Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.

Oluşturulma tarihi: 5.02.2025 19:31    Güncellendi: 5.02.2025 19:31
1034-) Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avane Ebû Bişr-den o da Saîd b. Cübeyr-den o da İbn Abbâs-dan naklen rivâyet etti. İbn Abbâs şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne cinlere Kur-ân okudu ne de onları gördü (yalnız şu oldu): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir cemaatla birlikte Ukâz panayırına gitmeyi kasdederek yola çıktılar. O tarihte şeytanlara semadan haber almak men edilmiş; Üzerlerine gök taşları atılmış bunun Üzerine şeytanlar kavimlerinin yanına dönmüşler. Kavimleri onlara: «Size ne oldu» demişler. Şeytanlar: «Semâdan haber almakdan menedildik. Üzerimize gök taşları gönderildi.» diye cevap vermişler. Kavimleri: mutlaka yeni zuhur etmiş bir şeyden dolayı olacak. Siz hemen yeryüzünün şarkını garbını dolaşın da bakın. Semâdan haber almanıza mâni olan bu şey nedir?» demişler. Şeytanlar da yerin şarkını garbını dolaşmaya gitmişler Tihâme taraflarını tutan takım -Ukas panayırına gitmekte olan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle denilen yerde ashabına sabah namazını kıldırırken onun yanına uğramışlar. Cinler Kur-ân-ı işitince onu dinlemişler ve (Birbirlerine) Semâdan haber almamıza mâni olan işte budur demişler. Müteakiben kavimlerine dönerek: kavmimiz! Biz doğru yolu gösteren şaşılacak bir kırâet dinledik. Ve ona îman ettik bundan sonra Rabbimize asla hiç bir şeyi şerik koşmayacağız." demişler. Bunun üzerine Allah (azze ve celle) Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)-e Sûre-i Cin; Âyet: 1 Bana cinlerden bir takımının (okuduğum Kuranı) dinledikleri vahy olundu." âyet-i kerîmesini indirdi. hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Ezân» ve -Kitâbü-t-Tefsîr» de Tirmizî ile Nesâî dahi «Kitâbü-t-Tefsîr» de muhtelif râvî-lerden tahrîc etmişlerdir. şerîf Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cinleri görmediğini onlara Kur-ânı Kerim okumadığını haber vermektedir. Bundan sonraki hadîsde ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cinlerin yanına gittiği ve onlara Kur-âu okuduğu bildiriliyor onun için ulemâ vakanın iki defa cereyan ettiğini söylerler. İbn Abbâs Hazretlerinin rivâyeti Islâmiyetin ilk zamanlarına aittir. Bu rivâyete göre Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) cinleri görmemiş onlara Kur-ân da o-kumamış; fakat cinler dolaşırken Nahle denilen yerde ona tesadüf ederek okuduğu Kur-ân-ı kendiliklerinden dinlemişler ve îman etmişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlerin kendisini dinlediklerini vahy ile mi bildi yoksa sonradan mı öğrendi? Bu cihet müfessirler arasında ihtilaflı bir meseledir. sonra görülecek İbn Mes-ûd (radıyallahü anh) hadîsinde bahsedilen vak-a Islâmiyetin şöhret bulduğu zamanlarda olmuştur. İkisinin arasında ne kadar zaman bulunduğunu Allah bilir. kelimesinin; salâh ve hayırdan uzak oldu mânâsına gelen «şatane» fiilinden müştak olduğu söylenir. Şeytanlar cinlerin âsileridir. Bunlar İblîs-in sülâlesi olup insanları doğru yoldan sapıtmak hususunda onun yardımcılarıdır. Cevheri cinlerin âsîlerine şeytan denildiği gibi insanlarla hayvanların âsîlerine de şeytan denildiğini söyler. Kâdî Ebû Yâlâ: «Şeytanlar cinlerin âsî ve şer olanlarıdır.» demiştir. İbn Abdil Berr-e göre cinlerin dereceleri vardır. Cin kelimesi mutlak zikredildiği vakit ondan Cinnî kasdedilir. İhsanlarla beraber yaşıyan cinnîye âmir; çocuklara musallat olan cinlilere ervahı bunların habîs olanlarına şeytan denilir. Kötülüğü bir derece daha artarsa mârid daha artarsa ifrît nâmı verilir. şerîfde cinlerle şeytanlar ayrı ayrı nevilermiş gibi görünse de hakîkatta her ikisi bir nevi- dir. Yalnız iki sınıfa ayrılmışlar. Biri kâfir kalmış; Diğeri îman etmiştir. Kâfirlerine şeytan mü-minlerifle cin denir. Şihâbın cem-idir Şihâp göktaşı demektir. Fennin iddiasına göre bu taşlar dağılan bazı yıldızların parçalarıdır. Geceleri bazen gök yüzünde yıldız düşer gibi görülen ateş parçaları bu taşlardır. Buna lisanımızda yıldız göçmesi veya yıldız düşmesi tâbir olunur. Gök taşlarının Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin bi-setinden önce atılıp atılmadığı ihtilaflıdır. İbn İshâk-ın beyânına göre eskiden Araplar böyle bir şey bilmezler ve bunu inkâr ederlermiş. İçlerinde en ziyade inkâr eden Sâkif kabilesi imiş. Sâkif kabilesi reisleri Amr b. Ümeyye âmâ olduktan sonra onun huzuruna vararak bu meseleyi sormuşlar. Amr kendilerine şu cevâbı vermiş: eğer bunlar kara ve deniz karanlıklarında kendileriyle yol bulunan yıldızlarsa onların düşmesi dünyanın harap ve zevalidir. Yıldız değilseler zuhur etmiş bir şeye alâmettirler». Eskiden gök taşlan yoktu diyenlerin bir delili de bu taşları görünce şeytanların yadırgaması ve bunların sebebini araştırmak için yeryüzüne dağılmalarıdır. Fakat gök taşlarının öteden beri semâda mevcut olduğuna delâlet eden âyet vardır. Yalnız eskiden bu taşlar azmış Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bi-seti zamanında çoğalmışlar. Ulemâdan bir cemâatle İbn Abbâs (radıyallahü anhûmâ) ve ZührS gök taşlarının dünya kurulalı beri mevcut olduğunu söylemişlerdir. Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden önce gök yüzünün mahfuz bulunduğunu lâkin büyük bir hâdise zuhur edeceği meselâ bir kavme a-zap ineceği yahut resul gönderileceği zaman gök taşlarının düştüğünü söylemişlerdir. Bir takımları da gök taşlarının öteden beri malum olduğunu ve görüldüğünü ancak onlarla şeytanların taşlanarak yakılması Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin nübüvvetinden sonra vuku- bulduğunu kaydederler. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cinler bu taşlarla kendilerinin yakılarak helâk edileceklerini bildikleri halde semâdan haber çalmak için bu tehlikeli işe nasıl cesaret edebilirler? Teâlâ Hazretleri onlar hakkındaki ezelî kazasını infaz etmek için kendilerine bu tehlikeyi unutturabilir. Zaten ulemâdan bâzılarına göre şeytanlara atılan gök taşlarının hepsi onlara isabet etmez. Bu kavil sahîh ise şeytanlar yüzde yüz helâk olacaklarına kani bulunmadıkları için tehlikeyi bildikleri halde yine de gök yüzüne çıkarlar denilebilir. İbn Abbâs (radıyallahü anhûma): «Vaktiyle şeytanlara gök yüzüne çıkmak memnu değildi. Îsâ (aleyhisselâm) dünyaya gelince göklerin üç katma çıkmaktan men edildiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz dünyâya geldiğinde semânın her katma çıkmaktan menolundular.» demiştir. İbnül Cevzî: «Bana kalırsa gök taşları ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tevellüdünden önce atılmışlardır. Sonra bu hâl devam etmiş. Efendimizin Peygamber o-larak gönderildiği zaman daha da çoğalmıştır.» diyor. Zührî-den de buna benzer bir rivâyet vardır. panayırı Arapların câhiliyet devrinde her sene toplanarak şiirler ve hutbeler okudukları bir yerdir. Bilhassa haram aylarda orada bulunurlarmış. Bu yer bir çok tarihî vak-alara sahne olmuştur. Bazılarına göre Mekke-ye yakındır. Bir takımları onun dümdüz bir sahra olduğunu üzerinde bir işaret bile bulunmadığını söylerler. Necid taraflarında Arafat-a yakın bir su olduğunu söyleyenler de vardır. yeri vaktiyle Beni Nâdir kabilesinin milki imiş. Fil vahasından on beş sene sonra orası panayır yeri olarak tahsis edilmiş. Ebû Ubeyd Ukâz-ın Nahle ile Tâil arasında bir yer olduğunu orada Sakîf kabilesine ait hurmalıklar ve mallar bulunduğunu kaydeder. Ona göre Ukâz-la Tâif arasında on mil mesafe varmış. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ukâz-a gitmekten maksadı orada bulunanlara İslâmiyeti tebliğ idi. Ebû-z Zübeyr-in Hazret-i Câbir-den naklettiği bir hadîse göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ukâz ve Micenne gibi panayırlarda on sene halkı dîne davet etmiştir. Mekke ile Tâif arasında mâruf bir yerin ismidir. Mekke-ye bir günlük mesafede olduğu söylenir. Bu kelime Müslim hadîsinde «Nahl» şeklinde rivâyet edilmişse de doğrusu Nahle-dir. Nitekim Sahîh-i Buhârî-de de Nahle diye rivâyet edilmiştir. İhtimal bu kelime o yerde hurma yetiştiğine bakarak Nahl şeklinde rivâyet edilmiştir. Necid-in denize bakan taraflarına verilen isimdir. Necid-in hududu Hicaz-la şam arasıdır. Sahîh kavle göre Mekke-i Mükerreme Ti-hâme-den sayılır. Nahle-de sabah namazını kılarken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelen cin taifesi bir rivâyete göre Nusaybin diğer bir rivâyete göre Yemen cinlerinden miş. Bunlar müşrik imişler. Dahhâk tefsirinde bunların dokuz kişi olduğu ye Yemen-de Nusaybin isminde bir yere mensûb bulundukları kaydedilmiştir. Kurtubî-nin rivâyetine göre 12 kişi imişler. İkrime-nin rivâyetinde ise on iki bin kişi oldukları bildirilmektedir. Tefsîr-i Nesefî-de bunların Benî Şeybân-a mensup oldukları adet itibariyle cinlerin ekseriyetini teşkil ettikleri hepsinin de iblîs-in askerleri oldukları bildirilmektedir. Ömer b. Abdilâziz (radıyallahü anh)’ın fazîletleri Bâbında şu hâdiseyi zikreder. Bir gün Ömer b. Abdilâziz sahrada gezerken ölmüş bir yılan görmüş. Hemen elbisesinden bir parça kopararak yılanı sarmış ve gömmüş. Bir de ne görsün? Birisi: Sürak şehâdet ederim ki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-i: Sana: öleceksin; Seni müslümantardan sâlih bir zaat kefenleyip defnedecek.» buyururken işittim diyor. Ömer b. Abdilâziz ona: «Sen kimsin? Allah hayırını versin» demiş. O zât: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den Kur-ân dinleyen cinlerin mü-minlerindenim. Onlardan yalnız Sürak-le ikimiz kalmıştık.» cevâbını vermiş.

Kaynak: Sahîh-i Müslim Namaz
Konu: Sabah Namazında Kuranın Âşikar Okunması Ve Cinlere Kurân Okuma Bâbı.