6515-)
Bize Muhammed b. Müsennâ El-Anezî rivâyet etti. ki): Bana İbn Ebî Âdiy rivâyet etti. ki): Bize İbn Avn Humeyd b. Hilâl-den o da Abdullah b- Sâmit-den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Zer: Ey kardeşim oğlu! Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)-în gönderilmesinden iki sene önce namaz kıldım dedi. Abdullah Dedi ki ; O halde nereye dönüyordun? diye sordum. Allah-ın beni döndürdüğü yere... dedi. râvi hadîsi Süleyman b. Muğıra-nın hadîsi gibi rivâyet etti. Bu hadîsde o şunu da söyledi: üzerine her ikisi kâhinlerden bir adama gittiler. Kardeşim Üneys ona galebe çalıncaya kadar kâhini methetmekte devam etti. Bunun üzerine onun develerini aldık ve kendi develerimize kattık.» şunu söyledi: « ki: Az sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek beyti tavaf etti. Ve makamın arkasında iki rekât namaz kıldı. Müteakiben yanına vardın Gerçekten onu İslâm-ın selâmiy-le selâmlayan ilk insan benim: Selâm sana ya Resûlallah! dedim. «Sana da selâm! Sen kimsin?» buyurdu.» onun hadîsinde: «Sen kaç zamandır buradasın? diye sordu. Ben: On beş gündür! cevabını verdim» cümlesi vardır. Bu hadîsde: «Ebû Bekr bu gecenin ziyafeti için bana bağışla dedi» cümlesi de vardır. Deve sürüsü demektir. Bazen koyun sürüsüne de ıtlak olunur. Münâfera: Karşılıklı öğünme ve muhakeme olunmaktır. İki kişiden her biri diğerinden üstün çıkmak için Öğünür; sonra üçüncü birini hakem tayin ederler. O hangisinin üstün olduğuna hüküm verirse bahsi o taraf kazanmış olur. Arablar bunu şiirde yaparlar kazanan tarafa verilmek üzere her iki taraf ortaya Ödüller koyarlardı. Kazanan şâir iki tarafın ödüllerini de alırdı. Hazret-i Üneys hatırı sayılır bir şâirmiş. Hakemlik için baş vurdukları kâhin de şâirmiş. Hazret-i Üneys-in kiminle şiir müsabakasına girdiği malûm değildir. Yalnız hadîsin ikinci rivâyetinden anlaşıldığına göre kâhini metheden şiirler söylemiş ve bahsi kazanmıştır. Hasını da kendisi gibi bir sürü deve ortaya koyduğu için bansi kazanan Üneys kendi sürüsüyle beraber onun develerini de alıp gelmiştir. Bundan sonra mallarının başında biraderini bırakarak bir işle Mekke-ye gitmiş orada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zuhurunu işitmiş. Mekke halkının onun hakkında şâir kâhin ve sâhir gibi sözler sarfettiklerini işittikten sonra kendisiyle görüşmüş ve bu söylenenlerin tamâmiyle yalan olduğunu anlamıştır. Demek oluyor ki -büyük bir şâir olan Üneys Kur-ân-ı Kerim-in şiir olmadığım kat-î bûrette ispat etmiştir. Dininden dönüp başka bir dine giren demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) putperestlikte Mekkeliler-e muvafakat letmediği için ona sâbii diyorlardı. taşlar gibi kıpkırmızı idim...» tâbirinden murad kana boyanmıştım demektir. Câhiliyyet devrinde Arablar taştan putlar dikerler on--lann karşısında kurban keserler; sıçrayan kanlardan putlar kıpkırmızı kesilirdi. Yediği dayaktan kanlar içinde kalan Ebû Zer (radıyallahü anh) hâlini bunlara benzeterek anlatmıştır. .- ile Naile: Birer puttur. İbn Necih-in rivâyetine göre vaktiyle îsaf nâmında bir adamla Naile adında bir kadın Şam-dan kalkarak hacca gitmişler. Tavaf esnasında erkek kadını öpmüş ve oracıkta ikisi de taş olmuşlar. İslâmiyet gelinceye kadar da birer put alarak Harem-i Şerif-de kalmışlar. Nihayet müslümanlar tarafından oradan atılmışlar. Hazret-i Ebû Zerr-in gördüğü kadınlar bunlara ibâdet ediyormuş. Bittabi İslâmiyet yeni zuhur ettiği için putlar henüz orada imişler. Hazret-i Ebû Zer-in kadınlara evvelâ: «Bunları birbirine nikahlayın!» diyerek onları tahkir etmiş. Sonra daha ağır konuşarak: «Odun gibi şey...» demiştir. Şey demektir. Bu kelime her şey hakkında kullanılabilirse de ekseriyetle fere ve zekerden (yani; erkekle kadının tenasül uzuvlarından) kinaye olur. Şu halde Hazret-i Ebû Zer-in sözü fercin içine sokulmuş odun gibi mânâsına gelir. Bununla o îsaf ve Nâile-ye sövmek istemiştir. Kadınlar bunu duyunca feryadı basınış: «Ah! Bizim adamlarımızdan biri burada olsaydı biz yapacağımızı bilirdik!» demek istemişlerdir. Velvele ve çığlaklar içerisinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e tesadüf edince kendilerine: öldü size?» diye sormuş. Onlar da ; «Ka-be ile Örtülerinin arasında sapık bir adam bize ağza alınmaz sözler söyledi.» diye dert yanmışlardır. «Ağzı dolduran söz»-den murad; ağza alınmaz söz daha çirkini bulunmayacak kadar kötü sözdür. şerif Hazret-i Ebû Zerr-in faziletine delildir. Onun aracılığı ile bütün kavmi müslüman olmuş sonra onlara bakarak Eşlem kabilesi de İslâm-a girmiştir. Buna pek ziyade memnun olan Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Gıfar ve Eşlem kabilelerine ayrı ayrı dua etmiş: Allah mağfiret buyursun! Esleme de Allah selâmet versin!» buyurmuştur.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Sahabe-nin Faziletleri
Konu: Ebû Zer Radıyallahu Anhın Faziletlerinden Bir Bab