2046-)
Bana Süreye b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahmân b. Abdilmelik b. Ebeer babasından o da Vâsıl b. Hayyân-dan naklen rivâyet etti. ki: Ebû Vâil şunları söyledi: Bize Ammâr hutbe okudu ama hutbeyi hem kısa; hem de beelîğ bir şekilde okudu. Minberden inince (kendisine). Yâ Ebe-l-Yakzân! Hakîkaten vecîz ve belîg bir hutbe îrâd ettin. Biraz daha uzatsan iyi ederdin dedik. Bunun üzerine Ammâr: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-i: ki kişinin namazı uzun hutbeyi kısa tutması anlayışlı olduğuna alâmetdir. Binâenaleyh siz namazı uzun tutun fakat hutbeyi kısa kesin. Muhakkak beyânın sihir olanı vardır.» buyururken işittim dedi. hadîsin isnadı hakkında Dârakutnî istidrâkde bulunmuş ve: «Hadîsi Vâsıl-dan yalnız İbn Ebcer rivâyet etmişdir. A-meş-in rivâyeti buna muhâlifdir. Hâlbuki A-meş Ebû Vâil hadisini daha iyi bellemişdir. O bu hadîsi Ebû Vâil-den Ebû Vâil de Hazret-i İbn Mesûd-dan rivâyet etmişdir demişse de evvelce de gördüğünüz vecihle bu gibi istidrâklerin bir kıymeti yokdur. Çünkü İbn Ebcer mevsuk ve mütemed bir râvîdir. Mevsuk rivâyeti ise makbuldür. şerif namazın hafif kılınmasını emreden meşhur hadîslere muhalif değildir. Zira Bâbımızın birinci hadîsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gerek namazının gerekse hutbesinin orta derecede olduklarını görmüştük. Buradaki namazın uzunluğundan murâd: Alelıtlak değil hutbeye nisbetle namazın daha uzun olmasıdır. Yani hutbe esâs itibârı ile kısa olacak; ona nisbetle namaz biraz daha uzun tutulmakla yine orta dereceyi bulacakdır. . beyânın sihir olanı vardır.» cümlesi hakkında Kâdı îyâz iki te-vîl bulunduğunu söylemişdir. Birinci te-vîle göre bu cümleden murâd: Zemm-dir. Çünkü beyânın bâzısı kalpleri cezbeder. Ve adetâ sihirlemiş gibi onları istediği yere çekerek tıpkı sihir gibi günâha girmesine sebeb olur. Bundan dolayıdır ki İmâm Mâlik «El-Mu vatta-» da bu hadîsi mekruh sözler meyânında zikretmişdir. Bu hadîs hakkında onun mezhebi de budur. te-vîle göre bu cümle medh ifâde eder. Çünkü Allahü teâlâ hazretleri kullarına beyânı öğretmiş olmakla imtinânda bulunmuş ve onu sihire benzetmişdir. Zîra sihire olduğu gibi beyâna da kalpler meyleder. Esâs itibârı ile sihir sarfetmek yani değiştirmek demekdir. Beyân da kalpleri değiştirerek davet ettiği tarafa çeker. bu ikinci te-vîlin sahîh ve muhtar olduğunu söylemektedir.