5380-)
Bu hadîsi bana Ebû Bekr b. Nâfi- dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdurrahman rivâyet etti. ki): Bize Süfyân Ameş-den bu is-nadla rivâyette bulundu ve cariyenin gelişini bedevinin gelişinden Önce zikretti. ile bedevinin arkadan koğuluyorlarmış gibi koşarak gelmeleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) başlamadan ve besmele çekmeden yemeğe yetişmek içindir. Onları koşturan şeytandır. Ve maksadına ancak bu suretle erişecektir. Aksi takdirde o yemekten yemesine imkân yoktur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu görünce hem cariyenin hem şeytanın ellerinden tutarak kendilerine mâni olmuştur. eli cariyenin eliyle birlikte benim elimdedir.» cümlesindeki eli»-nden murad şeytanın elidir. Bazı rivâyetlerde ve bedevinin elleriyle birlikte onun eli benim elimdedir.» Kâdî Iyâz bu vechin daha doğru olduğunu rivâyet etmiştir. Maamafih burada olduğu gibi müfred sigasıyle dani mânâ doğrudur. Çünkü cariyenin eüni zikretmek bedevinin elini tutmamış olmayı iktiza etmez. Rivâyet ne şekilde olursa olsun mânâ birdir. O da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cariye ve bedevi ile birlikte şeytanın elini de tutmasıdır. yemeği helâl saymasından murad bâzılarına göre hakikaten helâl olacağını itikad etmesidir. Bir takımları bundan murad: «Yemeğin bereketini kaldırmaktır böyle bir yemeği yiyen doymaz» demişlerdir. Nevevî de şunları söylemiştir: «Helâl sayar cümlesinin mânâsı yemeğe imkân bulur demektir. Yani bir insanın besmelesiz başladığı yemeği şeytan yer. Fakat besmeleyle başlarsa veya sofradakilerden bazıları besmele çekerse o yemekten yiyemediği gibi henüz kimsenin yemediği yemekten de yiyemez. Sonra kelâm ve fıkıh ulemâsı ile muhaddislerin gelmiş geçmiş cumhûruna göre bu hadîs ile şeytanın yemek yediğine dâir vârid olan diğer hadîsler zahirî mânâlarına hamlediîmişlerdir. Yani şeytan hakikaten yemek yer. Çünkü bunu akıl imkânsız görmediği gibi şeriat da inkâr etmemiş; bilâkis ispat eylemiştir. kabulü ve itikad olunması vâcibdir.» birinci rivâyetinde evvelâ cariyenin sonra bedevinin geldiği ikinci rivâyetinde ise bunun aksine olarak evvelâ bedevinin sonra cariyenin geldiği bildiriliyor. Bu iki rivâyetin arası şöyle bulunur: İkinci rivâyette bedevinin evvel zikredilmesi sözdedir. Cariyenin gelişi bedevinin gelişi üzerine atıf harflerinden (vav) ile atfedilmiştir. Vav tertib icab etmez. Birinci rivâyette ise evvelâ cariyenin geldiği zikredilmiş; bedevinin gelişi onun üzerine atıf harflerinden (sümme) ile bağlanmıştır. Sümme tertib ifade eder. Binâenaleyh evvelâ cariyenin sonra bedevinin geldiği açıkça anlaşılır. İkinci rivâyeti de bu mânâya hamletmek icab eder.