Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in İslama Davet Îçin Hirakle Yazdığı Mektub Bâbı

Oluşturulma tarihi: 5.02.2025 19:31    Güncellendi: 5.02.2025 19:31
4708-) Bize bu hadîsi Hasen El-Hulvânî ile Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya-kûb —ki İbn İbrahim b. Sa-d-dır— rivâyet etti. ki): Bize babam Sâlih-den o da İbn Şihâb-dan bu isnâdla rivâyet etti. Kayser-in başından Acem ordularını defettikten sonra Allah-ın lütfuna şükür İçin Hıms-dan Beyt-i Makdis-e gitti-» Yine bu hadîste: kulu ve Resûlü Muhammed-den» dedi. (Erîsiyyîn yerine) «yerîsiyyîn» tâbirini kullandı. (Dîâyeti-l-islâm yerine) «dâiyeti-l-islâm» dedi. hadîsi Buhârî «Bed-ü’l-Halk Cihâd Tefsir Şehâdât Cizye Edeb îmân İlim Ahkâm Megâzî Haber-i vâhid» ve «İstizan» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Edeb» bahsinde; Tirmizî «İstîzân»-da; Nesâî «Tefsir»-de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. «Sünen» sahiplerinden onu tahrîc etmeyen yalnız İbn Mâce olmuştur. Ebû Süfyân’ın bahsettiği müddetten maksat: Hudeybiye anlaşmasıdır. Bu anlaşma hicretin altıncı yılı sonuna doğ- ru yapılmıştı. Ebû Süfyân (radıyallahü anh) o zaman henüz müslüman olmamıştı. Havran şehrinin adıdır. Şamla Hicaz arasında cenûbta Taberiyye gölü kıyılarına kadar uzanan toprağı mahsuldar bir yerdir. Bir rivâyette İmparator Hirakı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den gelen mektubu Kudüs-teki Beyt-i Makdis-de okumuştur. Mektubu alınca: «Bu adamın kavminden burada kimse var mı?« diye sorması akrabası onun iç ve dış ahvâlini herkesten iyi bileceği içindir. Bir de akrabadan olmayanlar bir kimsenin soyuna sülâlesine dil uzatabilirler; fakat akraba bunu yapmaz. Hazret-i Ebû Süfyân o zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in belli başlı düşmanlarından biri olduğu için onun hakkında yalan söyleyerek imparatorun gözünden düşürmek kin bağlatmak gibi şeyler düşünmüşse de yalanı derhal Mekke müşriklerine ulaştırılarak kendinin gözden düşmesine sebep olacağını bildiği için buna cesaret edememiştir. Bu hal yalanın İslâm-da olduğu gibi. câhiliyet devrinde de çirkin sayılırdığını gösterir. ki Hirakı Hazret-i Ebû Süfyân-a birçok suâller sormuş; aldığı cevaplar neticesinde: «Peygamberler de böyle idi» demiştir. Hattâ bu suâl ve cevapların sonunda âhir zaman Peygamberinin çıkacağını bildiğini de söylemiştir. Acaba bunları nereden bilmiştir? Ulemâ bunları geçmiş kitaplardan öğrendiğini veya aklî karinelerle bildiğini söylerler. Filhakika İncil-de Ahmed isminde bir âhir zaman Peygamberi geleceğinin bildirildiğini Kur-ân-ı Kerim haber vermektedir. Ancak hıristiyan paazları İslâm-a olan düşmanlıklarından dolayı bunu tahrif ederek gizlemişlerdir. Son devrin Osmanli ulemâsından Abdullâtîf Harpûtî merhum «Tenkîhu-l-Kelâm...» adlı eserinde bundan bahsetmiştir. huzurunda Hazret-i Ebû Süfyân-i öne arkadaşlarını onun arkasına oturtmaları —bazı ulemâya göre— şayet Ebû Süfyân yalan söyleyecekse sıkılmasın diyedir. Çünkü bir kimsenin yüzüne karşı yalan söylemek insana güç gelir. sualleri manidardır. İbn Battal diyor ki: Hirakl-in haberleri ve her haberi ayrı ayrı sorması eski kitaplardan almadır. Zîra bütün bu sordukları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in ellerindeki Tevrât-la İncî1-de yazılı evsâfıdır.» suâllerine hasebten başlamıştır. Soy sop şeref asalet demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in âsîl bir aileden geldiği cevabına karşı: «Peygamberler de böyledir; kavimlerinin asaletlilerinden gönderilirler!» demiştir. Bundaki hikmet: Asilzadenin bâtıla intisab etmekten uzak kalması ve insanların kendisine kolaylıkla inanmasına sebep olmasıdır. Peygamberlere evvelâ insanların zayıf tabaksının îmân etmesi ise eşrafın kendileri ayarında birinin öne geçmesini bir izzet-i nefis meselesi yaparak çekememelerin-den ileri gelir. Zayıf tabakanın böyle bir dâvası yoktur. Onun için hakka kolaylıkla inkıyâd ederler. dönen olup olmadığını sorması bir insanın hakikatim bilerek girdiği bir işten dönmeyeceği malûm olduğu içindir. Bâtıla saplanan ise bir müddet sonra hatasını anlayarak ondan vaz geçer. suâline gelince: Vefasızdan Peygamber olmayacağını Hirakl bilirdi. Zîrâ dünya menfaatleri peşinde koşan bir adam bu uğurda sözünden dönme aldatma gibi şeylere tevessül edebilir; fakat âhiret için çalışan asla bu gibi şeylere tenezzül etmez. suâl cevap faslı bitekten sonra Hirakl: «Eğer onun hakkında söylediklerin doğru ise o hakîkaten Peygamberdir. Onun çıkacağını biliyordum... Yanında olsam ayaklarını yıkardım!..» gibi îmânına delâlet eden sitayişkâr sözler söylemiştir. Hattâ Buhârî-deki rivâyetin sonunda Romalılar-a şöyle hitâb etmiştir: Romalılar! Felaha hakka ermeyi ve mülkünüzün elinizde kalmasını ister misiniz! O halde bu Peygambere tâbi- olun!..» Hadîsin devamı şöyledir: üzerine Romalılar vahşî eşekler gibi kapılara koştular; fakat onları kapalı buldular. Hirakl onların kaçışını görüp îmândan ümidini kesince: Bunları benim yanıma iade edin! dedi ve kendilerine şunu söyledi: Ben demin size söylediğim sözümü sizin dîniruze olan metanet ve gayretinizi denemek için söyledim; bunu da gördüm!..» Romalılar kendisine secde ettiler; ondan razı oldular. İşte Hirakl-in son hâli bu idi. «Acaba Hirakl hakîkaten îmân etmiş mi îdi?» bu suâlin cevabında mütereddit görünüyor. Bazıları son olarak: «Ben sizi denemek için Öyle söyledim.» demesine bakarak İslâm-ı kalben tasdik etmediğine kail olmuş fakat allâme Ayni buna i-tirazla:« Caiz ki bu sözü kaçtıklarını görünce kendisini öldüreceklerinden korktuğu için söylemiş; bununla onları iskât ve tatmin etmek istemiştir. Kalbindekine biz nereden vâkıf olalım; bu sözün kalbin tasdiki ile söylenip söylenmediğini nereden bilelim!» demiş; sonra şunları söylemiştir: «Lâkin diyor ki: Hirakl-in (Bilmiş olsam ona kavuşmak külfetini göze alırdım...) sözünde bir mazeret yoktur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in hak Nebî olduğunu bilmişti. Ancak tahtına kıyamadı; riyasete rağbet gösterdi. Ve bunları İslâm-a tercih etti. Bu cihet «Sahîh-i Buhârî»de sarahaten beyan edilmiş: Allahü teâlâ onun hidâyetini dilese idi kendisini Necâsî gibi muvaffak kılar; riyaset de elinden gitmezdi.) denilmiştir.» Ömer: «Kayser Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e îmân etmiş fakat patrikleri razı olmamıştır.» diyor. Kayser Roma imparatorlarına verilen unvandır. Nitekim Habeş imparatorlarına Necâşî Yemen kırallarına Tübba- Mısır kıratlarına Fir-avn denilirdi... îmân etmediğine bu hâdiseden sonra vuku- bulan Mûte harbi ile de istidlal ederler. İbn İshâk-ın beyânına göre bu harbe Hirakl yüz bin kişilik bir müşrik ordusu ile iştirak etmiştir. Bununla beraber yine de îmânını gizlemiş; bunları saltanatını korumak ve öldürülmekten korkmak gibi sebeplerle yapmış olması ihtimali üzerinde duranlar vardır. Ancak İmâm Ahmed-in «Müsned»inde şöyle bir hadîs vardır: «Hirakl Tebûk-ten Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-e: Ben müslümanım diye mektup yazdı. Fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): söylemiş: Bilâkis o hıristîyanlığında dâimdir! Buyurdu.» Battal: «Bizce Hirakl-in alenen müslüman oluşu sahih değildir. Bizim bildiğimiz onun saltanatını kelime-i hakkı alenen söylemeye tercih etmesidir. Büz alenen söylemedikçe bir kimsenin müslüman olduğuna kanaat getirenleyiz. Hirakl mükreh ve muztar değildi ki ma-zûr olsun! Onun işi Allah-a kalmıştır.» diyor. kelimesi hadîsin ikinci rivâyetinde «yerîsiyyîn» şeklinde okunmuştur. Bu kelime «Ensin» ve «ırrîsîn» şekillerinde de. okunmuştur. En meşhur kıraeti «erişi yyîn»-dir. Mânâsında dahi ihtilâf olunmuştur. En meşhur kavle göre erîsiyyîn: Irgat ve çiftçilerdir. Cümlesinin mânâsı: «Sana tâbi- olan halkın vebali de senin üzerine olur.» demektir. Bunlarla bütün teb-a halkı kasdedilmiştir. Zira bu sınıf hem ekseriyeti teşkil etmekte hem de kolaylıkla ram olmaktadırlar. Binâenaleyh Hirakl müslüman olursa onlar da İslâmiyeti kabul eder; olmazsa onlar da kabul etmezlerdi. «Bunlardan murâd: Yahûdilerle hıristiyanlardır.» demiş; bir takımları da insanları kötü yollara sevkeden kırallar olduğunu söylemişlerdir. da-vet demektir. Bundan maksat kelime-i tevhîddir. «İbn Ebî Kebşe»-den murâd Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-dir. Vaktiyle Huzâa kabilesinden İbn Ebî Kebşe bu hususta ona tâbi- olmamış. İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nâmında biri Şi-râ denilen yıldıza tapmış fakat Araplardan biç bin müşriklerin dînine uymamak hususunda bu adama benzetilerek kendisine burada İbn Ebî Kebşe denilmiştir. Ebû-l- Hasen Cürcânî-ye göre bu teşbih Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e düşmanlık için yapılmıştır. Bazıları: «Bundan murâdlari Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): değil mücerred teşbihtir.» demişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in anne tarafından dedesine Ebû Kebşe denildiğini söyleyenler olduğu gibi süt babasına Ebû Kebşe denildiğini ileri sürenler ve daha başka İbn Kebşe-lerden bahsedenler de olmuştur. Asfar: Romalılar-dır. Bunların menşeleri hakkında da muhtelif kaviller ileri sürülmüştür. Ebû İshâk-a göre İshâk (radıyallahü anh)’ın neslinden Asfar b. Rûm-un sülâlesidir ki Kâdî Iyâz da bu kavli muvafık bulmuştur.

Kaynak: Sahîh-i Müslim Cihâd Ve Siyer
Konu: Peygamber Sallallahü Aleyhi Ve Sellem’in İslama Davet Îçin Hirakle Yazdığı Mektub Bâbı