Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kıyâmet Gününde Rabbi Görmenin Yolunu Bilme Bâbı

Oluşturulma tarihi: 5.02.2025 19:31    Güncellendi: 5.02.2025 19:31
471-) Bize Muhammed b. Rafi-de rivâyet etti. ki): Bize Abdürrezak rivâyet etti. ki): bize Ma-mer Henİmâm b. Münebbih-den naklen haver verdi. Hemmam: Ebû Hüreyre-nin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-âcn bize rivâyet ettiği budur. Diyerek bir takını hadisler nakletmiş ezcümle şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı ona Allah-ın dile (ne dilersen) demesidir. O da dilediğini dileyecek. Sonra kendisine: Diledin mi? diyecek. Evet cevabını verecek. Bunun üzerine ona: Dilediklerinin hepsi bir misli de (fazla olmak üzere) senindir. Diyecektir.» buyurmuşlar. hadisi Buhari «Kitabu’l-Ezân» «Kitabu-t-Tevhid» ve «Kitabu-r-Rukaak» da biraz lâfız değişikliği ile rivâyet etmiştir. kelimesindeki (r) harfi şeddeli ve şeddesiz rivâyet edilmiştir. Başındaki muzâreat (t) si ise iki surette de mazmum okunmuştur. (r) harfi şeddeli okunduğuna göre kelimenin mânası: göreyim diye başkalarına zarar verir misiniz?» demektir. Şeddesiz okunursa: onu görmek için bir dayr yani zarar arız olur mu?» Mânasına gelir. Ayni kelime bazı rivâyetlerde şeklinde zaptedilmiş-tir. Bu kelimenin mim-ide şeddeli ve şeddesiz okunmuştur. Mim-i şeddeli okuyan kelimenin başındaki muzara-at (t) sini meftuh yani (tedaammû-ne) şeklinde okumuş mim-i şeddesiz rivâyet eden ise kelimeyi muzaraat harfinin zammesi ile (tudaamûne) şeklinde telaffuz etmiştir. Mim şeddeli okunursa kelime: «Ayı görebilmek için birbirinizle itişip kakışır mısınız?»; şeddesiz okunursa: «Onu görebilmek için size bir Daym yani meşakkat arız olur mu?» mânasına gelir. Bu iki kelimeyi daha başka şekillerde okuyanlarda olmuştur. Bu mânaların hepsi sahih ve aşağı yukarı bir birinin aynıdır. Hadis-i Şerifte seksiz şüphesiz bir surette- Allahü teâlâ-nın görüleceği dünyada ayın görülmesine benzetilmiştir. Kelimesi Tâgut-un cem-idir. Lügat ulemâsının cumhûruna göre tâgut Allah-tan başka tapılan şeylere denilir. İbn Abbâs (radıyallahü anh) Mukâtil Kelbi ve diğer ulemâya göre tâgut şeytan demektir. Bazıları: «Tâguttan murâd putlardır» demişlerdir. Vahidi-nin beyanına göre; bu kelime hem müfred hem cem-i için kullanılır. kelimesi de böyledir. Tâgut (Tâğa) fiilinden müştakdır. Aslı va-vi olup vavı elife kalbedilmiştir. «Kıyâmet gününde» kaydı ile sormalarından anlaşılıyorki dünyada iken Allahı görüp göremiyeceklerini sormamışlardır. Müslimin Ebû Ümâme-den tahriç ettiği bir hadiste: «Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremeyeceksiniz.» buyurulmusdur. Âhiretde ise; Ehl-i Sünnete ve Cumhûra göre; görülecektir. Hâricilerle Mu-tezile ve Mûrcie taifesinden bazıları görülmeyeceğine kail olmuşlardır. Bunlar bir şeyin görülmesi için görenin karşısında olması ziya bulunması uzaklık ve perde gibi bir mâni bulunmaması gibi aklî ve mesnedsiz bir takım şartlar koşarlar Halbuki Ehl-i Sünnete göre görülecek şeyin vücudundan başka hiç bir şart yoktur. Görmek Allahın yarattığı bir idrâktir. münafıkları da olduğu halde (yalnız) bu ümmet kalacak.» hakkında ulemâ şunları söylemişlerdir: mü-minlerle kalması dünyada iken onların arasına karışarak gizlendikleri içindir. Âhirettede aynı şekilde haşır neşir edilecekler mü-minlerin arasına karışarak onların nuru içinde yürüyeceklerdir. Nihayet araya bir duvar çekilerek duvarın iç tarafı rahmet dış tarafı azap olacak münafıklar azap tarafında kalacak ve mü-minlerden aldıkları nur kendilerinden uçacaktır. Bazıları bunların Havz-ı kevserden kovulanlar olduğunu söylemişlerdir. Havz hadisinde beyân buyurulduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyâmette herkesten önce hav-zının başına geçecek ve gelenlere Havz-ı kevserden su takdim edecektir. Ümmeti cemaatlar halinde gelecekler fakat bazıları tam yaklaştıkları sırada Önlerine mâni konularak gelemiyeceklerdir. Resûlüllah Rabbi! Bunlar benim ümmetimdendir. Ne olur onlar da gelsin!» niyaz edecek kendisine cevaben: onların senden sonra ne bidatlar çıkardıklarını bilmezsin.» o zaman Fahri Kainat (sallallahü aleyhi ve sellem)-de: sonra benim yolumu değiştiren uzak olsun! Uzak olsun!» diyecektir. Şerifte Allahü teâlâ-nın mü-minlere evvelâ tanımadıkları bir surette tecelli edeceği onun için de mü-minler biz senden Allah-a sığınırız diyecekleri; sonra kendilerine mü-minlerin tanıdığı sıfatiyle tecelli edeceği onlarında: Rabbimiz sensin» diyerek Allah-a tabi- olacakları bildiriliyor. Teâlâ Hazretlerinin sıfatları hususundaki âyet ve hadisler hakkında ulemânın iki kavli vardır. Birinci kavle göre; bu sıfatlar hakkında söz edilemez. Onlara iman edip geçmek icap eder. Allah Zülcelâl-in azamet ve celâline lâyık olan sıfatlara ve onun şeriki nazîri ve misali olmadığına mahlûkatınm sıfatları olan cisim mekân ve intikal gibi şeylerden münezzeh bulunduğuna kafi surette itikad etmek gerekir. Selef-i Salihin ile Kelâm ulemâsından bir cemaatm mezhebi budur. Muhakkıkın-i ulemâdan bir çoklanda bunu ihtiyar etmişlerdir. Zaten en salim yol da budur. kavle göre: Allah-in sıfatları yerine göre lâyık olduğu şekilde te-vil olunur. Ancak bu te-vili gelişi güzel herkes değil Arap lisanını o lisanın usul ve füruunu bilen mütehassıs ulemâ yapar. Kelâm-ulemâsından büyük bir kısmının mezhebi budur. Bu mezhebe göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in: onlara gelecek.» buyurması onlara görünecek tecelli edecek demektir. Çünkü âdete göre yanında olmayan bir kimseyi görmek ya onun gelmesi ya ona gitmek suretleri ile olur. Binaenaleyh burada da gelmek tabiri mecazen görünmek mânasında kullanılmıştır. Bazıları: «İtyan yani gelmek Allah-in fiillerinden biridir» demişler bir takınılanda: « Allah-in mü-minlere gelmesinden murâd bazı meleklerinin gelmesidir.» Mütalâasında bulunmuşlardır. Kâdî İyâz: «Bence bu te-vil daha güzeldir...» demiştir. Ona göre Allah-ı Zülcelâl-in melek suretinde yani kendi sıfatlarına benzeyen mahlûkâtı şeklinde tecelli ederek mü-minleri imtihan etmesi de muhtemeldir. Bu imtihan mü-minlerin geçireceği son imtihandır. Burada Kirmanı acaip bir sual sormuş ayni suale yine kendisi acaip bir cevap vermiştir. Kirmani-nin sözü şudur. «Melek masum olduğu halde nasıl olurda mü-minlere ben sizin Rab-binizim der? Halbuki bu yalandır dersen bende derim ki melekin böyle küçük bir günahtan masum olduğunu biz teslim edemeyiz.» Aynî bu sual ve cevaba karşı şunları söylemiştir. Bende derim ki: O takdirde «sizin en büyük Allah-iniz benim» diyen firavunda ancak küçük bir günah işlemiş olurr Kirmanı şerhini böyle safsatalardan nezih bulundursa çok daha iyi ederdi. murâd sıfattır: onlara tanıdıkları sureti ile gelecek.» cümlesinin mânası mü-minlerin tanıdıkları sıfatı ile tecelli edecek demektir. Zira mü-minler onu sıfatı ile bilirler. Bundan dolayıdır ki; ilk defa tecelli ettiğinde bildikleri sıfatlarda olmadığı için onun Allah olduğunu inkâr edecek ikinci defa göründüğünde bildikleri sıfatla tecelli ettiği için: Rabbimiz sensin» diyeceklerdir. suret denilmesi ona benzediği içindir. Bir de suret kelimesi hadiste daha evvel zikredil-diği için tekrardan kaçınılmıştır. «Biz senden Allah-a sığınırız» sözünü Hattabi hasse-ten münafıklara hamletmişsede Kâdî İyâz bunu kabul etmemiş ve: «Bu sözün münafıklar tarafından söylenmiş olması doğru değildir. Sözünü münafıklara hamletmekle cümlenin mânası doğru çıkmıyor» demiştir ki «Doğrusuda budur! Hadisin lâfzı mü-minler hakkında zahirdir. Mü-minlerin Allah-a sığınması gördükleri sıfatın mahlûkat sıfatı olmasındandır.» diyor. Mü-minlerin Allah-ı tanıdıktan sonra ona tabi- olmalarından murâd cennete girmeleri için verdiği emri dinlemeleridir. Yahut kendilerini cennete götüren meleklere tâbi- olurlar. Şerifte: üzerine sırat köprüsü kurulacak» buyurulmakla sırat köprüsü ispat edilmiştir. Ehl-i Hakkın mezhebide budur. Selef-i salihin sıratın kurulacağına icma- etmişlerdir. "Cehennemin üzerine kurulacak olan bu köprünün üzerinden bütün insanlar geçecektir. Ancak mü-minler derecelerine göre geçmeye muvaffak olacak kâfirler âsiler geçemiyerek cehenneme düşeceklerdir. Kelâm ulemâsının beyanına göre; sırat kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür. Nitekim Ebû Sa-id-i Hudri (radıyallahü anh)’in rivâyetinde böyle olduğu tasrih buyurulmuştur. Sıratın üzerinde melekler bulunacak ve oradan geçenlere yedi yerde sualler soracaklardır. Birinci sual imana ikincisi namaza üçüncüsü zekata dördüncüsü ramazan beşincisi hac ve ömreye altıncısı abdeste yedincisi cünüblükten temizlenmeye aid olacaktır. gününde peygamberlerden başka kimsenin konuşmaması o günün şiddet ve dehşetindendir. Hatta bazı rivâyetlere göre; birden bire peygamberan-ı izam (salavatullahi aleyhim ecma-in) hazeratının bile dilleri tutulacak sonra konuşacaklardır. Maamafih Nevevî-nin beyanına göre burada konuşmamaktan murâd sırattan geçiş halidir. Yoksa kıyâmet gününde bazı yerlerde insanlar konuşacak herkes kendini müdafaya çalışacak birbirlerine sualler tevcih ederek herkes suçunu hasınına yüklemeğe çalışacak tâbi- olanlar metbu-larından hak dâva edeceklerdir. O günün dehşetini gören peygamberler ümmetlerine karşı besledikleri şefkat ve merhametten dolayı: Selâmet ihsan eyle selâmet!» diye niyaz edecektir. Orada yapılacak dua ve niyazlar yerine göre olacaktır. Kellûb-un cem-idir. Kellûb yerine üzerine et asılan çengel demektir. Bazıları bunun odundan olduğunu ucunda kıvrılmış sivri bir demir bulunduğunu söylerler. Her tarafı demirdendir diyenlerde vardır. Develerin otladığı her tarafı pıtırcık gibi dikenlerle bezenmiş bir nebattır. İşte Sa-dan dikeni gibi insanların ayaklarına batacak olan bu çengeller amellerinden dolayı yahut amelleri miktarınca insanlara batarak onları kapacaklardır. O zaman mü-min olanlar amelleri sayesinde bu çengellerden kurtulacak kâfirlerle âsiler çengellere dolaşacaktır. Kâdî İyâz’ın beyanına göre cumlesi üç vecihle rivâyet olunmuştur: birincisi: Burada olduğu gibidir. dir. Bunun mânası: gününde insanların bazısı ameli sayesinde korunacak ve salim kalacak demektir. dir. Buna göre mâna: Bazısı amelinden dolayı helâk olacaktır. İyâz bu rivâyetin esah olduğunu söylemiştir. İyâz mücâzâ kelimesinin dahi «muhardel» ve «mücerdel» şekillerinde rivâyet edildiğini söylüyor. Muhardel kesilmiş mücerdel düşmek üzere olan mânalarına gelir. «Bizim memleketteki esas nüshaların ekserisinde bu hadis buradaki metinde görüldüğü gibidir» demektedir. şerifteki hayat suyundan murâd; obedî hayata sebep olan su demektir. Bu sudan içen yahut onunla yıkanan bir daha ebediyyen ölmeyecektir. Cehennemden çıkanlar onunla yıkandıktan sonra sel önünde biten otlar gibi birdenbire fişkırip süreceklerdir. Buradaki teşbih sel önünde biten otun beyaz ve çabucak sürmesi itibarı ile yapılmıştır. ….. cümlesinde geçen «dıhk» kelimesinin asıl mânası gülmeksede gülmek Allahü teâlâ hakkında muhal olduğu için ulemâ bu kelimeyi Allah’ın rızası ve kuluna nimetini izhar buyurması mânasına almışlardır. Zaten gülmek rızanın lâzımıdır. Kul istiyeceği kadar istiyecek fakat cennette onun bilmediği daha nice nimetler bulunacağı için Teâlâ Hazretleri kendisine filân seyide iste filân cinstende iste diye delâlette bulunacaktır. Bu Teâlâ Hazretlerinin rahmetinin büyüklüğündendir. Ebû Hüreyre hadisinde kullara her istedikleri bir mislide ziyade edilmek sureti ile verileceği beyan ediliyor. Ebû Sa-id hadisinde ise; bir misli değil von misli verileceği bildiriliyor. Ulemâ bu iki rivâyetin arasını şöyle bulmuşlardır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ Ebû Hüreyre hadisindeki katlamayı bildirmiş sonra Teâlâ Hazretleri lûtf-u ihsanda bulunarak bu miktarı on misline çıkarmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Sa-id hadisinde de bu hakikati beyân etmiştir.

Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Kıyâmet Gününde Rabbi Görmenin Yolunu Bilme Bâbı