2363-)
Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. ki): Bize Sabit Enes-den rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Şu (yani) (Siz sevdiğiniz mallardan infâk etmedikçe asla cennete nail olamazsınız.) âyet-i kerimesi nâzil olunca Ebû Tâlha gâlibâ Rabbimiz bizden mallarımızın bir kısmını İstiyor. Öyle ise ya Resûlallah- Sen şâhid ol ben Berihâ denilen yerimi Allah-a verdim; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): onu akrabana ver.» buyurdular. Tâlha da onu Hassan b. Sabit ile Übeyyu-bnu Kâ-b-a verdi. hadîsi Buhârî «Zekât» «Vasâyâ» «Eşribe» ve «Tefsir» bahislerinde; Nesâî «Tefsir» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. kelimesi muhtelif şekillerde rivâyet olunmuştur. İbn Esir onları «En - Nihâye» adlı eserinde toplamış ve: «Bu kelime Beyrahâ birâhâ biruhâ şekillerinde med ve kasırla (yani sonunu uzun ve kısa okuyarak) rivâyet olunmuştur.» demiştir. b. Seleme- nin rivâyetinde: Berihâ Ebû Dâvûd-un «sünen»-inde: Bârîhâ diye zaptolun-muştur. «Bunların içinde en fasihi Beyrahâ- dır.» demiş İmâm Sağanı dahi kat-iyyetle buna kaail olmuş ve «Kelime Berah-dan alınıp (fey-alâ) veznine nakledilmiştir. Onu Medîne-nin kuyularından bir su kuyusu zannederek: (Biruhâ) okuyan hadisde tasnif yapmıştır.» demiştir. Iyâz dahi mezkûr kelimenin «Beyrahâ» ve «Bî-ruhâ» şekillerinde rivâyet olunduğunu söylüyor bâbda daha başka sözler de vardır. «bir» ile «hâ» yi ayırarak: Hâ: «Bir kadının ismidir.» diyenler bulunduğu gibi Hâ-nın bir yer ismi olduğunu ileri sürenler bile olmuştur. Ebû Tâlhâ- nin Beyrahâ nâmındaki bahçesi hadîs-i şerîfde «Mescidin karşısında idi.» diye tarif olunmuştur. îmam «Bu yer (Kasr-ı Benî Cedîle) nâmı ile mâruftur. Mescidin kıblesine düşer.» demiş «Et - Telvîh» nâm eserde ise mezkûr yerin mescide yakm olup (Kasr-ı Benî Hadîle) ismini taşıdığı kaydedilmiştir. Ayni doğrusunun Kasr-ı Benî Cedile olduğunu söylüyor. kerimedeki (birr)-den murâd: İbn Abbâs (radıyallahü anh)-da n bir rivâyete göre Cennetteki sevaptır. Bu kelime bütün hayır ve tâat nev-ilerine şâmildir. bundan muradın: «Cennet» olduğunu söylemiştir. Âyet-i kerimenin mânâsı: «Siz devdiğiniz malların zekâtını gönül rızâsı İle vermedikçe asla cennete giremezsiniz.» demektir. Abbâs (radıyallahü anh)-dan diğer bir rivâyete göre bu âyet zekât âyeti ile neshedilmiştir. nazaran Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh) güzel bir câriye satın almış. Cariyeyi çok seviyormuş. Fakat bir kaç gün sonra onu azâd ederek biri ile evlendirmiş. Câriye kocasından bir çocuk doğurmuş. Hazret-i İbn Ömer bu çocuğu alır ona sarmaşarak: sende annenin kokusunu duyuyorum!» dermiş. Kendisine:: annesi pek âlâ Allah sana helâlinden nasip etmişti hem de onu seviyordun: N-için bıraktın?» diyen olmuş; İbn Ömer: «Sen Allahü teâlâ-nın: sevdiğiniz mallardan infâk etmedikçe asla cennete giremezsiniz.) buyurduğunu duymadın mı?» cevâbını vermiş. Ömerü-bnü Abdil- aziz dahi çuvallarla şeker alır tesadduk edermiş. Kendisine: «Sen bunun yerine parasını tasadduk etsen olmaz mı?» denildikte: «Ben şekeri çok severim. Binâenaleyh sevdiğim şey-i infâk etmek istedim.» mukaabelesinde bulunmuştur. âhiret»-den murâd: Âhiret için biriktirilen sevaplardır. Medih rızâ ve takdir bildiren bir kelimedir. Mubağlağa için bazen «Bah bah» şeklinde mükerrer kullanılır. Şedde ve tenvînle (bah-hin bahhin) şeklinde kullanıldığı da vardır. onun (Bah bahi bahh ve bahhi) şekillerinde okunacağını söylemişlerdir. mânâca aralarında pek fark yoktur. Sahibine âhirette kazanç getiren mal demektir. İbn Karakol- un beyânına göre mezkûr kelime râyıh şeklinde de rivâyet olunmuştur. Râyıh hakikatte öğleden sonra dönüp gelen mânâsına ise de dinleyenlerce malûm olduğu için burada «giden» mânâsına kullanılmıştır. Yani «işte bu mal sevabının âhirete gittiği maldır.» manasınadır. cümlenin mânâsı: «Mal dediğin gelip geçici bir şeydir. Hayır hususunda elden gitmesi evlâdır.» demektir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Zekât
Konu: Nafaka Île Sadakayı Akrabaya Zevce Evlat Ve Müşrik Bile Olsalar Ebeveyne Vermenin Fazileti Bâbı