4614-)
Süfyan (es-Sevri) (radıyallahü anh)-den (rivâyet edilmiştir:) Demiştir: Bir adam kaderi (mânâsını) sormak üzere Ömer İbn Abdiî-Aziz-e bir mektup yazdı. (Hazret-i Ömer İbn Abdil-Aziz de bu adama bir mektup yaz (arak şu cevâbı ver)di- " Gelelim mevzûmuza (ey mektub sahibi!) Sana Allah-dan korkmayı Allah-ın emrin(i yerine getirme)de orta yolu (tutmanı) Peygamberinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymayı ve (Hazret-i Peygamberin) sünneti yürürlüğe girdikten sonra bidatçilerin (bid-atlerine Allah tarafından) bırakılmadığı halde (din adına) ortaya attıkları bidatleri terketmeni tavsiye ediyorum. Sana gereken sünnete sarılmaktır. Çünkü sünnet Allah-ın zniyle senin için bir güvencedir. bil ki; İnsanların ortaya attığı ne kadar bid-at varsa mutlaka bu bid-at (ortaya atılmaz)dan önce onun kötülüğüne dair (Kur-an ya da süntette) bir delil yahutta onun hakkında bir söz geçmiştir. Çünkü (bir yol olarak) sünneti -hatâ sürçme budalalık zorluk çıkarma gibi- sünnetin ksini de bilen bir zât ortaya koymuştur. -Ancak İbn Kesîr: bilen" anlamındaki) lafzı kullanmamıştır.- (İbn Kesir-in rivâyetine göre Hazret-i Ömer İbn Abdul Aziz-in mektubu şöyle devam ediyor: Ey mektup sahibi) sahâbe-i kiramın (kendileri için) seçtikleri yolu sen de kendin seç. Çünkü onlar (oldukları) bir bilgiye sahiplerdi. (Meselelerin aslına) nüfuz eden bir görüşle (dine aykırı olan davranışlardan) uzak kalırlar ve muhakkak ki onlar (dini) işleri (n hakikatini) kavramakta (başkalarından) daha kuvvetlidirler. (Binaenaleyh Sahâbe-i Kiram) sahip oldukları (bu) faziletler) sebebiyle dini meselelerde (örnek alınmaya) daha layıktırlar. bidatçiler)! Eğer (sizce) hidâyet üzerinde bulunduğunuz bid-atler ise o zaman siz onlardan önce ona (hidayete) erişmişsiniz demek olur. (Halbuki bu düşüncenizin tamamen yanlış ve asılsız olduğu açıkça bellidir). Onlardan sonra yeni bir takım şeyler ortaya çıktı (bunun için biz de bid-atleri çıkardık) diyorsanız; şunu bilin ki onlardan sonra ortaya çıkan (bu bid-at) lan onların yolundan başka bir yolu takip eden ve onlardan yüzçeviren bir kimse ortaya koymuştur. Çünkü sahabe-i kiram din konusunda (gelecek nesillerin ihtiyacına) yeterli olan hususları söylemişler ve (onlara) şifa verecek açıklamayı yapmışlardır. Onlar(m daraltmalarının altında bir daraltma onlar(ın getirdiği genişliğin üstünde bir genişlik (yapmak doğru) olamaz. Bir topluluk onların (kısıntılarmın) aşağısında bir kısıntı yaptılar da bir daha i-tidal sınırına erişemediler. Bir takım topluluklar da onlar(m ölçülerinin üstüne çıktılar (bunlar da) sınırı aşmış oldular. Oysa ashab-ı kiram bu iki ölçüsüzlüğün arasında doğru bir yol üzerindedirler. (Ey mektup sahibi) mektubunda kadere imânı soruyorsun. Allah-ın izniyle (bu hususu) tam bilene sordum. İnsanların (din adına) ortaya attığı hiçbir yeniliğin ve bidatçilerin geliştirdiği hiçbir bidatin (dini bir) eser ve mesele olarak kadere imandan daha açık olduğuna inanmıyorum.’ döneminde câhiller nesirlerinde ve şiirlerinde kadere imanı dile getirirler ellerinden kaçan nimetlere karşı kendilerini onunla teselli ederlerdi. İslâm geldi ve kaza ve kader(e iman) ancak (ona inanmayı farz kılarak) pekiştirdi. Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir iki hadisinde değil pek çok hadisinde kaderden bahsetti. Müslümanlar kadere dair açıklamaları kendisinden işittiler ve (Hazret-i Peygamberin) sağlığında ve vefatından sonra da kuvvetle inanarak ve Allah-a teslim olarak kaderden bahsettiler. Bir şeyin Allah-ın ilminin dışında olmasını (Allah-ın ezeldeki) yazgısının onu tesbit etmemiş olmasını ve o şey hakkında Allah-ın (ezeli) bir takdirinin bulunmamış olmasını (düşünmekte) kendilerini yetkisiz ve hatali görerek kaderden bahsettiler. beraber kader Allah-ın manası apaçık olan Kur-an-ında da mevcuttur. (Sahabe-i kiram) kader inancını Kur-an-dan almışlar ve ona imanı Kur-an-dan öğrenmişlerdir. (Ey bidatçiler)! Eğer siz: (Madem öyle de) Allah niçin (kader inancına aykırı görünen) falan ayeti indirdi ve niçin (bu inanca aykırı düşen) şöyle sözler söyledi? derseniz (ben de size şöyle derim): Kur-an-dan okuduğunuzu (sahâbe-i kiram da) okudular ve onlar (ondan) sizin bilmediğiniz (bazı) manalar sezinlediler. Sonra da: Şu (kainatta vukua gelen hadiselerin) hepsi de (ezeli olan) bir yazgi ve takdir ile (meydana gelmekte) dir takdir edilen olur. Allah-ın dilediği olmuştur dilemediği de olmamıştır. Biz kendimize fayda ve zarar verme gücüne sahip değiliz" dediler. Bu (hükme vardikta)n sonra (Allah-a ibadet etmeye) rağbet ettiler ve (kötü amellerden de) olanca güçleriyle kaçındılar."
Kaynak: Sünen-i Ebu Davud Sünnet Bölümü
Konu: İyi Yada Kötü Bir Yola Çağırman In Ve O Yollardan Birini Tutmanın Hükmü