Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

İslam Devleti' nedir günümüz devlet anlayışına göre nasıl uygulanabilir?

Oluşturulma tarihi: 29.01.2025 20:26    Güncellendi: 29.01.2025 20:26

'İslam Devleti' nedir günümüz devlet anlayışına göre nasıl uygulanabilir?

‘İslam Devleti’ bugünkü dünya devlet anlayışına göre nasıl bir devlettir? Demokratik bir sistem veya benzeri herhangi bir sistem ‘İslam Devleti’ olamaz mı?

Dinimiz İslam yalın bir felsefe değildir. Tatbik edilmek ve hayata hükmetmek için gönderilmiştir. Dinimizin sahibi Allah’tır. Son söz Allah’ın olsun tâğutlaşan güçler insanlara hükmetmesin diye gönderilmiştir. Bu maksadın gerçekleşmesi için üç şey gerekmektedir.
Bir: Buna iman eden insan kitlesi.
İki: Uygulanacak sistem.
Üç: Uygulamanın yapılacağı toprak parçası.
Bu üç ögenin birleşimine devlet adı verilmektedir. İslam üç öğeyi de müstakil bir şekilde birleştirmiştir. Mü’minler Kur’an ve Medine bu ögelerin birleştiği zeminin adıdır. Bu nedenle de Medine’ye intikalden hemen sonra devlet yapısına geçilmiş ve devlet uygulaması yapılmıştır. Üç ana ögenin biri olan Kur’an tartışmasız olduğuna göre Kur’an’ın eksen alınmadığı bir sistemin İslam olarak anılması da mümkün olmaz. Yamalama yöntemiyle de nihai sonuca ulaşılamayacağına göre sistemi kendinden olan bir yapının ‘İslam Devleti’ olarak anılması tabii görülmelidir. Yalnız Müslüman’ın Müslümanlığını yaşaması ile devletin Müslüman olması bütün noktalarda kesişen iki çizgi değildir. Bir bütün olarak İslam’ın kendi adına inşa edilen zeminde bulunması tabii olandır.Ancak cennete girebilmenin ana şartı olan ‘Kelime-i
Tevhid’in söylenip benimsenmesi beşeri takat ölçüsünde tatbik edilmesi bireysel bir sorumluluktur. Aynı inancın sistemleştirilip bayraklaştırılması ise toplum sorumluluğudur. Daha açık bir ifadeyle mü’min bir insan İslam’ın Devlet’i olmayan bir zeminde de cennete girebilecek kadar iman tatbiki yapabilir. Cennetlik olmanın İslam’ın devlet olmadığı bir yerde gözle görülür bir engeli bulunmadığını söyleyebiliriz. Meseleye hak ve batılın ezelden gelen mücadelesi açısından baktığımızda ise şöyle bir sonuçla karşılaşıyoruz: Sistemleşmemiş hakkın sistemleşmiş batıl önünde ayakta kalma oranı ne kadardır; bireyin beyninde inandığı şeylerin yaşadığı toplumda değersiz veya korumasız olması durumunda tek bir beyin o inanılan şeyleri ne kadar muhafaza edip uygulayabilir?
İslam ‘Canınızı kurtarın gelin!’ mantığına dayalı bir davet yapmamıştır. Onun daveti Allah’ın sözünü yüceltin batıla üstün gelin esasına dayalıdır.
İslam’ın tek bir çatı altında devlet olmadığı ortamlarda cihad gibi ayakta durmayı sağlayacak en dinamik unsurları uygulama imkânı bulmak da mümkün değildir.
Bireysel İslam bulduğun kadarıyla yaşa denebilecek bir İslam olur. Hâlbuki İslam iman etmiş bireylerden oluşmuş imanlı bir toplum ve o toplumun ayakta tuttuğu bir İslam istemektedir.
Bugün Medine’de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kurduğu devletin devamı denebilecek bir devlet yoktur.
Müslümanlardan bile "İslam’ın Devleti"nden söz edilmesinden incinenler ne yazık ki vardır. Bugün devletini kaybeden bir dinin bir asır sonra nelerini kaybedebileceğini düşünmek dahi ürkütücüdür.
Müslüman belki dinini devletleştiremediğinden ötürü muhasebe edilmez kıyamet gününde. Fakat sancağı düşürülmüş bir İslam için gayret edip etmediğinden üzerine düşeni ne kadar yerine getirdiğinden muhakkak sorulur.
Bilhassa mürekkep yalamış Kur’an ve sünnet ilmine vâkıf olmuş bir yolla ümmetin önünde duranlar ne yaptıklarının hesabını muhakkak vereceklerdir.
İlim sadece Müslümanlara namaz kılmayı haccetmeyi öğretmekten ibaret değildir. İslam kesinlikle bir bütündür. Parçalarından seçilip birleştirilmiş bir İslam ashaptan devraldığımız İslam değildir.
Onlar bize Medine’deki İslam’ı devretmişlerdi. Allah onlardan razı olsun. Medine’deki İslam’da da sadece Allah ve Rasulü hükmediyordu.