3442-)
Saîd b. Cübeyr (radıyallahü anh)’den rivâyete göre şöyle demiştir: İbn Abbâs’a Nevfel Bekalî; İsrailoğullarının peygamberi olan Mûsâ’nın Hızır’la arkadaş olan Mûsâ olmadığını söylüyor dedim. İbn Abbâs şu karşılığı verdi: Allah düşmanı yalan söylemiştir. Übey b. Ka’b’tan şöyle dediğini işittim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim buyurdu ki Mûsâ İsrailoğullarına hutbe verirken kendisine soruldu: İnsanların en âlimi kimdir? Bunun üzerine en âlimi benim dedi. En büyük ilmi Allah Mûsâ’ya vermediği için Mûsâ’yı kınadı ve kendisine şöyle vahyetti. İki denizin birleştiği yerde kullarımdan bir kul vardır ki o senden daha bilgilidir. Mûsâ: Ey Rabbim onunla nasıl buluşabilirim? Allah Mûsâ’ya şöyle buyurdu: Zenbil’in içerisine bir balık koy balığı nerede kaybedersen o kimse oradadır. Mûsâ yola koyuldu. Adamı da kendisiyle birlikte yola çıktılar Mûsâ’nın adamı Yûşa b. Nun’dur Yûseu’da denilir. Mûsâ zenbiline balığı yerleştirdi. Arkadaşıyla birlikte yürümeye başladılar. Sonunda bir kayanın yanına vardılar. Mûsâ ve adamı uyuya kaldılar. Zenbilin içindeki balık harekete başladı ve zenbilden çıkıp denize kavuştu. Allah balık’tan suyun akışını kesti su bir kemer gibi oldu ve balık için bir yol Mûsâ ve adamı için de şaşılacak bir şey oldu. gündüz durmadan yürüdüler Mûsâ’nın adamı balığın kaybolduğunu haber vermeyi unuttu. Sabah olunca Mûsâ adamına “Kuşluk yemeğimizi getir gerçekten şu yolculuk çok yordu bizi dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Mûsâ kendisine emredilen yeri geçinceye kadar yorgunluk duymamıştı. Mûsâ’nın adamı: Gördün mü kayanın yanında oturduğumuz zaman balığı unutmuştum onu bana unutturan ve sana söylememe engel olan da ancak şeytandır. Tuhaf şey nasıl oldu da yol bulup suya ulaştı. Mûsâ: Buydu aradığımız işte ya! dedi ve izleri üzerine hemen geri döndüler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Kendi izlerini takip ederek” buyurdu. Sûfyân dedi ki: Bazı kimseler o kayanın yanında hayat pınarı olduğunu iddia ediyorlar. O pınarın suyu bir ölüye dokunursa hemen canlanırmış. Balığın bir kısmı yenmiş olmasına rağmen üzerine su damlayınca canlanıverdi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: Kendi izlerini takip ederek kayaya vardılar Mûsâ üzeri örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. O kimse: “Senin memleketinde selam ne gezer” dedi. Mûsâ da şöyle dedi: “Ben Mûsâ’yım.” O kimse: “İsrailoğullarının Mûsâ’sı mı?” dedi. Mûsâ da “evet” dedi. Bunun üzerine o kimse: “Ey Mûsâ! Sen Allah’ın sana verdiği bir ilimle berabersin ki ben o ilmi bilmem. Ben de bir ilim üzereyim ki Allah onu bana bildirdi. Bu ilmide sen bilmezsin” dedi. Mûsâ dedi ki: “Sana öğretilen bilgilerden bana öğretmek üzere senin peşinden gelebilir miyim?” dedi. O da: “Sen benimle birlikteyken olacak olanlara katlanamazsın. İç yüzünü kavramana imkan olmayan tecrübe alanı içersine girmeyen bir şeye nasıl dayanabilirsin ki?” Mûsâ: “Allah dilerse dedi görürsün katlanacağım ve bu konuda sana uyumsuzluk göstermeyeceğim.” Hızır ona dedi ki: “Eğer benim peşimden geleceksen yapacağım şeyler hakkında ben sana bir açıklamada bulununcaya kadar bana hiçbir şey sormayacaksın.” Mûsâ da “evet” dedi. Sonra Hızır ve Mûsâ deniz boyunca yürümeye başladılar derken bir gemi onlara yaklaştı. Mûsâ ve Hızır kendilerini taşımaları için gemidekilerle konuştular. Hızır’ı tanıdıkları için ikisini de ücretsiz bindirdiler. Sonra Hızır geminin kalaslarından birini koparıp tahrip etti. Bunun üzerine Mûsâ ona şöyle dedi: “Bu insanlar bizi ücretsiz bindirdiler sen de bile bile onların gemilerini tahrib ettin. “İçindekileri boğmak için mi o gemide yara açtın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın diye çıkıştı.” O zat: “Ben sana; bana asla katlanamayacağını söylememiş miydim?” dedi. Mûsâ: “Unuttum bu yüzden beni azarlama bu yaptığım işten dolayı bana güçlük çıkarma” dedi. Sonra gemiden çıktılar sahil boyunca yürümekte iken çocuklarla oynayan bir erkek çocuğu gördüler; Hızır O çocuğun başını eliyle kopararak öldürdü. Bu sefer Mûsâ: “Tertemiz bir canı bir can karşılığı olmaksızın öldürdün öyle mi? gerçekten sen korkunç bir iş yaptın.” O zat dedi ki: “Dememiş miydim sana; gerçekten de sen benimle beraber olmaya dayanamazsın diye.” Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu hatırlatma birincisinden daha ağır olmuştur” dedi. Mûsâ şu karşılığı verdi: “Bundan sonra artık sana bir şey soracak olursam benimle arkadaşlık etme! Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim.” Sonra kalkıp gittiler. Nihayet bir kasabaya vardılar onlardan yemek istedilerse de onları konuklayıp yediren bir kişi bile çıkmadı. Bu kasabada yıkılmak üzere bir duvar gördüler o zat bu duvarı yıkılmaktan kurtarıp eliyle düzeltiverdi. Bu sefer Mûsâ şöyle dedi: “Bizi misafir etmediler bizi doyurmadılar; Eğer dileseydin bu yaptığın iş için bir ücret alırdın” O kimse: “İşte seninle benim aramda ayrılık zamanı. Sana sabredemediğin olayların iç yüzünü haber vereceğim.” (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Allah Mûsâ’ya rahmet etsin. Sabretmiş olmasını çok isterdik ki Allah her ikisinin de daha uzun haberini bize aktarmış olsun. İbn Abbâs şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Birincisi Mûsâ’da meydana gelen bir unutma idi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: Bir serçe geminin kenarına kondu gagasını suya daldırdı. Hızır şöyle dedi: Senin ve benim toplam ilmim Allah’ın ilminden şu serçenin eksilttiği kadar bile eksiltmez. Saîd b. Cübeyr dedi ki: İbn Abbâs Kehf sûresi 79-82. âyetlerini okudu: “79) O gemi geçimini denizden sağlayan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu bir hale getirmek istedim. Çünkü arkalarında her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar olduğunu biliyordum.” 80) Öldürdüğüm çocuğa gelince onun anası ve babası inanmış kimselerdi. Bu çocuğun onları azgınlığa ve kâfirliğe sevketmesinden korktuk da onu öldürmüş olduk. 81) Rablerinin onlara bu çocuğun yerine ondan daha temiz daha merhametli ana babasına iyilik eden bir çocuk vermesini istedik. “82)ve duvara gelince o duvar kasabada yaşayan iki yetim oğlan çocuğuna aitti ve altında hukuken onların olan bir hazine gömülüydü babaları da temiz bir adamdı. Rabbin onların ergenlik çağına gelmelerini ve hazineleri çıkarıp elde etmelerini diledi. Dolayısıyla bütün bu yaptıklarımı ben kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın olayların içyüzü ve gerçek anlamı…” (Buhârî İlim: 17; Müslim: Fezail: 27) Bu hadis hasen sahihtir. Zührî bu hadisi Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe’den İbn Abbâs’tan Übey b. Ka’b’tan rivâyet etmiştir. İshâk el Hemedânî Saîd b. Cübeyr’den İbn Abbâs’tan Übey b. Ka’b’tan rivâyet etmiştir. Ebû Muzâhim es Semerkandî’den işittim şöyle diyordu: Ali b. Medînî şöyle demiştir: “Bir hac yapmıştım ki tek gayem Sûfyân’ın bu hadisteki olayı aktarmasını dinlemekti.” Kendisinin şöyle söylediğini işittim: “Amr b. Dinar bize anlattı” Bu hadisi daha önce Sûfyân’dan işitmiştim fakat o zaman genişçe bu haberi söylememişti.