2489-)
Bize Ubeydullah b. Muâz ile Hâmid b. Ömer ve Muhammed b. Abdil-a-lâ rivâyet ettiler. İbn Muâz ki): Bize Mu-temir b. Süleyman babasından rivâyet etti. ki): Bana Sümeyt Enes b. Mâlik-den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: fethettik sonra Huneyn harbine gittik. Müşrikler (o zamana kadar) gördüğüm en güzel safflar hâlinde geldiler. (Evvelâ) süvariler saff olmuş sonra piyadeler sonra onların arkasına kadınlar sonra koyunlar daha sonra da develer saff olmuştu. Biz ise kalabalık insanlar halindeydik. Adedimiz 6.000-e baliğ oluyordu. Sağ cenahtaki süvarilerimizin başında Hâlidü-bnü Velid bulunuyordu. Derken süvarilerimiz arkamıza doğru sarkmaya başladılar. Çok geçmeden süvarilerimiz dağıldılar. Bedevilerle tanıdığımız bir takım insanlar kaçtılar. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Yetişin Ey Muhacirler! Yetişin Ey Muhacirler.» diye nida etti. Sonra: «Yetişin Ey Ensâr! Yetişin Ey Ensâr!» dedi. Enes ki: Bizimkilerin hikâyesi budur. Biz: -Lebbeyk Ya Resûlallah!» dedik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-- «Allah-a yemin ederim ki müşriklerin yanına gelir gelmez Allah onları bozguna uğrattı.» Dedi. suretle (müşriklerin bıraktığı) bu malları ele geçirdik sonra Taife giderek onları 40 gün muhasara ettir. Bilâhara Mekke-ye dönerek orada konakladık. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzı kimselere yüzer deve ganimet vermeye başladı. hadîsin geri kalan kısmım Katâde Ebû-t - Teyyâh ve Hişâm b. Zeyd hadîsleri gibi rivâyet etti. Enes-in buradaki rivâyetlerini Buhârî «Kitâbu Fardı-l - Hums» «Kitâbü-l - Menâkib» «Kitâbu Menâkıbn - Ensâr» ve «Kitâbül Megazî»-de ve daha başka yerlerde tahrîc etmiştir. yahut «Esera»: Müştereki tercih etmek mânâsına gelir. Kelimenin meşhur olan kıraati «Esera»-dır. şerîfde bu kelimeden murâd «Yakında haksız yere başkalarını size tercih edecek hükümdarlar gelecek.» demektir. «Küçük ve yuvarlak çadır.» demektir. Araplar ekseriyetle böyle deriden yapma çadırlarda yaşarlardı. Rahl-in cem-idir. Bahl: Ev yahut yük mânâsına gelir. İki dağ arasındaki geçit yahut sarp dağ yolu demektir. «Ev hayvanları» mânâsına gelirse de ekseriyetle deveye ıtlak olunur. Cem-i: En-âm gelir. nin beyânına göre Araplar harpte düşmanın önünde sebat edebilmek için kadınlarını çocuklarını ve bütün hayvanlarını cenk meydanına götürürlermiş. Talîk-in cem-idir. Talik: Serbest bırakılan salınıveren; demektir. şerif de bu kelimeden murâd: Mekke- nin fethinde Müslüman olanlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlara minnet ve ihsan buyurduğu için kendilerine bu isim verilmiştir. birinde Huneyn gazasında Müslümanların 10.000 kişi diğerinde 6.000 kişi oldukları bildiriliyor. îyâz 6.000 rivâyetini doğru bulmamış: «Bu rakkamı Enes-den nakleden râvinin vehmidir. Doğrusu: îlk rivâyette vârid olduğu gibi 10.000 kişidir. Bunlarla beraber Mekke Müslümanları da vardır. «Megazî» kitaplarında meşhur olan rivâyete göre: O gün Müslümanların adedi 12.000 idi. Bunların 10.000-i Mekke-nin fethinde hazır bulunmuş; 2.000-i Mekke- lilerle. onlara katılanlardan müteşekkildi.» demiştir. Yolun sağ tarafını tutan süvari bölüğü demektir. Süvârî bölükleri sağ ve sol cenah nâmları ile iki kısım olur. kelimesi Müslim-in «Sahîh»-inde «Uhmiye» «Ammiye» şekillerinde rivâyet olunmuştur. Iyâz-ın beyânına göre «îmmiyye» şiddet diye tefsir olunmuştur. «Ummiye» de ayni mânâya gelir. Amıcam demektir. Iyâz diyor ki: «Bu taktirde benae bu kelimenin mânâsı: Cemâatini; Yani: Benim cemâatimin rivâyet ettikleri hadîs budur demektir. Hadîse yakışan mânâ da budur.» mezkûr kelimenin «ammiyye» şeklinde okunduğunu da söylemiş ve onu amıcalarım mânâsına almıştır. Bu taktirde cümlenin mânâsı: «İşte benim amıcalarımın faziletini bildiren hadis budur» yahut «amıcalarımın bana rivâyet ettikleri hadîs budur.» demek olur. Her hâlde Hazret-i Enes hadîsin ilk kısmını müşâha-desine istinaden rivâyet etmiş; Ordu dağıldığı için burasını zaptede-memiş onu da gören amıcalarından yahut cemâatdan dinlemiştir. Önün için de bu cümleden sonra yine müşâhedâtına dönerek: «Biz: Lebbeyk ya Resûlallah! dedik.» şeklinde sözüne devam etmiştir. nin beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in. kendilerine yüz-er deve ganimet verdiği kimseler Müellefe-i kulûb- dan Ebû Süfyân Sahr b. Harb oğlu Muâviye Hâkîm Hizam Haris b. Haris Haris b. Hişâm Sehl b. Amr Huveytıb b. Abdil-uzzâ Ala- b. Harise Uyeynetü-bnü Hisn Safvân b. Ümeyye Akra- b. Hâbis ve Mâlik b. Avf (radıyallahü anhüm) hazerâtıdır. kimselere yüz deveden daha az ihsânde bulunmuştur ki Kureyş-den Mahrametü-bnü Nevfel Umeyr b. Vehb ve Hişâm b. Amr hazerâtı bunlar meyânındadır. İshâk: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in bunlara kaç-ar deve verdiği hatırımda değildir.» demiştir. «Müellefe-i kulûb» ünvânı verilen bu zevat arapların eşrafından idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların bâzılarına ezasından korunmak için bâzılarına Müslümanlığı kabul eder de onun vasıtasıyla tabileri de Müslüman olur ümidiyle bir takımlarına da kalbleri İslâm-a yatışsın diye fazla ganimet vermiştir. kavmin kız kardeşi oğlu o kavmindendir.» rivâyetini Tirmizî «Menâkib» Nesâî «Zekât» bahsinde tahrîc etmişlerdir. rivâyette zikri geçen kız kardeş oğlundan murâd: Nu-man b. Mu-karrin- dir. Nitekim İmâm Ahmed b. Hanbel-in Şu-be tarikiyle tahrîc ettiği Enes hadisinde sarahaten zikredilmiştir. dayı ile Zevu-l - Erham-ın mirasçı olacağına bu rivâyetle istidlal etmişlerdir. Bittabi bunların mirasçı olabilmeleri için mirasçılar arasında «asabe» denilen sınıf ile ne miktar miras alacakları muayyen olan kimseler bulunmaması şarttır. Ahmed b. Hanbel-in mezhebi de budur. Bu rivâyeti dayı ile Zevu-l-Erhâm-a miras yoktur diyen İmâm Mâlik ile Şafiî’ nin aleyhine delildir. bu bâbda daha başka hadîslerle de istidlal etmişlerdir. Mekke-i Mükerreme hicretin 8. yılı Ramazan- ında fethedilmiştir. Ayni yılın Şevval- inde de Huneyn gazası vukûbulmuştur. Bâbımız rivâyetleri her iki gazaya da temas etmekte ve daha ziyâde bu gazalarda elde edilen ganimetlerin taksimini bildirmektedir. Ancak Mekke- nin fethi tam bir muvaffakiyetle sona erdiği hâlde Huneyn gazasında Müslümanların ilk hamlede müthiş bir bozguna uğradıkları göze çarpmaktadır. Bunun sebebi elbette merakı muciptir. ulemâsı bu hususta bir çok sebepler ileri sürmüşlerdir. Ezcümle: