1049-)
Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi Muâviye b. Sâlih-den o da Rabîa-dan naklen rivâyet etti. ki: Bana Kaz-a rivâyel etti. ki: Ebû Saîd-i Hud-rî-ye geldim. Yanında kalabalık insanlar vardı. Cemâat dağılınca; (kendisine): sana bunların sorduklarını sormıyacağım sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını soruyorum.» dedim. Ebû Saîd: senin için hiç bir hayır yoktur.» dedi. Ebû Saîd bu sözü ona bir defa daha tekrarladıktan sonra: namazı kılınırdı da bizden birimiz Baki-a giderek kazayı hacet eder sonra evine gelerek abdest alır ve mescide dönerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hâlâ ilk rek-âtta bulunurdu.» demiş. rivâyetler dahi öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rekatlarında ne mikdâr Kur-ân okunacağım kıyamın ne kadar uzatılacağını beyân etmektedirler. diyor ki: beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı îcab-ı hâle göre uzun veya kısa kılardı. Cemâat uzun kumayı tercih ederler kendilerinin de bir meşguliyeti bulunmazsa namazı uzatır aksi takdirde hafif kılardı. Bazen uzatmak istediği halde çocuk ağlaması gibi bir sebepten dolayı namazı kısadan keserdi. Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in namazı ekseriyetle uzatmadığını nadiren de uzun kıldığını söylerler. Ve: «Uzun kılması caiz olduğunu göstermek için; hafif kılması da efdâl olduğunu bildirmek içindir. derler. Filhakika Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı uzatmamayı emretmiş; Buna sebep olarak cemâatin içinde hasta zayıf ve hacet sahipleri bulunabileceğini söylemiştir. Binâenaleyh bu babda sünnet hafif kılmaktır.» b. Ebî Vakkâs (radıyallahü anh) hadîsini Buhârî Ebû Dâvûd ve Nesâî namaz bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî-deki rivâyeti şöyledir: b. Semûra ki: Sa-d-i Ömer (radıyallahü anh)-a şikâyet ettiler. O da onu azlederek yerine Ammâr-ı tâyîn etti. Kuleliler Sa-d-ın namaz kıldırmayı becerememesine varıncaya kadar sayıp dökmek suretiyle şikâyet ettiler. Ömer Sa-d-a haber göndererek çağırttı. Kendisine: Yâ Ebâ İshâk! Bu adamlar senin namaz kıldırmayı beceremediğini söylüyorlar dedi. Sa-d: gelince: Vallahi ben onlara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını kıldırıyorum. Ondan bir şey noksan etmiyorum. Yatsı namazını kıldırıyor; ilk iki rek-âtı uzun son rek-âtları hafif tutuyorum.» cevâbını verdi. Ömer: zâten bu beklenir. Yâ Ebâ İshâk!» dedi. Müteakiben onunla birlikte Kûfelilere sormak üzere bir (veya bir kaç) adam gönderdi. Gönderilen adam sormadık bir tek mescid bırakmadı. Kûfeli-ler hep Sa-d-in iyiliklerini anıyorlardı. Nihayet Benî Âbs kabilesinin mescidine girdi. Onlardan Ebû Sa-de künyesini taşıyan Üsâmetü-bnü Katâde isminde biri ayağa kalkarak: ki Allah için soruyorsun (Söyleyeyim). Sa-d düşmana karşı gönderilen müfrezeyle gitmiyor müsavat üzere taksim yapmıyor dâva bakarken de adalet gütmüyor.» dedi. Sa-d: bak! Vallahi sana üç şeyde dua ediyorum!.. Yârabbi eğer bu kulun yalancı ise; bu işi riya ve şöhret için yaptıysa ömrünü uzat fakirliğini de uzat! Ve kendisini fitnelere mâruz kıl!.» dedi. Bundan sonra hâlini soranlara Üsâme: Ben fitneye giriftar olmuş bir şeyh-i fâniyim. Beni Sad-in bed duâsı tuttu!» derdi. Abdül melik dedi ki: Onu ben de gördüm. Kaşları ihtiyarlıktan gözlerinin üstüne düşmüş; Kendisi hâlâ yoldan gelip geçen cariyelere çatıyor onları çimdikliyordu. murâd bir kaç kişidir. Kelime Küllü zikir Cüz-ü murâd kabilinden mecazdır. rivâyetlerden anlaşıldığına göre; Kûfeliler Hazret-i Ömere Sa-d (radıyallahü anh)’ın devlet malını yediğini evine ağaçtan debdebeli bir kapı yaptırdığını çarşı evine yakın olduğu için gürültüden bîzâr olarak gürültünün kesilmesini emrettiğini ava düşkün olduğu için düşmana karşı gönderilen müfrezelerin başında bulunmadığını şikâyet etmişler. Aslı astarı olmadık buna benzer bir çok şeyler ileri sürmüşlerdir. Ömer (radıyallahü anh) bunları birer birer tetkik etmiş ve hepsinin bâtıl olduğunu meydana çıkarmıştır. Hazret-i Sa-d-in «Bana namazı bedeviler mi öğretecek?» demesinden de anlaşılıyor ki; kendisini şikâyet edenler bir takım cahillermiş. Çünkü bedevilerin ekserisi câhil olurlar. Ömer-in Sa-d (radıyallahü anh) ile birlikte teftiş için Kû-fe-ye gönderdiği zevatın Muhammedü-bnü Mesleme ile Abdullah b. Erkâm ve Melih b. Avf oldukları zannediliyor. Hazret-i Sa-d bu hâdiseden müteessir olmuş. Bilhassa Kûfe--li Üsâmetü-bnü Katâde-nin iftiralarına karsı dayanamı-yarak ona bedduada bulunmuştur. Üç şeyle beddua etmesinin sebebi Üsâme-nin ondan üç fazileti nefîy etmesidir. Üsâme ondan şecaati iffeti ve hikmeti nefîy etmişti. Bunlar bütün faziletlerin esası idiler. Hazret-i Sa-d da bu üç şeye misliyle mukabele etmişdir. Ve bedduası kabul olunmuştur. İshâk’ın Cerîr-den rivâyetine göre Üsâme fakru zarurete duçar olmuş; ahlâkı bozularak fitneye kapılmış. Hattâ bir rivâyete göre gözleri de kör olmuştur. O haliyle yine de bir kadın sesi işitti mi kadına saldırır. Kadın kendisini terslediği zaman ah mübarek Sa-d-ın duası!. dermiş İbn Uyeyne-nin rivâyetine göre: Her nerede bir fitne çıkarsa Üsâme mutlaka orada bulunurmuş. Hattâ kendisinin fitne esnasında öldürüldüğü rivâyet olunur. Sa-d duasının icâbetiyle ma-ruf bir zât idi. Taberânî-nin rivâyetine göre kendisine: kabulüne ne zaman nail oldun?» diye sorulmuş: «Bedir gününde nail oldum. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Sad-ın duasını möstecâp kıl » buyurdular» diye cevap vermiştir. rivâyette Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî-nin Kaza-ya: «Senin için bunda hiç bir hayır yoktur.» sözünün mânâsı; Sen ne kadar çalışsan da böyle bir namaz kılamazsın. Binâenaleyh sünneti öğrenip de terketmiş olursun demektir.