Melekler var mıdır, nasıl varlıklardır
İslam’ın iman esaslarından biri de meleklere imandır. Kur’an’da pek çok ayette meleklerden, özelliklerinden, görevlerinden bahsedildiği gibi meleklerin varlığına imandan da bahsedilir. “Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar…”[83] Meleklere iman etmenin gerektiği de ayrıca ifade edilir. “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.”[84]
Peygamberimize (s.a.s.) “İman nedir?” diye sorulduğunda, “İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, iyisi ve kötüsüyle kadere inanmandır.” şeklinde cevap vermiştir.[85] Biz Kur’an ve hadislerin açık ifadesinden, meleklere imanın gereğini ve meleklerin var olduğunu anlıyoruz. Allah tarafından gönderilen kitabımızın her söylediği haktır ve gerçektir. Hayatı boyunca yalan söylememiş olan Peygamberimizin (s.a.s.) meleklerin varlığı hakkında bize bildirdikleri vahiy kaynaklı bilgilerdir. O hâlde meleklerin var olduğu kesin ayet ve hadislerle sabittir.
Biz onları göremiyoruz ama peygamberler meleklerle görüşmüşlerdir. İlahi vahyi bir melek olan Cebrail (as) aracılığıyla almışlardır. Bu durum bütün peygamberler için geçerlidir. Ve bu sebeple de bütün semavi dinlerde melek inancı mevcuttur.
Meleklerin varlığına pozitif bilimlerdeki gibi deliller getirebilmek, meleklerin görülür ve duyularla algılanır olmaktan uzak olması sebebiyle mümkün değildir. Ancak akıl, bu gibi iman konularında, bahsi geçen konunun gerçekliğini kavramakla görevlidir. Her ne kadar akıl, meleklerin varlığına bir delil getiremese de meleklerin var olup olmadığını akledebilir. Bu durumda ilk hareket noktası Allah’ın böyle varlıklar yaratmaya güç yetirebilecek olmasıdır. En nihayetinde kendi fiziksel varlığımızda dahi Rabbimiz göremeyeceğimiz nice varlıklar yaratmıştır. Hayat gibi, akıl gibi… Aynı şekilde âlemde de böylesi varlıklar yaratabilir. Akıl meleklerin var olmasını mümkün görür. İmkânsız görmez. Özetle nasıl ki aklımız, ruhumuz ve bir hayatımız varsa melekler de vardır.[86]
Melekler gözle göremeyeceğimiz varlıklar olunca onlar hakkındaki bilgiyi Kur’an ve hadisler yoluyla elde edebiliriz. Kur’an ve hadislerde ifade edildiğine göre;
1- Melekler nurdan yaratılmışlardır.
2- Erkeklik dişilik, yeme içme, yorulma usanma gibi insani özellikleri yoktur.
3- Allah’ın kendilerine verdiği görevleri yaparlar. Allah’ın emrinin dışına çıkmazlar.
4- Son derece güçlü kuvvetli ve süratle hareket edebilen varlıklardır.
5- Normal şartlarda gözle görülmezler.
6- Melekler Allah’ın izniyle çeşitli şekil ve kılıklara bürünebilirler. Bu durumda insanlar tarafından görülebilirler.
7- Melekler gaybı bilmezler. Sadece Allah’ın kendilerine verdiği bilgileri bilebilirler.[87]
Allah Teâlâ yarattığı hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Dolayısıyla meleklerin yaratılmasının da bir amacı ve bu amaç doğrultusunda kendilerine verilmiş görevleri vardır. Meleklerin görevleri arasında, Allah’ı hamd ile tesbih etmek ve O’na secde etmek,[88] peygamberlere ve müminlere Bedir Savaşı’nda olduğu gibi sıkıntılı zamanlarında destek olmak,[89] ölüm esnasında kâfirleri azarlayıp müminleri cennetle müjdelemek,[90] kendilerine Allah tarafından verilen emirleri yerine getirmek,[91] peygamberlere salât-ü selam getirip müminler için bağışlanma dilemek[92] zikredilebilir.
Meleklerin bazıları da daha özel görevlere sahiptir. Cebrail, Allah ile peygamberleri arasında elçi olarak görevlendirilmiştir. Azrail, ölüm vakti gelen insanların canını almakla; Mikâil, tabiat olaylarını idare etmekle; İsrafil ise, kıyametin kopacağı zaman Allah’ın emriyle sûra üflemekle görevlendirilmiştir.[93] Kirâmen Kâtibîn olarak nitelendirilen yazıcı melekler, insanların sağında ve solunda yer alarak tüm yaptıklarını kayıt altına almakla görevlidirler.[94] Münker ve Nekir kabir sorgusuyla görevlendirilirken,[95] cennette ve cehennemde müminleri karşılamak[96] ve cehennemliklere hak ettikleri azabı tattırmakla görevli melekler,[97] arşı taşımakla görevli ve arşın çevresinde dönen melekler[98] bulunmaktadır. Sonuç itibariyle melekler, Allah kendilerine hangi görevi verdiyse onu yerine getirirler. Allah dilerse bir meleğe birden fazla görev de verebilir.[99]
Meleklerle ilgili bilgilerimizi Kur’an ve sünnetten edindiğimiz için, yukarıda zikrettiklerimiz bu iki kaynakta bize bildirilenler içerisinden örnek olarak seçilmiştir. İsimlerini ve görevlerini bilmediğimiz ne kadar melek olduğunu ancak Allah bilir.
Melekler fizik ötesi varlıklardır. Nurdan yaratılmışlardır. Onları göremeyiz ve duyu organlarımızla algılayamayız. Yok oldukları için değil, gözümüz onları görebilecek kapasitede yaratılmadığı için göremeyiz. Ancak melekler, peygamberler tarafından gerçek şekilleriyle görülmüşlerdir.
Melekler, Rabbimizin izniyle çeşitli şekil ve kılıklara bürünebilirler. Asıl şekillerinden çıkıp bir başka maddi şekle, mesela insan şekline girmeleri durumunda diğer insanlarca da görülmeleri mümkündür. Örneğin Cibril hadisi diye bilinen, iman, İslam ve ihsan kavramlarının tanımlarının yapıldığı hadiste bir melek olan Cebrail, ashap tarafından insan şeklinde görülmüştür.[100] Kur’an’da meleklerin, Hz. İbrahim’e bir oğlu olacağı müjdesini insan kılığına girerek verdikleri geçmektedir.[101] Peygamber olmadığı hâlde Cebrail’in, Hz. Meryem’e bir insan şeklinde göründüğü[102] de Kur’an’da bildirilmektedir.[103]
Melekler, bizim duyularımızla algılayamayacağımız varlıklardır. Bu nedenle onlar hakkında sadece Kur’an ve sünnetten bilgi ediniriz. Bakara sûresi 30. ayette Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Hani Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Onlar, “Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.” Bu ayetten Allah’ın melekleri insandan önce yarattığını ve meleklerin Allah’a ibadet eden şuurlu varlıklar olduğunu açıkça anlıyoruz. Yapay zekâ ve robotlar ise insanlar tarafından tasarlanıp üretildiklerinden melekleri yapay zekâ olarak düşünmek mümkün değildir. Melekler şuurlu varlıklar olduklarından radyo dalgası olarak da düşünülemezler.
Mahiyetini anlayamadığımız varlıkları, duyu organlarımızla algılanan varlıklara benzetmek, bizi yanlış inanışlara yönlendirir. Melekler hakkındaki tek bilgi kaynağımız vahiy olduğu için, Allah’ın bize haber verdiği kadarıyla, algıladığımız hiçbir varlığa benzetmeden meleklere inanmak durumundayız. Kur’an ve sünnette, melekleri yapay zekâ ya da radyo dalgası olarak kabul etmek için dayanabileceğimiz hiçbir delil yoktur.
Meleklere iman etmek günlük yaşantıma nasıl bir katkı sağlar
Allah’ın yarattığı varlıklar sadece duyular âlemindekilerle sınırlı değildir. Melekler fizik ötesi âleme ait varlıklardır. İnsanın meleklere iman etmesi, kâinatın sadece madde âlemden ibaret olmadığını ve Allah’ın fizik âlemin dışında bir de metafizik âlem yarattığını anlamasını kolaylaştırır. Kendisinin de beden ve ruh olarak yaratıldığını, hem maddi hem de manevi varlığını fark eden kimse, Allah yaratmazsa ve vermezse kendi başına nefes dahi alamayacak kadar aciz olduğunu görür. Bu bilinçle Allah’a layık kul olmak için çaba sarf ederek ahiret hayatı için hazırlık yapar.
Kendisini görüp gözeten, koruyup kollayan meleklerin varlığının olması insana güven duygusu verir. Allah’ın görünmez yardımcılarla kendisini koruyup desteklediğine inanan kimse, Allah tarafından sevildiğini hisseder ve bu sevgiye layık olmak için elinden geleni yapmaya çalışır. Şeytanın doğru yoldan çıkarma çabalarına karşı, meleklerin iyiliğe yönlendiren destekçiler olarak yanında olduğunu bilmek insanı rahatlatır ve güçlü hissettirir. Meleklerin Allah’ın kendilerine verdiği emirlerin dışına hiçbir şekilde çıkmadığını, ömürleri boyunca sadece Allah’ı yüceltmekle görevli meleklerin olduğunu düşünmek kişiyi kulluktan uzaklaştıran şeylere yönelmekten alıkoyar. Allah tarafından sürekli izlendiğinin, yaptığı davranışların kayda geçirildiğinin farkında olan kimse, yanlış yapmakta zorlanır. Yaptıklarının ahirette kendisine gösterileceğini ve oradaki yaşamını şekillendireceğini düşünerek hataya düşmekten uzaklaşır.
Meleklere inanmamak imanıma zarar verir mi
Meleklerin varlığını kabul etmek imanın şartlarındandır. Bununla ilgili birçok ayet vardır: “Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar...”[104] Kur’an’da varlığı açıkça belirtilen melekleri inkâr etmek, insanı dinden çıkarır. Çünkü meleklere inanmamak peygamberi, peygamberin getirdiği kitabı ve tebliğ ettiği dini inkâr etmek anlamına gelir. Zira dinî hükümler, peygamberlere melek aracılığıyla indirilmiştir.[105]
Allah’ın her şeye gücü yetiyorsa neden işlerini meleklere yaptırıyor
Allah şuurlu şuursuz, canlı cansız, farklı yapıda çeşitli varlıklar yaratmayı dilemiştir. Melekler de bu varlıklar arasında fizik âleme değil metafizik âleme ait, irade sahibi olmayan, sadece emredileni yapan varlıklardır. Allah melekleri insanın yaratılış serüvenine şahit tutmuş[106] ve kâinatın düzeni içinde onlara da birtakım görevler vermiştir. İnsan dışında mahiyetleri farklı başka varlıkların olması, Allah’ın acizliğini değil, aksine gücünün ve kudretinin büyüklüğünü gösterir.
Çok çeşitli olmasına rağmen bilim adamları tarafından “cosmos” olarak isimlendirilen varlıklar arasındaki bu uyum, âlemdeki mükemmelliği gösterir. Kâinattaki düzenin inceliklerini tam olarak kavrayamasak da bu, Allah’ın varlığının ve büyüklüğünün en önemli delillerindendir. Allah yüceliği bilinsin diye kâinatı ve içindeki varlıkları yaratmıştır.[107] Rabbimiz açısından insanlar, melekler veya diğer varlıkların yaratılması arasında bir fark yoktur. Çünkü Allah dilediğini yapar,[108] kimse O’nu yaptığı bir şeyden dolayı niçin böyle yaptın diye sorgulayamaz. Sadece O, diğer varlıkları yaptıklarından dolayı sorgular.[109]
Rabbimiz yarattığı varlıklar arasında kendi dilediği gibi bir düzen kurmuş ve bu düzende insana birtakım sorumluluklar yüklediği gibi melekleri de bazı işlerle yükümlü tutmuştur. Bu düzen dahilinde meleklere çeşitli görevler vermiş, onlardan bazılarını da insanın yapıp ettiklerine tanıklık etmesi ve davranışlarından dolayı hesaba çekilirken inkâr etmemesi için görevlendirmiştir: “Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır (işitiriz) öyle değil. Yanlarındaki elçilerimiz (melekler) de yazmaktadır.”[110] Aksi takdirde Rabbimizin meleklerin yardımına ihtiyacı yoktur. Çünkü O, bir şeyin olmasını dilediğinde sadece “ol” der ve o şey anında oluverir.[111]
Azrail herkesin canını alıyorsa aynı anda ölen insanların canını kim alıyor
Azrail, ölüm zamanı gelmiş kişilerin canlarını alan melek, yani Kur’an’daki ifadesi ile ölüm meleğidir: “De ki; Sizin için görevlendirilmiş bulunan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”[112]
Azrail’in aynı anda ölen insanların canını nasıl aldığı hususunda iki açıklama yapılmaktadır. Bunlardan ilkine göre ölüm meleği tek değildir. Kur’an’da bazı ayetlerde insanların canlarını alan görevli meleklerden çoğul olarak bahsedilmiştir.[113] Bu durumda Azrail, görevini tek başına değil de kendisi ile aynı işle görevlendirilmiş diğer meleklerle beraber yerine getirmektedir. Yani Azrail’in pek çok yardımcısı bulunmaktadır. Bu görüş daha çok tercih edilmektedir.[114]
Diğer bir açıklamaya göre (meleklere iman bölümünün başında açıkladığımız üzere) melekler, üstün donanımlı, güçlü, kuvvetli varlıklardır. Görevlerine uygun olarak çok farklı özelliklerde olmaları mümkündür. Dolayısıyla aynı anda ölen insanların canını almak Azrail için zor veya imkânsız değildir. İnsanlar için aynı anda iki yerde olmak, uzak mesafelere çok kısa zamanlarda gitmek imkânsız iken bunun melekler için de böyle olduğunu düşünmek yanlış bir karşılaştırma olur. Dolayısıyla Azrail kendine verilen bu görevi kendine verilen üstün donanımıyla kolayca yapabilir.[115]
Melekler neden hep kanatlı kız şeklinde resmediliyor, cinsiyetleri var mıdır
Meleklerin cinsiyeti yoktur. Meleklerin kızlar şeklinde algılanıp Allah’ın kızları olarak düşünülmesini Rabbimiz Kur’an’da eleştirir: “Rabbiniz erkek çocukları size seçip ayırdı da kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten çok büyük bir söz söylüyorsunuz.”[116] Bir başka ayette de, “Onlar Rahmanın kulları olan melekleri de dişi kabul ettiler. Onların yaratılışına şahit mi oldular ki? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve onlar sorgulanacaklardır.”[117] denilerek bu düşünceye sahip olanların hesaba çekileceği belirtilir. Bu ayetin ifade ettiği üzere melekler de insanlar ve cinler gibi Allah’ın kullarıdır. Sadece onların varlık özellikleri insanlardan farklıdır.
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de meleklerin kanatlı varlıklar olduğunu bildirir: “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O dilediği kadar fazlasını da yaratır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”[118] Meleklerin kanatlarının mahiyet ve şeklini tam olarak bilemeyiz ancak onları, görevlerini en hızlı şekilde yerine getirmelerine olanak sağlayan birer kuvvet sembolü olarak düşünebiliriz.
Gerek meleklere iman konusu gerek diğer iman edilmesi gereken konular hakkında düşünmeden söz sarf etmemiz imanımızı zedeleyebilir. Hz. Peygamber zamanında böyle bir durum yaşanmış, münafıklar şu ayetlerle uyarılmışlardır. “Onlara soracak olsan mutlaka ‘Biz lafa dalıyor eğleniyorduk hepsi bu!’ derler. De ki: ‘Siz Allah ile, O’nun ayetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?’ Mazeret ileri sürmeye kalkmayın. İman ettiğinizi söyledikten sonra inkârcılığınızı açığa vurdunuz…”[119] Bu ayetlerdeki uyarı özelde münafıklara yapılmış olmakla birlikte iman edenleri de kapsamakta, bizleri dini ve itikadi konularla alay etmekten sakındırmaktadır.
“Azrail çok çalışıyor, İsrafil tatilde” ve benzeri sözler şayet, melekleri, Azrail’i, kıyamet ve ahiret hâllerini alaya almak için söylenmişse kişinin iman dairesinden çıkmasına sebep olur. Sadece şaka niyetli söylenmişse (yani inkâr, alay ve hafife alma için değilse) de hoş karşılanmamıştır, bu sözlerin inanca zarar verme ihtimali vardır.[120]
Melekler ve cinler insanların bilmediklerini bilir mi
Duyularımız ve aklımız ile ulaşamayacağımız, geçmişe ve geleceğe ait hepimizin merak ettiği bilgiler vardır. İnsanların ilmi ile ulaşamayacağı bu bilgiler, Kur’an-ı Kerim’de “gayb” olarak ifade edilir.
Gayba ait bilgiler yalnız “Allah’ın bildiği” ve “Allah’ın bilinmesine izin verdikleri tarafından bilinen” olmak üzere ikiye ayrılır. Sadece Allah’ın bildiği kısım “mutlak gayb” olarak tanımlanır. Müminlerin en büyük özelliği de bu bilgilere iman etmeleridir.[121] İnsan, melek, cin veya herhangi bir varlığın bu bilgilere ulaşması mümkün değildir.[122]
İnsanlar için gayb olan ve Allah’ın katında gizlediği her bilgi melekler ve cinler için de gaybdır. Fakat melekler ve cinler yaratılış olarak insanlardan farklı varlıklardır. Fizik ötesi varlık olmaları, daha hızlı hareket etmeleri ve daha uzun yaşamaları, insanların sahip olmadığı bilgilere ulaşabilme imkânı sağlayabilir. Bu özelliklerine rağmen onların da gaybi bilgilere Allah’ın izni dışında ulaşmalarının mümkün olmadığını Kur’an ayetlerinden öğrenmekteyiz. Kur’an’da Allah’ın “bir halife yaratacağım” sözü üzerine, meleklerin “Adem neslinin yeryüzünde kan dökeceğine dair öngörüleri”[123], meleklerin insanların bilmediği hususlar hakkında bilgi sahibi olduğunu ima eden ayetlerdendir. Fakat bu bilgilerinin mutlak ve sınırsız olmadığı Bakara suresi 32. ayette meleklerin kendi dillerinden ifade edilir: “(Rabbimiz) Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz. Senin öğrettiklerinden başka hiçbir bilgimiz yoktur.” Bu itiraf bize, meleklerin Allah’ın izin verdiği dışında başka bir bilgiye vakıf olmadıklarını gösterir.
İslam âlimlerine göre cinler de mutlak gaybı bilmezler. Fakat uzun süre yaşadıkları ve meleklerden haber sızdırabildikleri için insanların bilemediği bazı hususlara vâkıf olmaları mümkündür.[124] Kur’an’da Cin suresi 8-9. ayetlerde, daha önce cinlerin gökten bilgi aldıkları ama artık engellendikleri anlatılır. Sebe’ suresindede ağır işçi olarak çalışan cinlerin Hz. Süleyman’ın öldüğünü fark edememeleri, gaybı bilmedikleri vurgusu ile ifade edilir.[125]
Şeytanın yaratılması, Rabbimizin insanların kötülüğünü istemesi, yanlışa düşmelerini kolaylaştırması ile ilişkilendirilemez. Evrenin ve içerisindeki her şeyin yaratılmasında bizim bileceğimiz ya da bilemeyeceğimiz pek çok hikmet/sebep vardır. Şeytanın yaratılmasında da böyle hikmetler/sebepler gizlidir. Bunlardan biri, insanı merkeze alarak şöyle açıklanabilir:
İnsan, dünyada imtihan için bulunmaktadır. İmtihanın gereği ise hem iyinin hem de kötünün bilinebilir ve tercih edilebilir olmasıdır. Rabbimiz, bu farklılığı anlayabilmemiz ve doğruyu, yanlışlardan ayırt edebilmemiz için varlıkları da birbirleriyle zıt olacak şekilde bizlere tanıtmıştır. Bu doğrultuda şeytan da iyiyi, doğruyu, güzeli tercih eden ve tavsiye eden meleklerin zıddı, alternatifi olarak yaratılmıştır.
Kur’an’da tarif ve tasvir edilen şeytanla insan arasındaki ilişki hep mücadele şeklindedir. Şeytan insanı kandırmaya, onu yoldan çıkarmaya, Rabbinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır.[126] Buna karşın Rabbimiz ve Peygamberimiz şeytanın hile ve tuzaklarına karşı dikkatli olmamızı, telkinlerine itibar etmememizi ve şerrinden Rabbimize sığınmamızı tavsiye etmektedirler.[127] Bu mücadele dünyada, cennet için sınanıyor olmamızın bir gereği olarak değerlendirilmelidir.
Rabbimiz biz insanlar için iyiyi ve kötüyü yaratmakta, iyinin iyi olduğunu anlatan peygamberler ve kitaplar göndermekte, kötünün de nasıllığını ve ondan korunmanın yollarını belirtmektedir. Bu şekilde belirlenen usul, sınava giren bir öğrencinin durumuna benzetilebilir. Öğretmeni tarafından dersin anlatıldığı, gerekli kaynakların verildiği bir öğrenci, sınav kâğıdında karşılaştığı sorularda bir tane doğru şıkkın yanında birden fazla yanlış şıkkı da görecektir. Bu durum, öğretmenin öğrencinin yanlış yapmasını istediği şeklinde değerlendirilemez. Aksine öğretmen, soracağı sorularla ilgili gerekli bilgilendirmeyi yapmış, kaynakları göstermiş ve yanlışa düşürecek muhtemel durumlardan da bahsetmiştir. Ancak yanlış şıkların sınav kâğıdında yer alması da sınav usulünün bir gereğidir.
Varlık türü olarak şeytan nedir? Cin midir, melek midir
Yaratılmışlar, özleri itibariyle, temel olarak iki ana başlıkta ele alınabilir: Kesif ve latif varlıklar. Cansız varlıklar, bitkiler, hayvanlar ve insanlar kesif varlıklardır. Cinler, şeytan ve melekler ise latif varlıklardır.
Cinler duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin-kâfir gruplarından oluşan varlıklardır.[128] Cinler saf[129] ve dumansız[130] ateşten yaratılmış, insanlar gibi yiyip-içen, evlenerek çoğalan, erkeklik ve dişilikleri olan, kendilerine peygamberlerin gönderildiği varlıklardır.[131]
Melekler nurdan yaratılmışlardır ve Rabbimize hep itaat üzere olmaları nedeniyle cin ve şeytandan ayrılırlar. Meleklerin kendilerine has özellikleri ve görevleri vardır. Fakat onlar hiçbir şekilde yanlış, kötü, hata vb. olumsuz durumlarla ilişkilendirilemezler.
Ateşten yaratılan[132] şeytandan Kur’an-ı Kerim’de (on sekizi çoğul olmak üzere) seksen sekiz yerde (on bir yerde iblis olarak) bahsedilmektedir. Hz. Âdem’in yaratılışının ardından meleklerden ona secde etmelerinin istendiğine dair dokuz ayette “iblis”, insanlara düşmanlık ederek onları çeşitli hile ve tuzaklarla aldattığını bildiren ayetlerde ise “şeytan” kelimesi geçmektedir.[133] İblisin cinlerden olduğunu, Rabbimiz şöyle ifade etmektedir: “Meleklere: ‘Adem’e secde edin.’ demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü değişmedir!”[134] Rabbimizin, meleklerin Hz. Âdem’e secde etmelerini emretmesi esnasında, iblisin de meleklerin arasında bulunması, onun melek olduğunu kanıtlamaz. Çünkü melekler, Allah’ın emirlerini yerine getirmek üzere yaratılmış varlıklar oldukları için Allah’a isyan etmezler. İblis ise, Allah’a karşı gelmiş ve bu itaatsizliğinde ısrar etmiştir.
Kur’an’da şeytanın azgın, sinsi, yanıltıcı ve kışkırtıcı olduğu bildirilmekte, hile ve aldatmalarına dikkat çekilmekte[135], ondan uzak durulması emredilmekte, şerrinden Allah’a sığınmanın gereği[136] vurgulanmaktadır. Peygamberimiz de hadislerinde insanın yapacağı her türlü kötü davranışta şeytanın etkisine işaret etmekte, özendirici ve aldatıcı oyunlarına dikkat çekmektedir.[137] Bütün bu özellikleriyle şeytan, insanı bir yandan kötülük, yanlış, günah işlemeye davet etmekte, diğer yandan da insanın Rabbine karşı kulluğuna (ibadetlerine) mâni olarak, O’ndan uzaklaşmasını istemektedir.
Sonuç olarak varlık türü itibarıyla şeytan, meleklerle ve cinlerle aynı kategoride yer alır. Yaratılış malzemesi olarak (ateş) cinlerle de aynıdır. Fakat yukarıda ifade edildiği şekliyle, özellikleri ve insanlarla ilişkisi açısından o melek ya da cin olmayıp ayrı bir varlıktır.
Şeytanlar ve cinler insanlara zarar verebilir mi
Cinler, duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen; ateşten yaratılmış, manevi, ruhani ve gizli varlıklardır. Gözle görülmeyen, kötülükte çok ileri giden, kibirli, âsi, insanları saptırmaya çalışan cinlere şeytan denir.
Cinler ve şeytanlar hakkındaki bilgimiz Kur’an ve hadislere dayanır. Cinlerin yaratılma sebepleri insanlarla aynıdır: Allah’a kulluk etmek.[138] İman edip güzel işler yapan cinler olduğu gibi iman etmeyen, insanların güzel ve doğru işler yapmalarına engel olmak isteyen kâfir cinler/şeytanlar da vardır.
Allah’a sığınan kimseye hiçbir şey zarar veremez. Çünkü mümin, Allah’ın izni olmadan kimsenin kendisine ne bir fayda ne de bir zarar veremeyeceğine yürekten inanır.[139] Cinlere sığınan, onlarla iletişim kurmaya çalışan, onlardan yardım isteyen kimseler bu yanlış davranışları sebebiyle maddi ve manevi yönden zarara uğrayabilirler.
Mümin, başına gelebilecek her türlü kötülükten Allah’a sığındığı gibi cinlerin ve şeytanların şerrinden de Allah’a sığınır ve onlardan korkmaz. Cinlerin zararından korunmak için Âyetü’l-kürsi, Felak ve Nas gibi koruyucu özelliği bildirilen[140] sureleri okuması tavsiye edilir.[141]
Rabbimiz, Kur’an’da şeytanın yandaşları,[142] ordusu[143] ve dostları[144] olduğunu bildirmiştir. Buna göre iman etmeyenler,[145] hidayet yerine dalaleti tercih edenler,[146] Allah’ı zikretmeyenler,[147] nefislerini kötülüklerden ve yasaklardan uzak tutmayanlar,[148] kuruntu ve vesvese yolunu tercih edenler,[149] bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışanlar,[150] şeytanın davetine uyanlar,[151] israf eden ve gösteriş için malını harcayanlar[152] şeytanın dostlarıdır.
Genel olarak Allah’a inanmayanlar ya da Allah’ın emirlerine uymayıp başkaldıranlar Allah’ın düşmanı, dolayısıyla şeytanın dostu olurlar.
[83] Bakara, 2/285.
[84] Nisâ, 4/136.
[85] Müslim, Îmân, 1.
[86] A. Arslan Aydın, “Melekler ve İslam Akidesindeki Yeri”, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi], 1966, cilt: V, sayı: 11, s. 301-304.
[87] Bekir Topaloğlu, Yusuf Şevki Yavuz, İlyas Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, s. 218.
[88] Aʻrâf, 7/206; Enbiyâ, 21/19-20.
[89] Âl-i İmrân, 3/123-125.
[90] Enfâl, 8/50; Fussilet, 41/30-31.
[91] Nahl, 16/50.
[92] Ahzâb, 33/56; Mü’min, 40/7-8.
[93] Bekir Topaloğlu, Yusuf Şevki Yavuz, İlyas Çelebi, İslâm’da İman Esasları, DİB Yay., Ankara, 2015, s. 216-226. Ayrıca bkz. Kâmil Güneş, Meleklere İman, DİB Yay., Ankara, 2018, s. 43-63.
[94] Zuhruf, 43/80; Kāf, 50/17-18; İnfitâr, 82/10-11.
[95] Tirmizî, Cenâiz, 70.
[96] Ra‘d, 13/23-24; Enbiyâ, 21/103; Zümer, 39/73.
[97] Zümer, 39/71-72; Tahrîm, 66/6; Müddessir, 74/30-31.
[98] Zümer, 39/75; Mü’min, 40/7; Hâkka, 69/17.
[99] Bu konuyla ilgili olarak bkz. Mehmet Sait Özervarlı, “Melek”, DİA, c. 29, s. 40-42.
[100] Müslim, Îmân, 1.
[101] Hûd, 11/69-70.
[102] Meryem, 19/16-17.
[103] M. Sait Özervarlı, “Melek”, DİA, c. 29, s. 40-42.
[104] Bakara, 2/285.
[105] A. Hamdi Akseki, İslam Dini, Ankara, 1983, s. 70.
[106] Bakara, 2/30.
[107] Talâk, 65/12.
[108] Hûd, 11/107; Bürûc, 85/16.
[109] Enbiyâ, 21/23.
[110] Zuhruf, 43/80.
[111] Bakara, 2/117. Ayrıca bkz. Âl-i İmrân, 3/47, 59; En’âm, 6/73; Nahl, 16/40; Meryem, 19/35; Yâsîn, 36/82; Mü’min, 40/68.
[112] Secde, 32/11.
[113] Nisâ, 4/97; En’âm, 6/61; Enfâl, 8/50; Muhammed, 47/27.
[114] Recep Ardoğan, Sistematik Kelam Ve Güncel İnanç Sorunları, s. 250.
[115] Recep Ardoğan, Sistematik Kelam Ve Güncel İnanç Sorunları, s. 250.
[116] İsrâ, 17/40.
[117] Zuhruf, 43/19.
[118] Fâtır, 35/1.
[119] Tevbe, 9/65, 66.
[120] Ahmet Saim Kılavuz, İman Küfür Sınırı, Marifet Yay., İstanbul, 1984, s. 106-130.
[121] Bakara, 2/3.
[122] Mâide, 5/109, 116; En‘âm, 6/73; Tevbe, 9/94, 105; Ra‘d, 13/9; Sebe’, 34/48.
[123] Bakara, 2/30.
[124] Ahmet Saim Kılavuz, “Cin”, DİA, c. 8, s. 9.
[125] Sebe’, 34/14.
[126] Nisâ, 4/60; Aʻrâf, 7/16-17-18; Enfâl, 8/48; Neml, 27/24 vd.
[127] Aʻrâf, 7/200-201; Mü’minûn, 23/97-98; Fussilet, 41/36.
[128] M. Süreyya Şahin, “Cin”, DİA, c. 8, s. 5.
[129] Rahmân, 55/15.
[130] Hicr, 15/27.
[131] A. Saim Kılavuz, “Cin”, DİA, c. 8, s. 8.
[132] A‘râf, 7/12; Hicr, 15/27; Müsned, VI, 152, 168; Müslim, Zühd, 60.
[133] İlyas Çelebi, “Şeytan”, DİA, c. 39, s. 99.
[134] Kehf, 18/50.
[135] Nisâ, 4/60; Aʻrâf, 7/16-17-18; Enfâl, 8/48; Neml, 27/24 vd.
[136] Aʻrâf, 7/200-201; Mü’minûn, 23/97-98; Fussilet, 41/36.
[137] İlyas Çelebi, “Şeytan”, DİA, c. 39, s. 100.
[138] Zâriyât, 51/56.
[139] Yûnus, 10/107.
[140] İbn Hanbel, IV, 144, 146; Buhârî, Vekâlet, 10
[141] Ahmet Saim Kılavuz, “Cin”, DİA, c. 8, s. 8-10
[142] Mücâdele, 58/19.
[143] Şuarâ, 26/95.
[144] Nisâ, 4/76; En‘âm, 6/121; Hac, 22/4.
[145] A‘râf, 7/27-30.
[146] A‘râf, 7/30.
[147] Zuhruf, 43/36.
[148] Nûr, 24/21.
[149] Nisâ, 4/120.
[150] Hac, 22/3.
[151] İbrâhîm, 14/22.
[152] İsrâ, 17/27.