6911-)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ya-kûb (yânı İbn Abdirrahman El-Kaâri) Ebû Hâzim-den o da Sehl b. Sa-d Es-Saıdîden naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kimse kendisi cehennemliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cennetliklerin amelîni işler. Ve gerçekten bir kimse kendisi cennetliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cehennemliklerin amelini İşler.» buyurdular. Enes rivâyetini Buhârî «KitâKu’l-Hayz» ve «Halku Benî-Âdem» bahislerinde; Hazret-i Ali rivâyetini «Kitâbu-l-Cenâiz» «Kitâbu-t-Tefsir» ve «Kitâbu-l-Edeb»-de; Ebû Dâvud ile İbn Mâce «Kitâbu-s-Sünne-de; Tirmizî «Kitâbu-l-Kader» ile «Kitâbu-t-Tefsir»-de; Nesâî «Kitâbu-t-Tefsir»-de; İmran b. Husayn rivâyetini Buhârî «Kitâbu-l-Kader»-de; Sehl b. Sa-d rivâyetini «Kitâbu-l-Cihad»-da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. murad menidir. Kurtubî-nin beyânına göre menî şehvet kuvvetiyle rahimin içerisine saçılarak düşer. Sonra Allah onu rahimin döl yatağına toplar. İşte kırk veya kırk beş gece rahimde karar kıldıktan sonra melek nutfenin üzerine girer cümlesinden murad budur. Ondan sonra nutfe kırk günde kan pıhtısı haline gelir. İhtimal bu inkılâb kırk gün zârfında kanın meniye yavaş yavaş karışması suretiyle tekâmül eder. Ve kırk günün sonunda kan pıhtısı meydana gelmiş olur. Bundan sonra o pıhtıdan yavaş yavaş et hâsıl olmaya başlar. Ve kan pıhtısı et parçası hâline gelir. Sonra bir melek gelerek artık cenin hâline gelmeye başlamış bu müstakbel insanın mukadderatım yazar. İlerde onun Saîd mi şakî mi olacağını tespit eder. Saîd iman saadetine eren bahtiyardır. Şakî ise onun zıddı yani kendisine iman nasib olmayan bedbaht demektir. Artık o kimse doğup büyüdükten sonra bu mukadderat dahilinde amel eder. Ana rahminde cennetlik olacağı tespit edildiyse hayatında cehennemliklerin amelini işlese bile sonunda yine imanını kurtarır. Cehennemlik olacağı tespit edildiyse hayatında cennetliklerin amelini işlese bile sonunda yine imandan mahrum gider. Fakat bu ezelî takdir ve tespit hâşâ Allahü teâlâ tarafından bir cebir ve istibdad değil kulun irade-i cüz-iyesi ile hak ettiği neticedir. Kul işte bu iradeye göre mükâfat ve mücazat görecektir. Allah-ın takdirinden murad; kul dünyaya geldikten ölünceye kadar ne gibi amellerde bulunacaksa ezelî ilmiyle onu bilerek meleklere tespit ettirmesidir. Ona zaman ve zemin mefhumlarının bir tesiri yoktur. EzeU ilmi olmuşu olacağı aynı seviyede ihata etmiştir. Kullar nazarında bilfiil yaşayarak bütün amelleri bilinen bir kimse için ne hüküm verilecekse Allahü teâlâ’nın ilmine nisbetle o kimse doğmadan müstakbelde işleyeceği bütün amelleri teferruatiyle görülmüş bilinmiş ve tespit edilmiştir. İşte kader budur. Binâenaleyh tekrar edelim ki kulun takdirden başka bir amelde bulunamaması bir cebir değil bir muayenenin tespitidir. Onun içindir ki meselâ; Ebû Cehil kıyâmet gününde: Yâ Rabbi! Sen benim cehennemlik olacağımı takdir buyurdun! Ben bu takdirin dışına çıkarak iman edemezdim. O halde beni niçin muaheze ediyorsun? Beni şakî yarattın şaki oldum. Müslümanı saîd yarattın saîd oldu. Benim bu işte ne kabahatim var? diyemez. Çünkü cevab hazırdır. Teâlâ Hazretleri ona: Ben seni cehennemlik olmaya mecbur etmedim. Dünyaya geldikten sonra işleyeceğin amelleri ezeli ilmimle bildiğim için onları tespit ettim. Benim takdirim bundan ibarettir. Yani; sen hakettin ben de istihkakını yazdım der. beyânına göre bu hadîsin muhtelif rivâyetlerinin arası şöyle bulunmuştur: Allahü teâlâ ana rahmine düşen bir çocuğun geçireceği tavır ve hallere nezâret için bir melek tevkil eder. O melek: Yâ Rabbi! Şimdi rahimdeki bir nutfedir; Yarabbi! Şimdi bir kan pıhtısıdır; şimdi bir et parçasıdır diyerek İrer tavır ve hâli zamanı geldikçe Allah-a arzeder Allahü teâlâ bütün bunları ezelî ilmiyle bildiği halde âdeti ilâhiyesi böyle cereyan etmiştir. Meni kırk gün ana rahminde kaldıktan sonra kan pıhtısı hâline gelir. Müvekkel melek ondan çocuk meydana geleceğini o zaman anlar. Zira her meniden çocuk dünyaya gelmez. O anda bu çocuğun dünyaya geldikten sonraki rızkın ecelini amelini; şakâvet ve saadetini yazar. Bir müddet sonra melek bir tasarrufta daha bulunur. Ki o da çocuğa suret vermek; gözünü kulağını cildini etini kemiğini yerli yerince bir araya getirmek; erkek mi dişi mi olacağını sorarak ona göre icrââtta bulunmaktır. Bu icraat üçüncü kırk gün zarfında olur ki o zaman cenin henüz et parçası halindedir. Bundan sonra sıra ruh üfürülme-sine gelir. Gerçi rivâyetlerin birinde: «Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi Allah ona bir melek gönderir. Melek ona suret verir; kulağını gözünü cildini etini ve kemiğini yaratır. Sonra: Yâ Rabbi! Erkek mi olacak dişi mi? diye sorar... ilah.» buyurulmuşsa da Kâdî Iyâz bu babda şunları söylemiştir: «Bu hadîs zahiri mânâsına göre değildir. Onu zahiri mânâsına hamletmek doğru olamaz. Nutfeye suret vermek ve onun gözünü kulağını ilâahir... halketmekten murad; meleğin bunları yazmasıdır. Fiiliyat başka zaman olur. Çünkü âdete nazaran ana rahmine düşen menide ilk kırk günden sonra suret verme halketme mevcut değildir. Bunlar üçüncü kırk günün içerisinde olur ki o zaman nutfe et parçası hâlini almış bulunur. Üçüncü kırk günün akabinde yani cenin dört aylık olduktan sonra meleğin bir vazifesi daha vardır ki o da cenine ruh üfürmektir. Ulemâ bu. hususta müttefiktirler. Bu hususat için meleğin gönderilmesinden murad; tasarruf için ona emir buyurulmasıdır. Yoksa rahimin başında ona müvekkel bir melek bulunduğu sarahaten bildirilmiştir. hadîslerde beyân buyurulan rızk ecel şekavet saadet amel erkeklik dişilik vs.-den murad; Allahü teâlâ’nın bunları meleğe bildirmesi infaz ve tespitini ona emretmesidir. Yoksa Allahü teâlâ’nın kazası ve hükmü bunların hepsinden öncedir. Bu babdaki ilim ve irâdesi ezelde mevcuttur.» Medine-nin meşhur kabristanıdır. Bugün ona Cennet-i Baki- deniliyor. Câbir rivâyetindeki: «Kalemlerin kuruması» tâbirinden murad Allah-ın takdir buyurması ve bu takdirin levh-i mahfuza yazılma işinin tamamlanmasıdır. Yazı yazan kalem kurursa artık onunla fazla veya eksik bir şey yazmanın imkânı kalmaz. Ulema: «Allahü teâlâ’nın yazmasına levhine kalemine ve hadîslerde zikri geçen sahifelerine iman etmek farzdır. Bunların hakikatinin ne olduğunu ancak Allah bilir » demişlerdir. Bu hadîsler kaderi isbat hususunda ehl-i sünnet mezhebinin delilleridir. Ehl-i sünnete göre dünyada vukua gelen hayırlı hayırsız faydalı veya zararlı her şey Allahü teâlâ’nın kaza ve kaderiyle meydana gelir. Ancak Ebû-l-Muzaffer Semanı-nin dediği gibi kaza-kader meselesi biz kullar için bir sırdır. Onu akılla kıyasla anlamaya imkân yoktur. Kaderin sırrını ancak Allahü teâlâ bilir. Bize düşen haddimizi bilerek kitap ve sünnetin beyanatına iman etmek ondan öteye geçmemektir. Bu hadîsler; mukadder ne ise o olur diyerek ameli terk etmenin memnu olduğuna delâlet etmektedirler. kerîmedeki: Atıyye vermekten murad tâatlardır. Hüsna kelimeyi tevhid gibi hakka delâlet eden kelimedir.
Kaynak: Sahîh-i Müslim Kader
Konu: İnsanın Ana Karnında Yaratılması Keyfiyeti Rızkının Ecelinin Amelinin Şekavet Ve Saadetinin Yazılması Bâbı