4740-)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme Velîd b. Cümey-den rivâyet etti. ki): Bize Ebû-t-Tufeyl rivâyet etti. ki): Bize Huzeyfetü-bnü’l-Yemân rivâyet etti. ki): Bedir-de bulunmamdan beni meneden bir şey yoktu. Şu kadar var ki ben babam Huseyl ile beraber (yola) çıktım da bizi Kureyş kâfirleri yakaladılar. Siz muhakkak Muhammed-in yanına gitmek istiyorsunuz! dediler. Biz onun yanına gitmek istemiyoruz; biz ancak Medine-ye gitmek istiyoruz! dedik. Bunun üzerine bizden mutlaka Medine-ye gideceğimize onunla birlikte harb etmiyeceğimize Allah-a ahdü misâk aldılar. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek bu haberi kendisine ilettik de: gidin! Biz onlara verdiğimiz sözü tutar; onlara galebe için Allah-tan yardım dileriz!» buyurdular. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Huzeyfe ile babasına sözlerinde durmalarını emir buyurması ashabının verdikleri sözde durmadıkları şüyu- bulmasın diyedir. Yoksa cihadı terk etmek için verilen bir sözü tutmak vâcib değildir. şerif harbte yalan söylemenin caiz olduğuna delildir. Bir hadîste sarahaten bildirildiğine göre harbte dargınları barıştırmada yalan söylemek caiz olduğu gibi kocanın karısına yalan söylemesi de caizdir. Ulemâ küffârın elinden kaçmayacağına söz veren esir hakkında ihtilâf etmişlerdir. Hanefîlerle İmâm Şâfii-ye göre böyle bir sözü tutmak lâzım değildir. Esir kaçmaya imkân bulursa kaçar. İmâm Mâlik sözünde durarak kaçmaması lâzım geldiğine kail olmuştur. için küffar zorla yemin ettirîrlerse bu yemin bütün ulemâya göre geçersizdir.