2503-)
Bize Muhammedü-bnü-l-Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Abdülvahhâb rivâyet etti. ki): Yahya b. Said-i şöyle dreken dinledim: Bana Muhammed b. İbrahim Ebû Seleme ile Ata’ b. Yesâr-dan naklen haber verdi ki bu iki zât Ebû Saıd-i Hudrî-ye gelerek Harüriler hakkında suâl sormuşlar: «Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların lâfını ederken işittin mi?» demişler. Ebû Saîd: «Ben Harûrilerin kim olduklarını bilmiyorum. Lâkin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-iî Bu ümmetin İçinde —bu ümmetten dememiş— öyle bir kavim türeyecek ki onların namazlarına bakarak siz kendi namazınızı küçümseyeceksiniz. Kur-ân-ı okuyacaklar fakat boğazlarını —yahut gırtlaklarını— geçmiyecek. Dinden ok-un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar. (Hani) avcı ok-una ok-un demirine giriş yerine bakar da acaba ok-a kandan bir şey yapıştı mı? diye nasıl şüphe eder buyururken işittim.» demiş. hadîsi Buhârİ «Kitâbü-l-Enbiyâ» «Kitâbu-t-Tefsir» «Kitâbu-t - Tevhîd» ve «Kitâbü-l - Megazî»-de; Ebû Dâvûd “Kitâbü-s-Sü«ıne»-de: Nesâî «Kitâbu-z-Zekât-tle «Kitâbu’t-Tefsîr» de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)-in kendilerine Yemen- den gelen altını taksim ettiği dört zâttan «Zeydü-l - Hayr» bâzı rivâyetlerde «Zeydü-l - Hay!» şeklinde zaptedilmiştir. Bunların ikisi de doğrudur. Câhiliyet devrinde Hazret-i Zeyd-e «Zeydü-l-Hayl» denirmiş Müslüman olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine -Zeydü-l - Hayr» unvanını vermiş. Çünkü araplar içersinde ondan çok at-ı olan yokmuş. Hazret-i Zeyd şâir hatîb ve cesur bir zât olup cömertliği ile de meşhûrmuş. Ulâse dahi kavminin eşrafından halim selim ve akıllı bir zât imiş. Ancak cömertlikle meşhur değilmiş. rivâyetlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu taksimine Kureyş-in canı sıkıldığı bildirilmişse de» Buhârî-nin rivâyetinde Kureyşliler-le birlikte Ensâr’ın da gücendikleri kaydolunmaktadır. (sallallahü aleyhi ve sellem)-e gelen şahsın Zül-huveysira olduğunu bundan evvelki rivâyetlerde görmüştük. İsminin Nafis yahut Harkûs b. Züheyr olduğu söylenir. sonraki rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Karo bir adam...» diye bahsettiği şahıs budur. Kendisi Habeşliyimiş. (sallallahü aleyhi ve sellem)-e nezaketsizlik gösteren bu adamı öldürmek isleyen zâtın Hâlidü-bnu Velid olduğu Müslim ile Buhârî-de şekk ile ifâde edilmişse de diğer sahih rivâyetlerde kafi olarak Hazret-i Halid olduğu bildirilmiştir. Hattâ bir rivâyette Hazret-i Ömer-in diğer rivâyette Ömer (radıyallahü anh) ile Hazret-i Hâlid-in onu vurmak istedikleri bildirilmiştir. hususta az yukarıda söz geçmişti. rivâyetlerde dinden ok-un avı delip geçtiği gibi çıkacakları bildirilen kavimden murâd: Hâriciler-in İslâm hükümdarına itaat etmemeleridir. Filhakika Hâricîler Hazret-i Ali- ye karşı çıkmışlar Hazret-i Ali- nin gönderdiği elçiyi öldürmüşlerdi. Ali (radıyallahü anh) öldürdükleri zâtın diyetini istemek üzere kendilerine adam göndermiş fakat Hâriciler: «Diyetini nasıl verebiliriz? Onu biz hep birden öldürdük.» diyerek diyet vermekten imtina etmişler. Bunun üzerine Hazret-i Ali onlarla mukaatele ederek ekserisini imlıa etmiştir. Hâriciler-in 5.000 kişi olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi 10.000 kişi olduklarını ileri sürenler de vardır. (sallallahü aleyhi ve sellem)-in müellefe-i kulüb-a taksim ettiği malın nereden geldiği ihtilaflıdır. Bazıları ganimetin beşte birinin beşte biri olduğunu iddia etmiş fakat bu kavil kabul edilmemiştir. takımları doğrudan doğruya ganimetten verildiğini çünkü ganimetin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e mahsûs olduğunu söylemiş ancak bu kavil de reddedilmiştir. Çünkü ganimetin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e mahsûs olduğunu bildiren âyet neshedilmiştir. Ubeyde-ye göre gazilere dağıtılan mallar: Ganimetin beşte birinden idi. Müslümanların hükümdarı ganimetin beşte birini icâbında Müslümanların yararına olmak şartıyla dilediği kimselere verebilir. Yalnız bu hükme varabilmek için Yemen’ den gönderilen altının Huneyn ve Hayber ganimetlerinden olmadığım hatırlamak gerekir. Çünkü oralardan alınan ganimetlerin hepsi daha o zaman taksim edilmiş bitmişti. den murâd: Hâriciler- dir. denilen mevkîye yerleştikleri için kendilerine bu isim verilmiştir. Irâk-da Kûfe-ye yakın bir köydür. Hâriciler Ehl-i adalet Müslümanlarla harbetmeye bu köyde karar vermişlerdir. bir rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hâriciler için: onlara yetişmiş olsam kendilerini Âd kavminin tepelendiği gibi..» Diğer rivâyette: Semûd kavminin tepelendiği gibi tepelerdim.» buyurmuştur. Bundan murâd: Onlardan hiç bir kimse bırakmamak şartıyla cinslerini söndürmektir. Çünkü Ad ve Semûd kavimlerinin tepelenmesi böyle olmuştur. şerif Haricîler- le muharebeye teşviki ve onlarla cenk eden Hazret-i Alî- nin faziletini tezammün etmektedir. hadîsinin Kuteybe rivâyetinde «Dördüncüsü yâ Alkametü-bnü Ulâse yahut Âmiru-bnü Tufeyi » denilmişse de ulemâ burada zikredilen Âmir lâfzının açık bir hatâ olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Âmir bu hadiseden senelerce evvel vefat etmiştir. Doğrusu şüphe ile değil cezm sîgasıyla «Dördüncüsü Alkametü-bnü Ulâse» dir. (sallallahü aleyhi ve sellem) ne İnsanların kalplerini açmaya me-mûrum ne de karınlarını yarmaya!» cümlesiyle «Biz zahire göre hükmederiz bâtını ancak Allah bilir.» kaaidesine işaret etmiştir.