843-)
- Bize Ebû Bekr b. Ebû Şeybe rivâyet etti dedi ki Bize Ebü Usame rivâyet etti H. Ebû Küreyb-de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsame ile İbn Bişr Hişâm-dan o da babasından o da Âişe-den naklen rivâyet etti ki; Âişe kızkardeşi Esma-dan emaneten bir gerdanlık almış bu gerdanlık kaybolmuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bazı zevatı onu aramaya göndermiş. Namaz vakti gelince gerdanlığı arayanlar abdestsiz olarak namaz kılmışlar ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına geldikleri vakit vaziyeti kendisine şikayet etmişler. Bunun üzerine teyemmüm âyeti inmiş Üseyd b. Hudayr (Hazret-i Âişe-ye: (radıyallahü anha): sana hayır ihsan eylesin. Vallahi senin başına birşey gelmemiştir ki Allah sana ondan bir mahlas ve Müslümanlara onda bir bereket halk etmesin.» demiş. hadîsi Buhârî «Kitâbüt - Teyemmüm» «Kitâbü-n Nikâh» «Fadlu Ebû Bekr» «Kitâbü-t - Tefsir» ve «Kitâbü-l - Muharibin» de muhtelif râvilerden tahric ettiği gibi Ebû Dâvûd ve Nesâî-de rivâyet etmişlerdir. Ebû Ubeyd el-Bekr-in beyânına göre Mekke-ye Zülhüleyfe-den daha yakın bulunan bir yerdir. Yine Ebû Ubeyd bu yerin Zülhüleyfe-nin karşısındaki Şerif olduğunu söylemiştir. Kirmanı Beydâ- ile Zatü-l-Çeyş-in Medine ile Mekke arasında iki yer olduğunu söylemiştir. Hâdisenin Beydâ-da damı yoksa Zatü’l-Ceyş-demi geçtiğinde şüphe eden Âişe (radıyallahü anha)-dır. Âişe-nin kaybettiği gerdanlık hadisin ikinci rivâyetinde tasrih buyurulduğu vecihle kız kardeşi Esmâ-ya ait olup oniki dirhem kıymetinde ucuz bir şeymiş. Bundan dolayı babası Ebû Bekr-i (radıyallahü anh) Sıddık Hazret-i Âişe-yi muâhaze etmiş hattâ böğrüne dokunmuştur. Âişe (radıyallahü anha)-nin hâdiseyi anlatırken babam demeyip «Ebû Bekr beni azarladı» demesi onu ecnebi menzilesinde tuttuğu içindir. Çünkü Babalık makamı Merhamet ve şefkat iktizâ eder. Ebû Bekr (radıyallahü anh)’in tekdiri ise buna muhaliftir. seferin hangi sefer olduğu ihtilaflıdır. İbn Abdilber (368-463) «Et - Temlıîd» nâm eserinde bunun Benî Mustalik gazası olduğunu nakletmiş «El - İstizkâr» adlı eserinde de seferin bu olduğunu kati bir lisânla anlatmıştır. Ondan önce İbn Sa-d ile İbn Hibban dahi aynı şeyi söylemişlerdir. Beni Mustalik gazasına Gazve-i Müreysî- adı da verilir. Meşhur ifk kıssası bu gazada geçmiştir. Müreysi- gazası İbn Sa-d-ın rivâyetine göre Hicretin beşinci yılında vuku- bulmuştur. «El-îklil- sahibi Ebû Abdill ah dahi bunu tercih eder. Buhârî-nin İbn İshâk-dan rivâyetine göre ise Hicretin altıncı senesinde vaki- olmuştur. Hatta Mûsâ b. Ukbe-nin rivâyetine göre Hicretin dördüncü yılındadır. İbnül-Cevzi İbn Habib-in: «Âişe (radıyallahü anha)-nin gerdanlığı hicretin dördüncü yılında Zatü-r-Rika- gazasında düşmüştür. İfk hadisesi ise Beni Mustalik gazasında vuku bulmuştur.» dediğini söylerse de bu rivâyet Taberanî-nin rivâyetine muhalif düşer. Taberânî-nin rivâyetine göre ifk hâdisesi teyemmümün meşru kılınmasından öncedir. Onun rivâyetinde şöyle denilmektedir. «Âişe dedi ki:» gerdanlığım hadisesi geçtikten ve iftiracılar sözlerini söyledikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte başka bir gazaya çıktım ve yine gerdanlığım düştü de onu aramak için ordunun beklemesine sebep oldu Fecr doğdu ben de Allah-ın dilediği kadar Ebû Bekr-den tekdir yedim. Bana; her seferde âlemin başına belâ ve çile kesilirsin insanların yanında su yok dedi üzerine Allah teyemmüm hakkındaki ruhsatını indirdi Ebû Bekr-de bana; Senin ne mübarek olduğunu ben anlayamamışım dedi.» hadisin isnadı güzeldir bazıları Taberânî-nin bu rivâyetine bakarak vak-anın ayrı ayrı seferlerde geçtiğini iddia etmişlerdir. Hattâ Muhammed b. Habîb-i Ensârî buna cezmen kail olmuş ve «Âişe-nin gerdanlığı hem Zatûr -- Rika hem de Benî Müstalik gazasında düşmüştür » demiştir. Sonra gelen ulemâdan bir takımları gerdanlığın Müreysi gazasında düşmesini ihtimalden uzak görmüşler ve Müreysi denilen yerin Mekke tarafında olduğunu Vak-anın ise Hayber taraflarında geçtiğini söylemişlerdir.. Onlar bunu Hazret-i Âişe-nin Beyda-a yahut Zatül-Ceyş-e vardığımız zaman...» Sözünden almışlardır. Bu yerlerin Medine ile Hayber arasında bulunduğunu söylerler. Nitekim Nevevî de buna cezmetmiştir fakat doğru değildir. Beyda Zülhüleyfe-dir. Ebû Ubeyd-in beyânına göre Zatü’l-Ceyş Medine-ye bir konak mesafede bulunan bir yerdir. Ve Medine ile Mekke arasına düşer. Humeydî-nin rivâyetinde gerdanlığın Ebva gecesi düştüğü bildirilmektedir ki bu da Vak-anın Mekke ile Medine arasında cereyan ettiğini gösterir. Çünkü Ebvâ Mekke ile Medine arasındadır. Hadisin Ali b. Müshir rivâyetinde gerdanlığın düştüğü yerin ismi «Salsal» diye zikredilmektedir. Bunun Zülhüleyfe-de bir dağ olduğunu Bekrî söylemiştir. «el-Ubâb» sahibi; « (Salsal) Medine yolu üzerinde bir yerdir. Aslen Salsal Yemâme yakınlarında Benî Aclan kabilesine ait kızıl bir tepenin içinden kaynayan bir sudur» demiştir. İfk vak-ası ile bu hadiste beyan edilen gerdanlık düşürme hâdisesi ayrı ayrı iki seferde vuk-u bulmuştur. sizin ilk bereketiniz değildir ey Ebû Bekr hanedanı!» diyen zat ikinci Akabe bey’âtında nâkib seçilen zevattan biri olan Üseyd b. Hudayr (radıyallahü anh) hazretleridir. Hicretin yirminci yılında vefat etmiş cenazesini bizzat Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) kıldırarak Medine-nin «el-Bakî» namındaki kabristanına defnedilmiştir. İbn Nümeyr rivâyetinde «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir adam gönderdi o da gerdanlığı buldu» denilmekte Mâlik-in rivâyetinde ise «Deveyi kaldırdık ve gerdanlığı bulduk» buyurulmaktadır. Zahiren bu iki rivâyet birbirine zıt gibi görünürse de El-Mühelleb-in beyânına göre aralarında tearuz yoktur. Çünkü ihtimal gerdanlığı aramaya Üseyd b. Hüdayr hazretleri gönderilmiş fakat gittiği yerde bulamayıp döndükten sonra bulmuştur. Gönderilen zevat dönüp geldikten sonra gerdanlığı bizzat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in deveyi kaldırırken bulmuş olması da muhtemeldir. Binâenaleyh iki rivâyetinde arasında tenâ-kuz yoktur. Maamafih yukarıda da işaret ettiğimiz gibi vak-a iki defa cereyan ettiği için El-Mühelleb-in te-viline hacet dahi yoktur. Rivâyetin biri vak-anın birine diğeri de ötekine aittir demekle ortada tearuz kalmaz. «Hanedan» diye tercüme ettiğimiz «Âl» den murad bizzat Ebû Bekr (radıyallahü anh) dır. Ebû Bekr (radıyallahü anh) ile birlikte ailesi efradı ve ona tabi olanlar da kastedilmiş olabilir. Bu kelime eşraf hakkında kulanılır. Gerçi Kur-ân-i Kerîm-de «Âl-i Firavn» buyurulmuşsa da bu ya fir-avn tesavvuruna göre böyle zikredilmiş yahut tehekküm ve istihza içindir. ile Beni Müstalik gazalarının hangisinin evvel vuk-u bulduğu Siyer ulemâsı arasında ihtilaflıdır. İbn Ebi Şeybe-nin Hazret-i Ebû Hüreyre-den rivâyet ettiği bir hadise göre Zatü-r - Rika gazası Beni Müstalik seferinden sonradır. Buhârî-ye göre de Zatü-r - Rika- Ebû Muse-l-Eş-ari (radıyallahü anh) Hazretlerinin gelişinden sonra vuk-u bulmuştur ki bu da o seferin Beni Müstalik gazasından sonra olduğuna delâlet eder. ayetine gelince: Bu bâbda İbn-l Arabî şunları söylemiştir: mesele müşkildir. Ben bunun derdine bir çare bulamadım. Çünkü Âişe (radıyallahü anha)-nın iki teyemmüm âyetinden hangisini kasdettiğini bilmiyoruz» İbn Battal (... — 444) Acaba bu âyet Sûre-i Nisa ayetimidir yoksa Mâide süresindeki ayetimidir diyerek tereddüdünü ifade etmiş; Kurtubi ise Sure-i Nisa-daki teyemmüm âyeti olacağını söylemiştir. Çünkü Maide Süresindeki ayete abdest âyeti derler. Sûre-i Nisa-daki ayette ise abdest zikredilmemiştir. Vahidi «Esbab’ün-Nüzul» de bu hadisi Nisa Süresindeki âyetin yanında zikretmiştir. Bu bâbda daha birçok sözler söylenmiştir. kelimesinin fi-li mazi ve emr-i hâzır olması ihtimali vardır Fi-li mazi olduğuna göre «Teyemmüm âyeti indikten sonra ashab teyemmüm ettiler» mânâsına gelir. Emir olduğuna göre Kur-ân-ın nazmini beyan yahut âyeteki lâfızdan bedel olur. Yani; Allahü teâlâ «Teyemmüm edin» ayetini indirdi demek olur. hadisin şerhinde safiîlerden Nevevî (631-676) şu izahatta bulunmuştur: lügatte kasdetmek mânâsına gelir. İmâm Ebû Mansur el-Ezherî Arap lisânında teyemmüm kast mânasına gelir» demiştir. Kitab sünnet ve icma-i ümmetle sabittir O Allahü teâlâ-nın bu ümmete tahsis buyurduğu bir imtiyazdır. Ümmetin ulemâsı gerek küçük gerekse büyük abdestden dolayı teyemmümün yalnız yüzle ellere yapılacağına ittifak etmişlerdir. Yalnız nasıl yapılacağı ihtilaflıdır. Bizim mezhebimizle ekseri ulemânın mezheplerine göre elleri iki defa toprağa vurmak ve biri ile yüze diğeriyle de dirseklere kadar kollara mesh etmek vâcibtir. Ashâb-ı kirâmdan Ali b. Ebi Talib Abdullah b. Ömer Hasan-ı Basri Şa-bi Salim b. Abdillah b. Ömer Süfyan-ı Sevri İmâm Malik Ebû Hanife ve eshab-ı rey (radıyallahü anhûm) hazerâtı ile diğer birçoklarının mezhebleri budur. bir cemaate göre teyemmüm için eller yalnız bir defa toprağa vurulur. Ve onunla hem yüze hem kollara mesh edilir. Ulemâdan Atâ Mekhul Evzâi Ahmed b. Hanbel İshak ve İbn Münzir ile bilumum hadis İmâmları buna kaildirler. Zührî-nin «Kolları koltuklara kadar mesh etmek vacibtir» dediği rivâyet olunur. Ulemamızın ondan rivâyetleri budur. İmâm. Ebû Süleyman Hattâbi ise: «Dirseklerin arkasını mesh etmek lâzım gelmiyeceği hususunda ulemanın hiçbir ihtilâfı yoktur» demiştir. Ulemâmız İbn Sîrîn-in «Teyemmüm için elleri üçden daha az toprağa vurmak kâfi değildir. Eller bir defa toprağa vurularak yüze mesh edilir ikinci vuruşla ellere üçüncü vuruşlada kollara mesh edilir.» dediğini rivâyet ederler. küçük Abdest için teyemmüm etmenin caiz olduğuna ittifak ettikleri gibi cünüp hayz ve nifash olanlar için dahi teyemmümün cevazına bütün şehirler uleması ile onlardan önce geçenler ittifak eylemişlerdir. Halef ve selefden bu babda muhalefet eden bulunmamıştır. Yalnız Ömerü-bnü-l Hattab ile Abdullah b. Mes-ud (radıyallahü anhüma)-nın bu meselede muhalefetleri rivâyet olunmuştur. Aynı kavil tabiinden İmâmı İbrahim Nehai-ye dahi nisbet edilir. Maamafih Ömer-le İbn Mes-ud hazeratının muhalefetten rücu- ettikleri söylenmektedir. Teyemmümün cünüp için de caiz olduğunu gösteren birçok sahih ve meşhur hadisler vardır. olan bir kimse teyemmümle namazını kıldıktan sonra yıkanması bilittifak vacib olur. Bu hususta muhalefet eden yalnız tabiinden Ebû Selemetü-bnu Abdirrahman-dir. Ona göre yıkanmak lâzım gelmez ise de bu mezheb ondan evvelki ve sonraki ulemanın icma-ı ve bu bâbdaki sahih ve meşhur hadislerle terkedilmiştir Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) suyu bulduğu zaman cünüp kimsenin yıkanmasını emretmiştir. olan kimsenin bazı uzuvlarında nesacet bulunsa ve ondan dolayı teyemmüm etmek istese bizim mezhebimizle Cumhûr-u ulemanın mezheblerine göre bu teyemmüm caiz değildir. İmâm Ahmed b. Hanbel (rahimehüllah) «Pislik bedene bulaşmışsa teyemmüm caizdir. Elbisede ise caiz değildir.» demiştir. Böyle bir kimseye namazını tek-- rar kılmak icab etmediği hususunda Hanbeliyye uleması ihtilâf etmişlerdir. İbn Münzir diyorki «Sevri Evzai ve Ebû Sevr necaset yerini toprakla silerek namazını kılar derlerdi. kılman namazın iadesine gelince: Bizim mezhebimize göre hastalık veya yara gibi birşeyden dolayı teyemmüm eden kimseye namazını iade lâzım değildir. Ama su bulamadığından dolayı teyemmüm etmiş ise bakılır. Yolculuk gibi ekseriyette su bulunmayan bir yerde ise namazı iade etmesi vacib değildir. Fakat suyun nadiren bulunmadığı bir yerde teyemmüm etmişse sahih olan mezhebe göre namazın iadesi vacib olur. ile teyemmüm caiz olacak şeylerin cinsi hususunda ulema ihtilâf etmişlerdir. Şafiî Ahmed b. Hanbel İbn Münzir Dâvûd-u Zahirî ve ekseri fukahaya göre teyemmüm ancak azaya yapışacak tozu bulunan temiz toprağa yapılır. Ebû Hanife ile Mâlik yer cinsinden olan herşeye hatta yıkanmış taşa bile teyemmümün caiz olduğunu söylemişlerdir. Malikiler-den bazıları daha ileriye giderek yere bitişen ağaç vesaire gibi şeylere de teyemmüm etmenin caiz olduğunu beyan etmişlerdir. Kar üzerine teyemmüm hususunda İmâm Malik’in iki rivâyeti vardır. Evzai ile Süfyan-ı Sevrî-ye göre gerek kar gerekse yer üzerinde bulunan herşeyle teyemmüm caizdir. hükmü: Bizim mezhebimizle ekseri ulemanın mezhebine göre teyemmüm hadesi gidermez. Yalnız namazı mubah kılar. Onunla farz namazları ve dilediği kadar nafile kılmak mubahtır. Yalnız bir teyemmümle iki farz kılınmaz. Bir kimse farz namaz kılmak için teyemmüme niyet etse onunla farz ve nafile kılabilir. Fakat yalnız nafile namaz için niyet ederse o teyemmümle nafile kılar farz kılamaz. Bir teyemmümle birkaç cenaze namazı kümak caiz-dir. Keza bir teyemmümle bir farz namazı birkaç cenaze namazı kılabilir: Namaz vakti girmeden teyemmüm edilemez. Su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir kimse namazda iken suyu görse namazı bozulmaz onu tamamlaması icab eder. Ancak üzerine iade lâzım gelenlerden ise böylesinin namazı suyu görmekle bozulur. Allahu A-lem. Nevevî-nin izahatı burada sona erdi. göre suyu bulamayan veya kullanmaya kudreti olmayan kimse temiz olmak şartıyle toprak ve yer cinsinden olan kum kireç taş vesaire gibi şeyler üzerine teyemmüm edebilir. Ancak İmâm Ebû Yusuf toprakla kumdan başka birşey üzerine teyemmümü caiz görmemiştir. Abdestsiz cünüp hayz ve nifaslı kimselerin teyemmümle namaz kılmaları caizdir. Teyemmümde niyet farzdır. Yalnız taharete yahut namaz kılmak için teyemmüme niyet etmek kâfidir. Abdestsizliği ve cünüplüğü gidermek için niyetlenmek şart değildir. Teyemmüm eden kimse onunla istediği kadar farz ve nafile namaz kılabilir. Abdest aldığı takdirde yetişemiyeceğini tahmin eden bir kimse cenaze ve bayram namazları için teyemmüm edebilir. Fakat cuma namazı için teyemmüm edemez. Çünkü Cumanın halefi vardır. Ona yetişemiyenler öğleyi kılarlar vaktin daralması dahi teyemmümü mubah kılamaz. Zira namazın kazası vardır. bozan herşey teyemmümü de bozar. Ayrıca suyu kullanmaya kudreti olan kimsenin suyu görmeside teyemmümünü bozar. Tafsilât fıkh kitaplarındadır.