501-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet ettiler ve (ikisi de ayni şekil de rivâyette ittifak eylediler. Yalnız biri bazı kelimelerden sonra bazı ziyadeler yaptı.) Dediler İd: Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Ebû Hayyân Ebû Zür-adan o da Ebû Hüreyre-den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir gün bir et (yemeği) getirdiler. Ve kol tarafından bir parçayı kendilerine takdim ettiler. (Çünkü) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kolu severdi. Ondan dişleri ile bir lokma kopardı. Sonra şöyle buyurdu: gününde insanların efendisi benim. Bu neden biliyor musunuz? Kıyâmet gününde Allah gelmiş geçmiş bütün insanları düz bir yere toplayacak öyleki çağıran sesini hepsine duyurabilecek göz hepsini görebilecek. Güneş yaklaşacak insanların gam ve gussası dayanamayacakları ve tahammül edemeyecekleri dereceyi bulacak. Bunun üzerine insanlar birbirlerine: «Halinizi görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz huzurunda kendinize şefaat edecek bir zat ara-sanıza» diyecekler. Bazıları birbirlerine: Âdem-e gidin diyecekler. Ve Âdem-e gelerek: Ya Âdem sen insanların babasısın. Allah seni yed-i kudretiyle yaratmış. Sana kendi ruhundan ruh nefh eylemiş meleklere de emir buyurarak sana secde etmişlerdir. Rabbin huzurunda bize şefaat et; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? diyecekler. Âdem: «Rabbını bugün Öyle bir gadaba geldi ki ne bundan önce böyle bir gadap etmişler; ne de bundan sonra böyle bir gadap eder. O bana (cennetteki) ağaçtan (yemeği) yasak etti de ben ona isyan ettim. Nefsî... nefsî... siz benden başkasına gidin; Nuh-a gidin!» diyecek. Bunun üzerine Nuh-a gelerek: «Ya Nuh sen yeryüzüne gönderilen ilk resulsün; Allah sana şükreden kul demişti; bize Rabbin huzurunda şefaat et; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. Nuh onlara: Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki ne bundan Önce böyle bir gadab etmiştir ne de bundan sonra böyle bir gadab eder. Hem benim vaktiyle ettiğim bir bedduam vardır ki onu kavmime etmiştim. Nefsî. nefsî... siz İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gidin» diyecek. Müteakiben İbrahim-e gelerek: «Sen Nebiyyutlah ve yeryüzü halkından Allah-ın Hâlilisin bize Rabbin huzurunda şefaat et halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. İbrahim onlara: «Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki ne bundan önce böyie bir gadab etmiştir. Ne de bundan sonra böyle bir gadab eder » diyecek ve vaktiyle yaptığı tevriyelerini anarak: Nefsî... nefsî... siz başkasına gidin; Mûsa-ya gidin » diyecek. Bunun üzerine Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gelerek: «Ya Mûsa sen Resûlüllah-sın. Allah seni risa-fetleri ve konuşmasiyle sair insanlardan üstü . kılmıştır; bize Rabbin huzurunda şefâ-at et; halimizi görmüyor musun? Bu;ımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. Mûsa (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki ne bundan Önce böyle bir gadab etmiştir ne de bundan sonra böyle bir gadab eder. Hem ben (vaktiyle) Öldürmeğe memur olmadığım bir insan öldürdüm: Nefsî... nefsî.. Siz İsâ (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidin» diyecek. Onlar da İsa-ya gelerek: «Ya İsâ! Sen Allah-ın Resûlüsün insanlarla beşikte konuştun; Allah-ın Meryem-e ilkâ ettiği bir kelimesi ve Allah tarafından bir ruhsun. Binaenaleyh Rabbin huzurunda bize şefaat eyle; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. İsâ (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: Rabbim bugün Öyle bir gadaba geldi ki ne bundan önce böyle bir gadap etmiştir ne de bundan sonra böyle bir gadap eder. — isâ için günah zikretmemiş— nefsî... nefsî... siz başkasına gidin; Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gidin.» diyecek. Bunun üzerine bana gelerek: «Ya Muhammed! Sen Resûlüllah ve Hatemü-l-Enbiya-sın. Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affetmiştir; bize Rabbin huzurunda şefaat eyle halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?» diyecekler. Ben de kalkarak arşın altına geleceğim ve (orada) Rabbınıe secdeye kapanacağım. Sonra Allah bana öyle fütuhat verecek ve bana güzel hamdü senalardan öyle şeyler ilham buyuracak ki öyle fütuhatı benden önce kimseye ihsan etmemiştir. Sonra: «Ya Muhammed! Başını kaldır: İste ki isteğin verilsin! Şefaat dile sana şefaat hakkı verilsin» denilecek. Ben başımı kaldırarak: Yarabbi! Ummetî... ümmeti...» diyeceğim. (Bana): «Ya Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmiyecek olanları cennet kapılarının sağındakinden cennete koy» denilecek. Bunlar bu kapıdan mada kapılarda insanlara ortaktırlar. Muhammed-in nefsi yed-i kudretinde olan Allah-a yemin ederim ki cennet kapılarının iki kanadının arası Mekke İle Hecer arası kadar yahut Mekke ile Busrâ arası kadardır. hadisi Buhârî «Kitâbu-t-Tefsir» ile «Kitabu-E Hadisi-l Embi-ya» da Tirmizî «Kitabû-z-Zühd» de Nesâî «Kitabül Velime» de Mâce «Kitabu’l Et-ime» de tahriç etmişlerdir. başında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e et yemeği getirildiğinden ve kendisine kol tarafından takdim edildiğinden bahsediliyor ve «Çünkü onu severdi» deniliyor. Kâdî Iyâz’ın beyanına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in. hayvanın kol tarafını sevmesi orası daha lezzetli daha pişkin ve daha kolay hazmedildiği içindir. Tirmizî-nin Hazret-i Âişe (radıyallahu anhâ)-dan rivâyet ettiği bir hadiste: kol tarafı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e daha makbul değildi lâkin eti ancak bayat olarak bulur. Bu sebeple kürek tarafını tercih ederdi. Çünkü o tarafı daha çabuk pişer.» denilmiştir. (sallallahü aleyhi ve sellem)-in: gününde insanların efendisi benim.» buyurması —Haşa — övünmek değil tahdis-i ni-mettir. Allah-ın nimetlerinden bahsederek şükürde bulunmayı zaten Allah ona emir buyurmuştu. Ayni zamanda bu cümle bizim için de bir nasihat ve onun hakkını bize ta-rif sayılır. Âhiret gününde Peygamberleri ile bütün insanların cinlerin meleklerin hasılı bütün mahlûkatm büyüğü olunca dünyada da aynı şekilde bütün mah-lûkatın efendisi olacağı evleviyetle sabittir. Kâdî Iy âz şöyie diyor: Kavminin büyüğü başı sıkışınca kendisine iltica edilen kimsedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların hem dünyada hem âhirette seyyididir. Âhirette insanların efendisiyim diye tahsis buyurması oradaki efendilik daha yüksek olduğu içindir. Çünkü bütün Mahşer halkı onun büyüklüğünü efendiliğini teslim edecek Âdem (aleyhisselâm) ile onun bütün zürriyeti Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sancağı altında neşrolunacaklardır. (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç bir peygamberin üzerine alamadığı şefâ-at-ı uzmayı bir sözle kabul buyurarak şefaat edecek bu suretle bütün mahlûkatın ulusu olduğunu fiilen gösterecektir. Kıyâmet gününün hevl ve şiddetleri pek büyük olacak güneş insanların tepelerine inecek insanlar onun verdiği şiddet ve izdıraptan hesap ve azap korkusundan deniz dalgaları gibi kaynaşacaklar nihayet Âdem (aleyhisselâm) dan başlayarak şefâ-at için birer birer ülül azîm peygamberlere müracaatlarda bulunacaklardır. Kendisine müracaat edilen her peygamber o gün Teâlâ hazretlerinin misli görülmedik ve görülmeyecek bir surette gadaba geldiğinden ve kendilerinin de vaktiyle işledikleri birer hatâ sebebiyle Allah-a hesap vermekten korktuklarından ve şefâ-at için huzur-u ilâhiye çıkmaya yüzleri olmadığından bahisle nefsî nefst... diyerek özür dileyecekler. En sonunda şefaat işini Seyyüdün nas Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine alacaktır. gadabından murad yerinde de izah edildiği vecihle gadabm lâzimi manâsı yani azap etmeyi irade buyurmasıdir. gadabından murad asilerden intikam alması ve şiddetle azap görmeleri; ehl-i mahşerin çektiği korku sıkıntı ve ıstıraplardır ki bunların daha önceden ne bir misli görülmüş ne de görülecektir. İşte Allah-ın ga-dabının manâsı budur. Nitekim rızasından murad da rahmetinin lütf-i kereminin iman ehline hasenat sahiplerine tecellisidir. Çünkü Allahü teâlâ hakkında gadap ve rizanin değişmesi müştehildir.» diyor. nefsî nefsî... demelerinin manâsı şefâ-ata muhtaç ve müstahak olan bizim nefsimizdir demektir. Ehl-i mahşerin Nuh (aleyhisselâm)-a: yer yüzüne gönderilen ilk resulsün» demeleri onun ikinci Âdem olmasındandır kavmi helâk olan ilk resul Nuh (aleyhisselâm) olduğu için ona ilk resul demeleri de ihtimal dehilindedir. Yahut Âdem (aleyhisselâm) ile onun gibi peygamberler bütün dünya sakinlerine gönderilmiş olmadıkları içindir. Çünkü o zaman dünyanın her tarafında insan yoktu. Şu da bir ihtimaldir. Hazret-i Âdem-in risaleti evlâtlarını terbiye ve ta-lim mahiyetinde idi. Onun için Nuh (aleyhisselâm)-a sen yer yüzüne gönderilen ilk resulsün denilebilir. «Et-Tavzih» nâm eserde: «Ehl-i mahşerin sen yer yüzüne gönderilen ilk resulsün sözünü yer yüzü sakinlerine gönderilen manâsına almak en doğrusudur.» deniliyor. Âdem (aleyhisselâm)-ın hem nebi- hem resul olduğu bazı hadislerden anlaşılmaktadır. Mamafih onun hakkında: Resul değildir» diyenler olduğu gibi bilâkis: «Resuldür nebi- değildir» diyenler de bulunmuştur. Aynî: olan: Âdem (aleyhisselâm) hem nebi- hem resuldür ona Cebrail (aleyhisselâm) gelmiş Allah tarafından sahifeler getirmiş dişi çocuklarına şeriat öğretmiştir. Binaenaleyh «Âdem (Aleyhimesselâm) resuldür nebî- değildir» diyenlerin sözü fasittir. Çünkü her resul nebî-dir. Nübüvvet risaletin lâzımıdır» demiştir. ismi geçen Hecer Bahreyn-de büyük bir şehirdir. Su küpleri ile meşhur olup bazı hadislerde zikredilen diğer bir Hecer daha varsada bu o değildir. O Hecer Medine-i Münevvere yakınlarında bir köydür. Busra dahi Dimeşk-a üç konak mesafede bulunan ma ruf bir şehirdir. Bu şehirle Mekke-nin arası bir aylık yoldur derler. Cennet kapılarının ikişer kanatlarının arasındaki mesafenin son derece geniş olduğunu tahyil için bu mesafe Mekke ile Hecer yahut Mekke ile Busra arasındaki mesafeye benzedilmiştir. Hadis-i Şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bütün ins ve cinden peygamberlerden meleklerden faziletli Hazret-i Âdem-le Nuh İbrahim Mûsa ve İsa (sallallahü aleyhi ve sellem) hazaratmın da sair peygamberlerden efdal olduğuna delalet etmektedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Îmân
Konu: Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Bâbı