5487-)
Bana Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki): Bize Salim b. Nuh El-Attâr Cüreyrî-den o da Ebû Osman-dan o da Abdurrahman b. Ebî Bekir-den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): bir takım misafirlerimiz geldi. Babam geceleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-le konuşuyordu hemen geldi ve: Ey Abdurrahman! Misafirlerine akşam yemeği ver dedi. Akşamlayınca- biz misafirleri ağırlamaya geldik fakat onlar kabul etmediler. Evimizin babası gelerek bizimle beraber yemedikçe olmaz dediler. Ben kendilerine: O hiddetli bir adındır. Eğer siz (dediğimi) yapmazsanız ondan bana ezâ isabet edeceğinden korkarım dedim. (Yine) kabul etmediler. Ebû Bekr geldiği vakit onlardan önce hiç bir şeye başlamadı: Ziyafetinizi bitirdiniz mi? diye sordu: Hayır! Vallahi bitirmedik dediler. Ben Abdurrahman-a emretmedim mi? dedi. Ben ondan (bir tarafa) çekildim. O: Ey Abdurrahman! dedi. Ben (yine) çekildim. Bunun üzerine: Ey alçak! Sana yemin ediyorum sesimi işitirsen mutlaka gel! dedi. Ben de geldim. Ve: Vallahi benim bir suçum yok! İşte misafirlerin! Onlara sor! Kendilerine yemeklerini getirdim ama onlar sen gelmedikçe yemekten çekindiler dedim. Bu sefer (onlara): Size ne oldu? Bizden yemeğinizi kabul etmiyor musun? diye sordu. Abdurrahman ki: Bunun üzerine Ebû Bekr: Vallahi bu gece ben bu yemekten tatmam dedi. Onlar da: Vallahi sen tatmadıkça biz de tatmayız dediler. Ben bu gece gibi kötü bir gece görmedim. Yazık size! Ne oluyorsunuz da bizden yemeğinizi kabul etmiyorsunuz? dedi. Sonra şunu söyledi: Birinciye gelince o (yani yemin) şeytandandır. Yemeğinize gelin! Arkacığından yemek getirildi. Ebû Bekr besmele çekerek yedi. Misafirler de yediler. Sabahlayınca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-in yanına gitti ve: Ya Resûlallah! Onlar yeminlerinde durdu. Ben yeminimi bozdum dedi. Ve (olanı) ona haber verdi. O da: sen onların en yemininde duranı ve en hayırlısısın!» buyurdular. «Keffâret (verip vermediği) benim kulağıma gelmedi» demiş. hadîsi Buhârî «Mevâkıtu-s-Salât» «Alamâtu-n-Nûbûvve» ve «Edeb» bahislerinde: Ebû Dâvud «Kitabu-l-Eyman ve-n-Nuzûz»-da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin ikinci rivâyeti birincideki İbhamlan oldukça tefsir etmiştir. Yerinde de görüldüğü veçhile Ashâb-ı Suffe Mescid-i Nebevi-nin sofasında yaşayan fakirlerdir. Bunlar muhtelif yerlerden gelerek mescidin arkasındaki sofaya sığınırlar orada yatıp kalkarlardı. Bâzan âdetleri azalır ba-zan yetmişe kadar çıkardı. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’den en çok hadîs rivâyet eden Hazret-i Ebû Hüreyre de onlar meyanında idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu rivâyetlerde Ashâb-ı Suffe-nin yemeğe davet edilmelerini teşvik etmektedir. Müslim-in birinci rivâyetinde: iki kişiye yetecek yemek varsa.. Ashâb-ı Suffe-den üç kişi götürsün...» buyurulmakta; Buhârî-nin rivâyetinde ise üç kişi yerine: Suffe-den üçüncü bir zât götürsün...» denilmektedir. Doğrusu da budur. Zaten Müslim-in rivâyetinde de hadîsin devamında: evinde dorf kişilik yiyecek varsa besinciyi altıncıyı götürsün.» bu vurulmaktadır ki bu da ondan evvel zikredilen üç kişiden üçüncü bir şahıs kastedildiğini te-kîd eyler. Maamafih Nevevî. Müslim rivâyetinin de bir vechi olduğunu bu rivâyetin: tamamlayan kimseyî götürsün » Yahut «Tam üç kişi götürsün.» birinci rivâyetinde Ebû Bekr-in üç kişi getirdiği iki defa tekrarlanmıştır. Bundan sonra Abdurrahman: «Şân şu ki: Annem babam ve ben...» diyerek bir cümle yapmıştır. Bu cümle mübteda haber cümlesidir. Yalnız haberi hazfedilmistir. Cümlenin tamamı şöyle takdir edilebilir. «Ben annem ve babam vardık.» karım da dedi mi?» diye şekkeden hadîsin râvisi Ebû Osman-dır. «Karım da» dediğini farzedersek Hazret-i Abdurrahman-ın cümlesi şöyle olur: «Ben annem babam ve karım mevcuttu. İki evin arsında bir hizmetçi vardı.» Demek oluyor ki. oğul-baba ikisinin evlerine müştereken bir hizmetçi bakıyormuş. Ebû Bekr-in hanımı Ümmü Rûman-dır. Süheylî adının Da-d olduğunu söyler. Bazılarına göre Zeynebdir. Bu kadın Benî Firâs kabîlesindendir. Ebû Bekr-in ona: «Ey Benî Firâs’ın kız kardeşi» diye hitab etmesi: «Ey Benî Firâs kabilesinden olan hanımım» manasınadır. Kadının Hazret-i Ebû Bekr-e: «Seni misafirlerinden alıkoyan nedir?» mi yoksa «Misafirinden alıkoyan nedir?» mi dediğinde râvi şekketmiştir. Misafirlerin yemek yememeleri Hazret-i Ebû Bekr’e acıdıkları içindir. Onsuz yerlerse tamamıyla aç kalacağından endişe etmişlerdir. Abdurrahman-ın oradan giderek gizlenmesi babasından korktuğu içindir. Nitekim babası vaziyeti görünce hiddetlenerek Abdurrahman orada olmadığı halde ona söylenmiştir. Bunun sebebi de misafirlere ikramda kusur ettiği zannına kapılmasıdır. Buradaki çekingenliğin misafirlerden geldiğini anlayınca onları te-dib için «Yeyin afiyet olmasın!» demiş ve yemekten yemeyeceğine yemin etmiştir. bunun beddua olmadığını vaktinde yemedikleri için yemeğin midelerine iyi gelmeyeceğini haber vermekten ibaret olduğunu söylemişlerdir. yemeğin eksüeceği yerde artmakta olduğunu görünce Ebû Bekir (radıyallahü anh) da yemiş; yeminini kasdederek: «O ancak şeytandandı.» demiştir. Hazret-i Ebû Bekr:in yeminini bozması daha faziletli olanı yapmak içindir. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadisinde: kimse bir şeye yemin eder de başkasını ondan daha hayırlı görürse o hayırlı gördüğünü yapsın. Yemininden dolayı da keffâret versin.» Ebû Bekr (radıyallahü anh)-in yemininden «Sizinle beraber yemem» yahut «Bu saatte» veya «Öfkeli iken yemem» mânâlarını kasdetmiş olması da mümkündür.
Kaynak: Sahîh-i Müslim İçkiler
Konu: Misafire İkram Ve Onu Tercih Etmenin Fazileti Bâbı