3838-)
Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Aliy Zâide-den o da Abdülmelik b. Umeyr-den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etti. O demiş; dememiştir. hadîsi Buhârî «Nikâh» «Muharibin» ve «Tevhîd» bahislerinde tahrîc etmiştir. b. Ubâde (radıyallahü anh) Hazrec kabilesinin reîsi idi. Mârüdî ve diğer ulemânın beyanlarına göre Hazret-i Sa-d’ın kâhiren Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e i-tirâz gibi görünen sözleri hakîkatta i-tirâz ve muhalefet değil âdeti ifâde ve ihbardır. Karısını yabancı bir erkekle münasebet halinde gören kimseyi birden gazab ve hiddet kaplar; ve onu derhal öldürür. Bu hususta Allah âsî olup olmayacağını düşünmez. İşte Sa-d (radıyallahü anh) bu hâli anlatmak istemiştir. Enbârî ve diğer bâzılarına göre şeref ve fazilette kavminden üstün olan kimsedir. Bu kelime halım selîm güzel huylu ve reîs mânâlarına da gelir. Gayretli demektir. Gayret: Esasen menetmek mânâsına gelir. Karısını başkasına bakmak konuşmak ve emsali alâkalardan men- eden erkeğe Araplar gayur derler. Türkçemizde buna kıskançlık denir; burada ondan murâd: Hamiyyet ve izzet-i nefistir. Gayret bir kemal sıfatıdır. Onun için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Sa-d-in gayur olduğunu kendisinin Sa-d-dan daha gayur Allah-ın ondan da gayur olduğunu haber vermiş; müteâkıb rivâyette bu ifâdeden sonra: «Gayretinden dolayıdır ki Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram kılmıştır.» buyurarak gayretullahdan murâd ne olduğunu tefsir ve îzâh etmiştir. Yalnız insan gayretinde insan hâlinin değişmesi ve ıztırâb gibi şeyler vardır. Bunlar Teâlâ Hazretleri hakkında müstehîl yani imkânsızdır. Iyâz; gayreti şöyle îzâh etmiştir: «Gayret ihtisas ifade eden bir şeyde ortak bulunmak sebebiyle kalbin değişmesinden ve gazabın heyecana gelmesinden alınmadır. Bu en ziyâde karı koca arasında olur. murâd: Kavli fi-lî bütün çirkin hasletlerdir. Mücâhid-e göre aşikâr kötülük annelerle evlenmektir. Câhiliyyet devrinde anne ile evlenmek âdetti. Gizli kötülük de zinadır. Sa-d-m: «Ters tarafını çevirmeden kılıçla vururum.» sözü: «keskin tarafı ile vurur da-öldürürüm» manasınadır. buradaki rivâyetinde Allahü teâlâ hakkında «Şahıs» kelimesi kullanılmış ve: daha gayur hiç bir şahıs yoktur.» buyurulmuştur. İbn Mes-ûd (radıyallahü anh) rivâyetinde bunun yerine «Ebad» yani hiç bir münferid şey denilerek şahıstan muradın «tek bir şey» demek olduğu beyân edilmiştir. Bir rivâyette: daha gayur hîç bir şey yoktur.» denilmiştir. buradaki (şahıs) kelimesi üzerinde bir hayli söz etmişlerdir. Kur tubî: «Şahıs kelimesi lügatte esâs itibariyle insan eti ve cismi mânâsına vaz- edilmiş; ama görünen her şey hakkında kullanılmıştır. şey görünürse onun hakkında: derler. Bu mânâ Allah hakkında muhaldir.» diyor. Dâvûdî bu kelimenin Pey-gamlıer (sallallahü aleyhi ve sellem)’e muttasıl olarak rivâyet edilmediğini: ümmetin bu gibi hadîsleri kabul ile telâkki etmediğini amel için zaruret olmayan hükümlerde böyle şeylerden sakınılması gerektiğini söylemiş; Hattâbî sözü daha da uzatarak şu beyanda bulunmuştur: sıfatları hakkında (şahıs) kelimesini kullanmak caiz değildir. Çünkü şahıs ancak mürekkeb cisimden meydana gelir. Bu kelime sahih olmayıp râvi tarafından yapılan bir tashîf olsa gerektir. Birçok râviler hadîsi mânâ itibariyle rivâyet ederler. Râvilerin hepsi fakîh değildir. Bâzı râvilerin sözlerinde boş ve saçma şeyler vardır. Tabiînin büyüklerinden biri: Rabbimiz ne güzel kişidir; ona itaat edersek bize karşı gelmez; demiştir. Halbuki (kişi) lâfzı ancak insanlar hakkında kullanılır. Bu zât sözü gelişi güzel salıvermiştir. Şahıs tâbiri dahi bu kabilden olacaktır. Fesadçılar bu kelimeyi birkaç vecihden dile dolamışlardır. Evvelâ: Lâfız ancak işitmekle sabit olur; derler. Sonra: Bu lâfzın kabul edilmediğine icmâ ı ümmet bulunduğunu ileri sürerler. Bir de: Bu kelimenin mânâsı: Mürekkeb cisim olmayı icâb eder; binâenaleyh Allah hakkında kullanılamaz; Cehmiye taifesi Allah-ın cisim olduğuna kail bulundukları halde onlar bile Allah hakkında (şahıs) kelimesinin kullanılamayacağını söylemişlerdir. Bu da arzettiğimiz vecihle icmâın bu kelimeyi Allah-ın sıfatı hakkında kabul etmediğini gösterir; derler.» hadîsteki (şahıs) kelimesi hiç bir şey mânâsına istiaredir. Bazıları bu cümlenin: «Hiç bir şahsın Allah-dan daha gayur olması doğru değildir. Bu tasavvur bile olunamaz.» mânâsına geldiğini söylemiş: «Şu hâlde insan Allah-ın kullarına yaptığı muameleden edeb örneği almalıdır. Allah kullarına hak ettikleri cezayı hemen vermemiş; onları cezalandır-mazdan evvel defalarca inzâr etmiş; azabı ile korkutmuş; kendilerine mühlet vermiştir. Kula yaraşan da hakkı yokken vurup öldürme gibi şeylere atılmamaktır...» demişlerdir. Allah-a olduğundan fazla hiç bir kimseye makbul olamaz!» cümlesindeki özürden murâd: Nevevî-ye göre i-zâr yani ceza vermeden evvel inzâr ve tehdidde bulunmaktır. Teâlâ Hazretleri Peygamberleri bunun için göndermiştir. Kur-ân-ı Kerîm-de: «Peygamber göndermedikçe (kimseyi) azâb edecek değiliz!» buyuruîmuştur. buradaki özürden hüccet kasdedildiğini söylemiş; «Tevdîh» sahibi ise: «Özür: tevbe ve tevbeyi kabuldür.» demiştir. Nevevî-nin beyânına göre: dolayıdır ki Allah cenneti va-d etmiştir.» cümlesinin mânâsı: Allah cenneti va-dederek kullarını onu kazanmağa teşvik buyurun-ca kulların cenneti istemeleri Allah-a hamdü senaları artmıştır; demektir. Battal: «Allah-ın kullarından ibâdet lâyık olmadığı sıfatlardan tenzih ve hamdü senada bulunmak suretiyle kendisini med-hetmelerini dilemesi bu tâatler mukabilinde onları mükâfatlandırmak içindir.» demiştir.