4181-)
Bize Abdühnelik b. Şüayb b. Leys b. Sa-d rivâyet etti.-Dedi ki): Bana babam dedemden rivâyet etti. ki): Bana Hâlid b. Yezîd rivâyet etti. ki): Bana Saîd b. Ebî Hilâl Avn b. Abdillah-dan o da Âmir Eş-Şa-bî-den naklen rivâyette bulundu ki Şa-bî- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-in sahabisi Nu-mân b. Beşîr b. Sa-d-ı Hıms-da halka hutbe îrâd ettiği sırada şunları söylerken işitmiş: Ben Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem): aşikâr haram da aşikârdır. .» buyururken işittim... Müteakiben Zekeriyya-nın Şa-bî-den rivâyet ettiği hadîs gibi tâ «İçine düşmesi yakıncacıktır...» cümlesine kadar rivâyette bulunmuştur. hadîsi Buhârî «îmân» ve «Büyü-» bahislerinde; Ebû Dâvûd Tirmizî ve Nesâî «Büyu-»da; İbn Mâce «Fiten» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. kelimelerin îzâhı: Müştebihât şüpheli şeyler demektir. Bu kelime beş şekilde rivâyet olunmuştur: Müştebihât müteşebbihât müşebbehât müşebbihât ve müşbihât. Bunlardan birinci ile ikincinin mânâları müşkilât demektir. Zira birbirine zıd olan iki tarafa da benzer mânâsmadırlar. Yalnız ikinci rivâyette tekellüf vardır. Üçüncü rivâyetin mânâsı hükmü yakînen bilinmeyen şeylere benzeyen demektir. Dördüncü ve beşinci rivâyetler: Kendini helâle benzeten mânâsına gelirler. Ebû-l-Abbâs-ın beyânına göre insanın medih ve zemm yeri demektir. Meselâ: Birisi birinin ırzından bahsetti denirse bunun mânâsı o kimseyi yükselten veya düşüren husûsatını söylemiş demektir. Bu sebeple de ya medholunur ya zemm. Korunan yer mânâsına gelen bir isimdir. bu hadîsin İslâm-da pek büyük bir mevkii olduğuna ittifak etmişlerdir. Bâzılarına göre İslâm-ın üç temel hadîsinden biridir. Diğer ikisi: «Ameller niyetlere göredir.» mânâsına gelen « hadîsiyle: işine girmeyen şeylere karışmaması iyi müslüman olduğundandır.» mânâsına gelen hadîs-i şerifidir. Dâvûd-a göre İslâmiyet dört temel hadîs etrafında devreder. Bunların üçü saydıklarımız; dördüncüsü de: biriniz kendisi için sevdiğini dîn kardeşi işin de sevmedikçe (tam) îmân etmiş sayılamaz.» mealindeki hadîs-i şerifidir. beyanına göre bu hadîsin yüksek mertebede olmasına sebep ; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bunda yiyecek içecek giyecek gibi şeylere nikâh ve sâireye tenbîh buyurmuş olması ve bunların helâlden olmasına dikkati çekmesi; helâlin nasıl bilineceğine irşâd buyurması; şüpheli şeyleri terk etmeye teşvik etmesidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları korunan bir yeri misal alarak izah etmiş; sonra dikkati gereken en mühim noktaya temas ile bunun kalb olduğunu bildirmiştir. (468-543); «Bütün hükümleri yalnız bu hadîsten çıkarmak mümkündür.» demiş; bu sözü îzâh eden Kurtubi de: «Çünkü bu hadîs helâl haram ve sair hükümlere; bütün amellerin kalbe bağlı olduğuna tafsüâtiyle şâmildir; işte bu cihetle bütün ahkâmın ona ircaî mümkün olur.» şeklinde mütalâada bulunmuştur. aşikârdır...» cümlesinden nıurâd: deliline bakarak helâlin hükmü beyan- edilmiştir demektir. Haram meselesi de öyledir; yalnız bu iki nev-in delilleri arasında kalmış bir takım şüpheli şeyler vardır ki bun lar hakkında hangi tarafın delili tercih edileceğini kestirmek güçtür; bunu ulemanın pek azı yapabilmiştir. «631-676» bu cümleyi şöyle îzâh ediyor: «Eşya helâl haram ve şüpheli şeyler olmak üzere üç kısımdır. Helâlin hükmü mpv-dandadır; gizli bir tarafı yoktur; ekmek ve meyve yemek konuşmak yürümek ve saire bu kabildendir. Haramın hükmü de açıktır; içki içmek kan dökmek zina etmek yalan söylemek ve saire gibi. şeylere gelince: Bunlardan murâd: Helâl veya haram olduğu açık açık belli olmayan şeylerdir. Bundan dolayıdır ki bunların hükmünü çok kimseler bilmez. Fakat ulemâ yâ nasla ya kıyâs ve istishâb gibi bir delille bunları bilirler. Bir şey helâl ile haram arasında tereddütte kalır da hakkında nass veya icmâ- bulunmazsa o mesele hakkında müctehid ictihad eder; ve onu şer-î bir delille helâl ve haramdan birine katar. Bundan sonra o şey helâl veya haram hükmünü alır. Bâzan meselenin delili de ictihaddan hâlî kalmaz; bu takdirde vera- ve takva o şeyi yapmamayı gerektirir. mesele hakkında müctehid hiç bir karara varamazsa ne hüküm verilir? Iyâz’ın usûlü fıkıh ulemâsından naklettiğine göre bu hususta üç mezhep vardır. Bunlardan birinci mezhebe göre o meseleye helâl; ikinciye göre haram hükmü verilir. Üçüncüye göre tevakkuf olunur; yani hiç bir hüküm verilemeyip durulur...» şârihi Aynî bu ihtilâfın meşhur ilmî kelâm meselesine yani şeriat gelmezden önce eşyanın hükmü meselesine ait olduğunu söylüyor. Bu hususta dört mezhep vardır: