik rivâyetinde İsrânın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e vahiy gelmezden önce vakî olduğu bildiriliyorsada bu hatadır. Müslim-inde tenbih ettiği gibi Şerik bu rivâyetinde takdim ve tehirler yapmış: ulemânın asla kabul edemiyeceği vehimlere kapılmıştır. İsrâ hakkında en öncelik bildiren kavil Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e peygamberlik geldikten onbeş ay sonra olmasıdır. Daha önce vukuna kail olan yoktur. Zaten Şerik-in makbul bir râvî olup olmadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâbında hak olan söz ekser-i selefin kavlidir. Yani Miraç uyanıkken ruh ve cesetle vakî olmuştur. Bu hususta «Şifai Şerif» de yirmi tane sahabe tabiin ve tebe-i tabiîn ismi sayılmıştır. Onlardan sonra gelen Hadis Fıkıh Tefsir ve Kelâm ulemâsının ekseriyetle kavileri de budur. bazı rivâyetlerinde İsrâ hâdisesinin Kabe-den başladığı diğer bazılarında evinden bir takımlarında Ebû Talib-in şi-binden (arazisinden) diğer bazılarında Ümmühânî-nin evinden başladığı kaydedilmektedir. Bu rivâyetler zahiren birbirine muarız gibi görünürse de araları şöyle bulunmuştur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o akşam Ümmühâni-nin evinde yatıyordu. Onun evide Ebû Talib-in Şi-binde idi. İsrâ hadisesi o evden başlamıştır. Evin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e izafe edilmesi orada oturduğu içindir. Melek gelerek kendilerini oradan almış Beytullah-a götürmüş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) orada bir parça oturarak istirahat etmiş uyuklar gibi olmuştur. Sonra melek onu Beytullah-in kapısından çıkarak Buraka bindârmiştir. İşte isranın Kâbe-den başladığı rivâyeti de bundandır. Burak-in nasıl bir hayvan olduğu hadis şerifte beyan buyurulmuştur. Hadis-i şerifin muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre Fahr-ı Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) bu seyahati esnasında beş şeye binmiştir:
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin Geceleyin Semalara Yürütülmesi Ve Namazların Farz Kılınması Bâbı