Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Ölen Kimseye Ağlamak Bâbı

Oluşturulma tarihi: 5.02.2025 19:31    Güncellendi: 5.02.2025 19:31
2175-) Bize Muhammedü-bnü Abdillah b. Nûmey rivâyet etti. ki): Bize İbn Fudayl rivâyet etti. H. Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Bu râvîler toptan Âsım-ı Ahvel-den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar ki Hammâd-ın hadîsi daha tamam ve daha uzundur. hadîsi Buhârî «Kitâbü-l - Cenâiz» ile «Kitâbü-t —Tıb» ve «Kitâbu-t-Tevhid» de; Ebû Dâvûd Nesâî ve İbn Mâce «Kitâbü-l-Cenâiz» de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)-e haber gönderen kızı Zeyneb (radıyallahü anha)-dır. Nitekim İbn Ebî Şeybe-nin «Mûsannaf»’ında tahrîc ettiği Ebû Muâviye hadîsinde ismi tasrih edilmiştir. etmek üzere bulunan yavrunun ismi: Bâzılarına göre Aliyyu-bnü Ebi-l-Âs-dır. hadisin hiç bir tarîkinde bu çocuğun ismi zikredilmemiştir bahanesi ile buna itiraz etmek istemişse de Aynî bu itirazın itiraz götürdüğünü söylemiş ve «çünkü bu zâtın Hazret-i Zeyneb-in Ali isminde bir oğlu bulunduğunu öğrenememesi başkalarının onun görmediği tarîklerden buna muttali- olamamasını istilzam etmez. Bu zât hadisin bütün tarîklerine nereden nereye vâkıf mış? Çocuğun Alî ismini taşıdığım kendi eli ile Dimyatı kaydetmiştir. Dimyâti sağlam bir hafızdır. Böyle bir şey-i kendinden söyleyemez. Çünkü bu gibi şeyler tevkifidir. Aklın bunlara dahl-ü te-siri yoktur. Binâenaleyh Dimyatı onu bilmese sarahaten yazmazdı.» demiş ve yine bu mu-tarizin başka bir itirazına geçmiştir. îtirâz şudur: Zübeyr b. Bekkâr ile diğer bâzı ulemâ Hazret-i Zeyneb-in oğlu Ali’nin buluğ zamanına yaklaşıncaya kadar yaşadığını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in Mekke fethedildiği gün onu terkisine aldığını söylemişlerdir. Böyle bir çocuğa ise Sabî denemez.» demiş. bu îtirâzı da reddetmiş bulûğa yaklaşan bir çocuğa ör-fen sabi denilebileceğini lûgatda ise doğduğundan büyüyünceye kadar çocuğa sabi denildiğini ispat etmiştir. bâzılarında Hazret-i Zeyneb-in «oğlum mu yoksa kızım mı vefat etmek üzeredir.» dediği râvi tarafından şekk ile kaydedilmiştir. Ulemâdan Bazıları «kızım» dediğini doğru bulmuşlardır. Nitekim İmâm Ahmed b. Hanbel-in «Müsned»inde bu kızın Ümâme binti Zeyneb olduğu tasrih edilmiştir. Bâzı rivâyetlerde Umâme kelimesi küçültülerek «Ümeyme» diye zikredilmiştir. Fakat Ayni-nin de beyânı vecîhle Siyer ulemâsı Hazret-i Zeyneb-in kızı Ümâme-nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in vefatından sonra uzun zaman yaşadığına hattâ Hazret-i Fâtıme-nin vefatından sonra Hazret-i . Ali ile evlendiğine ve Ali (radıyallahü anh) şehid edildiği zaman dul kaldığına ittifakla kaildirler. Binaenaleyh doğrusu Hazret-i Zeynep-in «oğlum» demiş olmasıdır. Nitekim Buhârî ile Müslim-in rivâyetlerinde oğlu diye tasrîh edilmiştir. Zeyneb (radıyallahü anha) Ebû’l- Âsdan yalnız Alî ile Umâme-yi doğurmuştu. aldığı da verdiği de kendinindir.» cümlesinden murâd: Bütün mâhlûkat onundur; her şey onun yed-i kudretindedir; ve onun nezdinde her şeyin bir ecel-i müsemmâsı ya-nî muayyen ömrü vardır demektir. Çünkü Allahü teâlâ Levhı ve Kalemi yarattıktan sonra kıyâmete kadar olacak her şeyi yazmasını kaleme emretmiştir. Ecel ömrün sonuna da bütününe de itlak olunur. rütbe i-tibârile vermekten sonra geldiği hâlde burada ondan evvel zikredilmesi makam iktizâsıdır. Ma-nâ şudur.- Allah-ın şimdi almak istediği şey evvelce kendisinin verdiği şeydir. O kendi verdiğini alıyor. Binâenaleyh feryadu figâna mahal yoktur. Zîrâ emanetçiye verilen bir şey geri alınırken emanetçinin feryad etmesi yakışık almaz. cümlede iki yerde zikredilen «mâ» kelimesi ismi nıevsûl olarak kullanılmıştır. Almak vermek fiillerinin mef ulleri umum bildirmek için hazfedilmişlerdir. Şu halde çocuk alıp vermeye ve diğer bütün ilâhi ihsanlara şâmildir. «Mâ» kelimesinin her iki yerde masdariyye olması da caizdir. Bu takdirde cümlenin ma-nasi: «alıp vermek Allah-a mahsustur» demek olur ki yine çocuk alıp vermekle sair şeylere âmm ve şâmildir. ve sevâb umsun!» cümlesinin ma-nâsı: sabretsin ve bunu bir amel-i sâlih sayarak onunla Allah-dan sevâb umsun demekt: rivâyette Hazret-i Zeyneb yemîn ederek iki defa müracaat bulunmuş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak üçüncü defasında kalkmıştır. İlk müracaatta kalkmaması ihtimâl o anda b vazife ile meşgul bulunduğundandır. Yahut Rabbına tam teslîmiyyet göstermek için icabet etmemiştir. Böyle bir şey için vâki- da-vete icabet gerekmediğini beyân için kalkmamış olması da mümkündür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ısrar neticesinde kalkması y bâzı câhiller babasının nazarında Hazret-i Zeyneb-in i-tibarı yok zannetmesinler diye yahut yeminli ısrarını görünce kızına acıdığındandır. (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber kalkan Sa-du-bnü Ubâde Hazrec kabilesinin reîslerindendir Kerîm ve gayur bir zattı. Şamda vefat etmiştir. Kendisini cinlerin öldürdüğü dahi rivâyet olunur. rivâyetinde Hazret-i Sad-dan maada Muâz b. Cebel ileüsâmetü-bnü Zeyd-inde kalktıkları zikrediliyor. Buhârî-nin rivâyetinde ise bu üç zattan başka Übeyyü-bnü Kâ-b Zeydü-bnü Sabit (radıyallahu anhüma) ile bir takım zevatın da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber gittikleri bildirilmektedir. Üsâme-nin: «Ben de yanlarına takıldım. Çocuğu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e arzettiler...» sözünde bir çok hazif-ler vardır. Bu söz.- «Beraberce Zeyneb-in evine gittik. İçeriye girmek için kapıyı çaldık; bize izin verildi. İçeri girdik. Müteakiben çocuğu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-e arzettiler...» şeklinde takdir olunur. «canı hareket ediyordu» mâ-nasına gelir. Onun için biz de «can çekişiyordu» diye terceme ettik. Fakat bazı lisân âlimleri «teka-ku» veya «ka-ka-a» kelimelerinin.- «ses veren hareket» mâ-nasına geldiğini söylemişlerdir. İbnü-l-A-râbi diyor ki: «Ka-ka-a ak-aka şahşaha haşhaşe hafhafe fehfaha sensene neş-neşe» kelimelerinin hepsi kâğıt ve yeni elbisenin hareketi ma-nâsına gelirler. Bazıları: «Ka-ka-a: silâh sesidir.» demiş; bir takımları da titremek- ma-nasına geldiğini söylemişlerdir. can çekişme hâli «sanki canı eski bir tulum içinde idi» cümlesile eski bir tulum içinde bulunan su sesine benzetildiği cihetle cümleye «canı sanki bir eski tulum içinde imiş gibi horultu veriyordu» diye ma-nâ vermek de mümkindir. Sa-d o ana kadar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)- in bu gibi yerlerde ağladığını görmediği için her halde şaşmış olacak ki: Bu ne oluyor ya Resûlâllâh» diye sormuş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Bu bir rahmettir» yani. «Bu göz yaşı bir rahmet eseridir; yoksa senin tevehhüm ettiğin gibi feryad-u figan ve sabırsızlıktan iteri gelmiş değildir» demek istemişler. Filhakika bir hadis-de beyan olunduğuna göre Allahü teâlâ hazretleri yüz rahmet yaratmış. Bunun doksan dokuzunu nezd-i Bârisinde bırakarak bir dane-sini kullan arasında taksim eylemiştir. îşte kullar bundan dolayı bir birlerine acır ve merhamet ederler. Anne yavrusuna bundan dolayı şefkat gösterir. Kıyâmet gününde bu bir rahmeti de doksan dokuzun yanına toplayarak mahlûkaatını gölgelendirecek; hatta küfrün başı olan İblis Allah-in rahmetini görünce ümide kapılacaktır.

Kaynak: Sahîh-i Müslim Ebvâbu Salâti-l-havf
Konu: Ölen Kimseye Ağlamak Bâbı